|
|
Tatil sonrası duyguları
Bu sütunu 'tatil' gerekçesiyle toplam iki hafta boş bıraktım; ne kadar az bir süreydi, bilseniz! Okurlar ve gazete yönetimi ise, özellikle son bir haftadır, "Ne gün başlayacaksın?" diye başımın etini yemekteler... "Tatilin sırası mı?" diye soran mesajların haddi hesabı yok... Kimileri, yazma delisi sanıyor beni; oysa yazmaktan çok okumaktan, öğretmekten çok öğrenmekten hoşlanırım ben... Bıraksanız, bir kenarda okunmayı bekleyen kitapları birbiri ardına devirmeyi bilgisayar başında ha babam de babam sütun doldurmaya yeğlerim... Benimle mukayese edildiğinde, ey kâri, çok daha şanslı birisin sen... Hiç değilse, yarın unutulacak -iyi ki de öyle olacak- lehviyâtla günlerini heder etmek zorunda değilsin... "Tatilin sırası mı?" diye soranların kastını biliyoruz: Ben yazılara ara verdiğim süre içerisinde bir dizi gelişme oldu: Mesut Yılmaz, ANAP Kongresi'nde, 'ulusal güvenlik' kavramını, bir 'sendrom' olarak sunup tartışmaya açtı. Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli tartışmaya çatık kaşla katıldılar; merkez medya Mesut Yılmaz'ın yanında saf tuttu. Askerler, bugüne kadar sadece darbeler öncesi veya sonrasında yayımladıklarına benzer zehir zemberek bir 'bildiri' ile, ağırlıklarını, "Bu konu tartışılamaz" biçiminde koydular... Okur bu tartışmada benim hangi tavrı alacağımı elbette merak eder... Manisa, Kütahya ve Konya/Akkise'deki Jandarma odaklı olaylardan sonra bir şeyi daha: "Ne oluyoruz?" sorusuna nasıl cevap vereceğimi... Kapatılan FP'yi arkalarında bırakmaya kararlı 'yenilikçiler' partileşme sürecinde önemli adımlar attılar ben tatildeyken... Afyon buluşması, Meral Akşener'in hareketten ayrılması, Tayyip Erdoğan'ın şahsına ve destekçilerine saldırılar aynı günlerde yaşanan olaylar... Yeni parti arayışından nasıl bir oluşumla çıkılacağını merak edenler, yazarı tatilde olduğu için, bekledikleri haberleri Kulis'ten alamadılar... Bu arada, Deniz Baykal ile Erdal İnönü buluştu, Mümtaz Soysal partisini çatısına kadar oluşturdu; Kemal Derviş'in adı da ANAP'tan CHP'ye kadar pek çok partide anılmaya başladı. HADEP ile ANAP, DYP ile BBP arasında 'seçim ittifakı' kurulacağı söylentileri ayyuka çıktı... Ekonomi bir başka âlem. Faizlerin düşmeyeceği anlaşılıyor, döviz de yıl sonunda varacağı 'müjdelenen' değerin bayağı üzerinde seyrediyor, borsa ise yerlerde sürünüyor... IMF yönetimi, ekonomi ders kitaplarında yazılanlara meydan okuyan Türkiye'de yürürlükte tutulan programı ne yapacakları üzerinde kara kara düşünmeye başlasalar yeridir... Aynı cümleyi şöyle de kurabilirim: IMF programının sonuç almaya yaramayacağını görüp hepimiz şimdiden karalar bağlayabiliriz... Son on günde gündeme oturan konuları böyle birbiri ardına sıralayınca, içimden, "İyi de, bunların hiçbiri yeni değil ki?" düşüncesi geçiverdi. Mesut Yılmaz'ın askerlerin betine gideceğini bildiği konuları tartışmaya açması olaylarıyla, geçtiğimiz dört yıl içerisinde, kimbilir kaç kez karşılaştık? Mesut Bey, "Cambaza bak, cambaza" uzmanı oldu; her olaydan sonra biraz daha ustalaştığına kuşku yok... Siyasette 'yeni oluşumlar' ile ilgili beklentilerin herkesin hoşuna gidecek bir yol izlememesi de bir sürpriz değil; aksi olsaydı, ona ilk işaret eden olacağım için, bu sütunun kapalı kalması bir eksiklik teşkil edebilirdi. Kulis okuyamadığı günler boyunca bana kızanlarınız, bu arada akülerimi doldurma fırsatı bulmam sayesinde, önümüzdeki günlerde daha sıkı yazılarla buluşacaklarını bilerek hiddetlerini bastırmaya çabalasınlar... Bizlerin de, ara sıra da olsa, durup "Yahu, ne oluyor?" demeye ihtiyacımız var... İngilizler, "Otobüs şoförünün tatili otobüste geçer" derler... Gazetecinin tatili de otobüs şoförlerinden farklı geçmiyor. Güya tatil yaptığım günlerde ANAP Kongresi'nde bulundum, solda ve sağda yeni siyasi oluşumlar için çalışanlarla sıkça bir araya geldim, liderlerle görüştüm, ekonomistler ve işadamlarıyla tartışma fırsatı yakaladım. Dostlarımın, sevdiklerimin mutlu günlerini paylaşmam da cabası... En güzeli ise, başka türlü okuma fırsatı bulamayacağım çok sayıda kitabı elimden düşürmemem oldu. Her görüşmemi, okuduğum her satırda karşıma çıkan önemli bilgi ve anekdotları yazılacak Kulis'lerin malzemesi olarak bir tarafa kaydettim bile... Yazarlık bir boşluğa sesini emanet etmektir; duyulup duyulmadığını, muhataplarına ulaşıp ulaşmadığını, beklediği ilgiyi görüp görmediğini bilmesi çok zordur yazarın. Kamuoyu araştırmaları ve anketler bile "Okunuyorsun" hissini uyandırmaya yetmez. Şu yazmadığım süre içerisinde, kimi aynı zamanda okurum da olan meslektaşların "Yazmaman büyük eksiklik" mesajları var ya, yapmaya çalıştığım işin takdir edildiğini göstermesi bakımından yüreklendirici oldu. Yazmak o zaman keyifli işte... On günlük tatil, başka hiçbir işe yaramasa, okuyan ve takdir eden bir okur kitlem olduğunu hatırlattı... Öyle bir teşvik olmasa, yani çoğunu tanımadığım, özelliklerini bilmediğim 'okur' denen kitle "Yazmaya devam" demese, her gün yazmak benim için vazgeçilmez bir uğraş değil; emin olun... Hele, Türkiye gibi, konuların artık çok daha tüketildiği, değişmezlik hissi veren, olayların gına getiren biçimde tekrarlandığı bir ülkede... Şunu bilin: Bizim gibilerin işi gerçekten zor... Tatil bitti, bundan böyle beraberiz.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |