|
|
Neşenizi bozmak istemem, ama....
Oh, oh, artık ne kadar sevinsek az. Çok bilmiş ekonomistlerin de kenardan alkışıyla, hükümet, "Türkiye Arjantin'den farklıdır" tezini kabul ettirmiş bulunuyor. Karalar bağlamak yerine hayata toz pembe bakmamız isteniyor. Başbakan Bülent Ecevit, kanal kanal dolaşıp 2001'in 'bütün dünya için' zor bir yıl olduğunu, 2002'in ise 'Türkiye için' çok parlak geçeceğini müjdeliyor. Gerçeği öğrenmemizi sağlayacak bilgilerden mahrum olsak biz de zil takıp oynayanlara katılacağız... 'Gerçek' çok acı: Bayram yapılan Türkiye'de, ekonominin, helvası yenilen Arjantin ekonomisinden pek farkı yok. Arjantin'in iflâsını ilân etmesi ile Türkiye için o sözcüğün kullanılmaması, IMF'nin iki ülkeye karşı değişik tavır sergilemesinden... IMF Türkiye'ye de Arjantin'e davrandığı gibi cimrilik gösterseydi, göbekleri aynı yere bağlı bu iki ülkenin iflâsı konuşuluyor olacaktı. IMF Türkiye'ye kredi musluğunu açarken Arjantin'e "Benden bu kadar" demeyi yeğledi; Türkiye'nin iflâstan 'şimdilik' kurtulması bu yüzden. Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) iki değerli araştırmacısının (Özgür Güney ve Mustafa Rumeli) 2002 yılına girerken Türkiye ekonomisinin fotoğrafını çizen kapsamlı çalışmaları, Arjantin'le ülkemiz arasındaki benzerliği bütün çıplaklığıyla görmemizi sağlıyor. 'Seçilmiş göstergeler ışığında yakın dönem Türkiye ekonomisi gerçeği' adlı çalışmada ülkelerin dış borç yükü de tablo halinde yer alıyor. 1999'a ait verilere bakıldığında, 'en borçlu ülkeler' sıralamasında, 148 milyar dolar borçlu Arjantin 6., 102 milyar dolar borçlu Türkiye ise 8. sırada. Önemli iki gösterge sayılan, toplam dış borcun GSMH'ya oranı (yüzde 54) ile uzun vâdeli borcun toplam borç içindeki oranı (yüzde 76) iki ülkede tıpa tıp aynı (s. 101-02). "Oh çok şükür, borçlarımızı çevirebiliyoruz" dememize yarayan, yukarıdaki tablodaki Türkiye ile ilgili borç rakamının yanına eklememiz gereken 13 milyar dolarlık ek kredi; bu krediyle birlikte iki önemli göstergedeki oranlar da Türkiye aleyhine bozulmuş oldu. Türkiye dış borç yükü bakımından, 2001 yılı sonunda, Arjantin'den çok daha kötü durumda. Türkiye'nin daha fazla tedirgin olmamızı gerektiren özelliği ise iç borçlanmadaki çarpıklık. ATO araştırmacıları, 1988-2001 arasında iç borç/dış borç oranının yüzde 38.55'ten yüzde 65.18'e çıkmasını bilinçli bir tercih olarak görüyorlar (s. 101). Bu borcun şimdilik çevrilebilmesinin bir sebebi IMF sayesinde dış borç ödemelerinde zorlanılmaması ise, bir değer sebep, hükümetin, özel bankaları kamuya devretme işlemini bir tür konsolidasyon enstrümanı olarak kullanmasıdır... Arjantin'e bakarak bayram etmemiz istenir ve 2002 yılıyla ilgili pembe tablolar çizilirken "Manzara hiç de güzel değil" diyenler "Şom ağızlı" suçlamasına muhatap olur; öyle de oluyor... Ekonominin sorumluluğunu taşıyan devlet bakanı Kemal Derviş'in akıllılık edip iddialı cümlelerden kaçındığı bir ortamda, Başbakan Ecevit'in ortalığa dökülüp herkesi pembe gözlük takmaya dâvet etmesinin faturası herhalde büyük olacak. Başbakanın yapması gereken, Arjantin'e bakarak halimize şükretmek yerine, Arjantin'den ders çıkararak ülkeyi borç batağından kurtaracak tedbirleri almak olmalı. Arjantin'in başına gelen Türkiye'nin de kapısını çaldığında, 70 milyon nüfusumuzla bizim kendimize gelmemiz çok daha güç olacak... Sevinmemiz mi, ihtiyatlı olmamız mı gerektiğini, çeşitli alanlarda ülkelere reyting notu veren Standard & Poors (S&P) şirketinin 2001 yılına ait 'orta vâde riskli ülkeler listesi'ne bakarak kararlaştırabiliriz. Maksimum riski 100, minimum riski 0 olarak belirleyen S&P'a göre, Arjantin Türkiye'den yarı yarıya daha az 'riskli' bir ülkeydi: Genel iş riski (A: 22, Türkiye: 42), doğrudan yabancı yatırımlar (A: 27, T: 47), ihracat platformu (A: 18, T: 42), petrol ve gaz (A: 13, T: 38), madencilik (A: 14, T: 41), enerji üretimi (A: 24, T: 45)... Arjantin iflâs etti, biz "Farklıyız" diye kendi kendimizi gaza getiriyoruz. Türkiye 'şimdilik' iflâs etmekten kurtulmuş, buna karşılık 'riski' artmış bir ülke. Esas risk ise, içine düşürüldüğü borç tuzağı yüzünden, kendi vatandaşları üzerinde: İçeride istikrarsızlık ihtimali büyüdükçe, dışarının baskıları karşısında daha âciz hale geliyoruz, az risk mi bu? Bayram etme değil, başımızı iki elimizin arasına alıp düşünme zamanıdır...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |