|
|
"Adalet" ve "Kalkınma" için "Yeni Siyaset". (1)
Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu. Çok partili hayata geçildiği günden beri en yüksek ilgiyi gören hareketlerden biri partileşmiş oldu böylece. AK Parti'den beklentiler toplumun tüm kesimlerini kucaklayacak kadar yaygın ve derinleşmiş durumda. Bu siyasi hareketin, bunun farkında olarak hareket etmesinin, Türkiye'nin, demokratikleşmesi ve kalkınması önünde engel olan ağır bagajlardan kurtarılması anlamına geleceği açıktır. AK Parti'nin yüksek bir ilgiyi yedekleyerek siyaset sahnesine atılması, iddiasının da büyük olması gerektiğini işaret ediyor açıkça. Bu noktada, Recep Tayyip Erdoğan'ın kuruculara konuşması sırasında, toplumu yoksulluktan kurtarmak için yaptığı vurguların salondan çok alkış almasına rağmen, Avrupa Birliği'ne dönük müsbet vurguları yeterince alkış almaması "sembolik" bir tartışma noktası olarak önümüze çıkıyor. AK Parti, kendisini vareden olumlu koşulları da "aşması" gereken bir parti. Siyasi partiler için, yükselişlerini engelleyen olumsuzlukları aşması ifade edilir hep. AK Parti ise yükselişini engelleyen olumsuzlukları konjonktür gereği "kendiliğinden" aştığından dolayı, yükselişini "tetikleyen" olumluluklara karşı dikkatli olmak zorundadır. Neden mi? Türkiye'de siyasetin önündeki en acil sorun, seçmen kitlelerinin içine düşürüldüğü depolitizasyondur. Bugün depolitizasyon yüzünden böyle bir hükümete sahibiz. Son seçimlerde hiçbirşey söylemeyerek ilk iki sırayı kapmış partiler hükümetin ana gövdesini oluşturuyor. Bu nedenle, siyaset yapmayarak yükselmek ve birinci parti olmak çok kolay. Çünkü seçmenler, yıllardır kimi iktidara getireceğine göre değil, kimi iktidardan uzak tutacağına göre hareket ediyor. Böylece mevcut tüm partiler karşısındaki bıkkınlığın yeni bir partiyi iktidara taşımaması imkansız gibi birşey. Bu konjonktürün "merkez figürü" olan AK Parti, ek olarak Anadolu gözünde son derece şaibesiz ve "organik" bir kurmay kadrosuna sahip. Tüm bu bileşenler, önümüzdeki dönemin "siyasal decoder"inin AK Parti olacağını, siyasal lokomotifin yenilikçi hareket tarafından temsil edileceğini gösteriyor. Gerçek bir "siyasal mekan" olmak istiyorsa, AK Parti, kendisini yükselten bu koşullara kapılmamalı, en hafif deyimle "temkinli" yaklaşmalıdır. Siyasi merkez karşısında sadece çevre'nin tansiyonunu istihdam etmeye yönelen bir tavır, kendisini yükselten koşullara tabi hale getirir AK Parti'yi. Oysa bu depolitizasyon ortamını daha da kemikleştiren ve bir başka açıdan depolitizasyona oynayan bir siyasal özne olma sonucu doğurur. Böylece AK Parti sayısal açıdan birinci parti olsa bile, siyasal açıdan siyasi partiler cemaatinin sıradan bir parçası haline gelmiş olur. AK Parti kendisini yükselten koşulların, depolitizasyon koşulları olduğunu iyi görmelidir. Merkez sağın ve merkez solun dibe vurduğu, siyasetin sıfır noktasında sabitlendiği ve Türkiye'nin siyasal model kurma açısından felç geçirdiği bir dönemde birinci parti durumuna gelebilecek bir pozisyon tutmanın, istihdam edilmesi gereken değil, aşılması gereken bir pozisyon olduğu AK Parti'nin öncelikli meselesi olmalıdır. Merkez sağın ve solun toparlandığı bir ortamda bile dinamizmin adresi olmaya aday bir AK Parti, Türkiye için gerçek ve yeni bir "siyasal mekan" demektir. Bu nedenle, bütün siyasi partiler kendilerini sayısal olarak aşağı çeken koşulları aşmak durumundayken, AK Parti kendisini sayısal olarak yükselten koşulları bir başka düzlemde yeniden yapılandırmalıdır. Mevcut siyaset sahası, depolitizasyon esasına göre şekillenmiş ve bu esas yüzünden daraltılmış bir sahadır. Bu saha da sayısal olarak yükselmenin, siyasal olarak anlamlı bir varoluş üretmesi beklenmemelidir. Bu nedenle AK Parti, sayısal olarak yükselişine mahkum olmayan, bunu istihdam etmekle yetinmeyen bir yol izlemek durumundadır. Bu tesbit bizi doğal olarak AK Parti'nin bir "siyasal varlık" olarak nerede ve nasıl durması gerektiği sorusuna ulaştırıyor. "Küreselleşme" ve "yerli değerlerin siyasallaşması" arasında kuracağı denge AK Parti için hayati önemdedir. Küreselleşmeyi ve yerelleşmeyi birbirine karşı pozisyonlar olarak kurgulamak da, bunları organik olmayan bir biçimde yan yana koymak da siyaset üretimi açısından gerçekçi pozisyonlar üretilmesini sağlamaz. AK Parti, kendini vareden koordinatlarla nasıl bir Türkiye istediği sorusuna vereceği cevap arasındaki diyalektiği, "yerli değerlerden kalkarak küresel dinamikleri yakalayan bir siyasallaşma üretmek"le inşa edebilir ancak. Mevcut depolitizasyon ortamının yükselen değeri olmayı da aşabilen bir parti olursa AK Parti, hem siyasetin alanını genişletecek bir siyasallaşma üretmiş olur, hem de gerçek bir siyaset zemininin yükselen değeri olarak, Türk siyasal hayatında "sayısal meşruiyet" ile "siyasal meşruiyet" arasındaki mevcut açı farkını olumlu bir düzlemde örtüştürmüş olur. AK Parti, siyasetin dinamizmini temsil ediyor şu anda. Siyasete yeni bir soluk olmanın ötesinde, tüm siyasal hayatın oksijen ihtiyacını karşılayacak bir hareketliliği istihdam ediyor. Umarız, AK Parti'nin kurmayları bu tarihi ve siyasal sorumluluğun farkından bir siyasallaşmayı Türkiye'ye armağan ederler... Bunun için AK Parti kurmaylarının, yoksullara sahip çıkacak bir parti olacaklarını söyledikleri zaman parti kurucularından yoğun alkış almalarına rağmen, Avrupa Birliği'ne girmek gerektiğine vurgu yaptıkları zaman düşük alkış almaları arasındaki "kopukluğu" gideren bir siyaset üretmeleri gerekiyor. AK Parti iki vurgu arasındaki siyasal bağlantıyı kuran, bu iki ufku tek bir modelle siyasallaştıran bir siyasal varlık olduğu müddetçe özgün olacaktır...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |