|
|
Müstakbel Kıbrıs devleti mi yoksa müstakbel Kıbrıs eyaleti mi
Aralık ayında yapılacak Denktaş-Klerides buluşması öncesinde kafalarımızda bir sual var: Kıbrıs meselesi, nasıl neticelenebilir? Daha doğrusu suali şu şekilde sormak daha yerinde olur: Kıbrıs meselesi nasıl halledilmelidir? Avrupa Kıbrıs Güney Rum idaresini, bütün adanın meşru ve tek temsilcisi kabul etmektedir. Türkiye ise, Kıbrıs adasında iki bağımsız devletin var olduğu tezini savunmaktadır. Ancak gerek Türkiye'nin ve gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin, dış politikalarının, Türk tezine uygun şekilde savunulup savunulamadığı tartışmalıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, kendi bağımsızlığını ilan ederken, büyük bir hata yapmıştır: Kuzey Kıbrıs'ta bağımsız bir devlet yerine federe bir devlet ilan etmiştir. Düşünülmemiştir ki, federe devlet ancak iki topluluktan oluşur. Bu topluluklardan Rum tarafının katılımı olmaksızın böyle bir devletin varlığından bahsedilemez. Yıllarca, müzakere masalarında, Rum tarafını federasyon'un öteki ayağı olmak için ikna etmeye çalışılmıştır. Bunun imkansız olduğu görüldükten sonradır ki, gerek Türkiye ve gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, ismindeki federe deyimini kaldırmıştır. Kuzey Kıbrıs Türk idaresi, federe unvanını taşırken, savunduğumuz tez, Kıbrıs'ta iki eşit toplum var, teziydi. Bu gün ise, Kıbrıs'ta iki ayrı devlet vardır. Tezidir. Bu iki tez arasındaki fark, dün bir federasyon kuralım diye çalışıyorduk; bugün bir konfederasyon kuralım diye uğraşıyoruz. Burada önemli bir konu vardır: Gerek Türkiye ve gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, uluslararası kuruluşlarda, kendi tezimizi iki devletin varlığı esasına uygun olarak savunabilmiş midir? İtiraf etmek gerekir ki, bu konuda büyük hatalar yapılmıştır. Diyebiliriz ki, madem ki orada iki devlet var. Neden bu devletlerden birisi, Birleşmiş Milletler'in, Avrupa Konseyi'nin üyesi olsun; diğer devlet bu kuruluşlara üyelik için başvurmamış dahi bulunsun? İşte bu bir çelişkidir ve dış politikamızda bir tutarsızlıktır. Çok kimse, bu tezi kabul ettiremeyiz ki, diyerek buna karşı çıkacaktır. Ancak, eğer tezimizin doğruluğuna güveniyorsak, bunu savunmaktan niçin çekinelim? Tutarlı tezimizi kabul etmeyenlerin, tutarsız tezleri kabul edeceğini nasıl hayal edebiliriz? İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi, birlikte olduğumuz bir yemekte, bana bir sual sordu: -Kıbrıs'ta ne gibi bir çözüm düşünüyorsunuz? Ben cevaben: -Çözümlenmiş bir meseleye yeni çözümler aranmaz, dedim. Şaşırdı ve: -Yani? diye sualini tekrar etti... Gene cevap verdim: -Kıbrıs'ta iki tane bağımsız devlet vardır... Bu devleti belki siz tanımayabilirsiniz ama, tanınmak doğmuş bir çocuğun nüfusa kayıt edilmesi gibidir. Birkaç gün evvel toplanan 9. Türk Toplulukları Kurultayı'na katılan Sayın Kıbrıs Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, yaptığı konuşmada, bu konuda ne kadar kararlı olduklarını açıkça ifade etti. Bu kararlılığın bazı aşamaları vardır: Evvela Kıbrıs halkı, kendilerinin ayrı bir devlet olduğuna inanmalıdır. Bu inançla, kendi devletlerini, evvela Türkiye'ye karşı, sonra bütün dünyaya karşı savunmaktan çekinmemelidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bu inancını, Birleşmiş Milletler'e, Avrupa Konseyi'ne ve hatta Avrupa Topluluğu'na resmen üyelik başvurusu yaparak tescil ettirmelidir. Türkiye'ye gelince, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne, bir yavrusu veya eyaleti gözüyle değil de, bağımsız bir devlet statüsünde yaklaşmalıdır. Burada, yanlış anlaşılacak bir deyim, ana vatan... yavru vatan ayırımıdır. Kuzey Kıbrıs, orada yaşayan Türk, Rum ve sair insanların ana vatanıdır. Herkesin dileği, Denktaş-Klerides görüşmesinin bir anlaşmayla neticelenmesidir. Bu neticeye ulaşılamazsa, herkes bilmelidir ki, Kuzey Kıbrıs'ta ayrı bir devlet vardır ve bu devlet yaşayacaktır... Türkiye'nin üzerine düşen görev, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ilelebet savunmak olmalıdır. Kıbrıs meselesinde, bir çözüme ulaşılmazsa veya Güney Kıbrıs tek taraflı olarak Avrupa Birliği'ne alınırsa, biz de Kuzey Kıbrıs'ı Türkiye'nin 82. vilayeti olarak ilan ederiz diye düşünen varsa, onlar yanlış düşünmektedirler. Atatürk Hatay meselesini ortaya attığı zaman, Hatay'ın, Türkiye'nin bir vilayeti olmasını düşünmüyordu. Atatürk, Hatay'da, çoğunluğu Türklerden oluşan, o günün Milletler Cemiyetine, bu günün Birleşmiş Milletler'ine üye olan, bir Türk cumhuriyeti hayal ediyordu. Atatürk'ün Hatay için düşündüğünü, biz bugün Kıbrıs için düşünelim: Ya Güney Kıbrıs Cumhuriyeti'yle kurulmuş bir konfederasyonun bir parçası veya Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi veya Avrupa Birliği'ne üye olan bağımsız bir Türk Devleti...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |