İtimat kelimesini hep duyar ve kullanırız. Ama nâme-mektup kelimesi ile birlikte kullanılan ‘itimatnâme’ kelimesini pek sık duymayız. Zira bu birleşik kelime gündelik dilden ziyade özel bir amaçla ve özel bir alanda kullanılmaktadır.
İtimatnâme günümüzdeki güven mektubu ifadesinin tam karşılığıdır. Peki kim, kime itimat ediyor veya kim, kime güven mektubu veriyor?
Devletlerarasındaki ilişkilerde vazgeçilmez aracılar -hangi düzeyde olursa olsun- elçilerdir. Tarih boyunca onlar devletler arasındaki münasebetlerde her zaman baş rol oynamışlardır. Sadece taşıdıkları mektup veya mesaj değil, onların tavır ve davranışları, konuşmaları, yazıları hatta oturup kalkmaları ilişkilerin seyrini belirlemiştir.
Bu yüzden devlet başkanları elçi seçimine özen gösterirler ve seçtikleri elçilere de gittikleri ülkelerin devlet başkanlarına sunulmak üzere itimatname-güven mektubu adıyla bir mektup takdim ederler.
Bu mektuplar, devletler arasında teati edilen diğer yazışmalardan farklıdır. Kısa, öz ve anlamlıdır. Doğrudan devlet başkanı tarafından, yani birinci tekil şahıs ağzıyla yazılan ifadelerden oluşur. Mektupta elçi olarak gönderilen kişiye duyulan güvenden ve ikili ilişkilerin geliştirilmesine vereceği katkıdan söz edilir. Bu yüzden bir ülkenin nezdindeki büyükelçinin beyanı doğrudan temsil ettiği devlet başkanının beyanı olarak kabul edilir. Hatta tarihi bir çok itimatnamede “elçi benim adıma konuşmaya yetkilidir” ifadesine de sık sık yer verilir.
Asırlardır var olan bu uygulamanın tek bir anlamı vardır: Büyükelçi ülkesinin devlet başkanının temsilcisidir. Ona her konuda itimat edilmektedir. O ülkeler arasındaki barışın da savaşın da baş aktörüdür. Bundan dolayı bütün hal ve hareketleri, davranışları resmi ve özel hayatı gözetim altındadır. Yine bundan dolayı -teorik de olsa- büyükelçiler bu büyük sorumluluğu taşıyabilecek, gideceği ülke ile ilişkileri geliştirebilecek donanıma sahip kişilerden seçilir.
Bir elçinin özellikleri ve görevleri bu konuda yazılmış pek çok eserde sıralanır ve zaten gönderilenlere verilen brifing ve ön eğitimlerde de anlatılır. En basit şekliyle söylersek, bir elçinin görevleri; ülkesini ve devlet başkanını temsil etme, bulunduğu ülke hakkında bilgi derleme ve rapor etme, gerekli görülen konularda müzakerelerde bulunma, bulunduğu ülkedeki vatandaşlarının menfaatlerini takip etmektir.
Bunlara ilave olarak nefes aldığı sürece ülkesinin tanıtımını doğru bir şekilde yapmaktır. Bunun için de öncelikle elçinin kendi ülkesini çok iyi tanıması gerekmektedir.
Bir ülkenin dilini veya yaygın bir diplomasi dilini bilmek büyükelçi olmak için asla yeterli değildir. Dil sadece bir araçtır. Asıl mesele konuştuğu dil ile hangi mesajı vereceğini bilmesidir. Türkiye’de Dışişleri’nin maalesef yumuşak karnı burasıdır. Ne bu alanın eğitim kurumları ve ne de meslek memuru olduktan sonra büyükelçi olmak için hayal kuran memurların eğitimi, ülkenin tarihine, kimliğine dair yeterli bilgiler vermemektedir. Hatta bırakın ülkesini ve tarihini bilmek; güncel sorunlarını bile bilmeyen pek çok kişi büyükelçi unvanı alabilmektedir.
Emekli olduktan sonra Türkiye’nin Ermeni meselesinde önemli roller üstlenen bir büyükelçi; “Dışişleri mensubu olarak biz, Ermeniler tarafından dış temsilcilerimiz hedef alındıktan sonra böyle bir sorunumuzun olduğunu öğrendik” diyerek, elçilik mekanizmamızın vahim durumunu özetlemişti. Bu zaaf, Dışişleri’nindir. Bugüne kadar yapılan iyileştirmelerin de hâlâ yeterli olmadığı açıkça ortadadır.
Okuyucularım Türkiye’nin temsili meselesini hep gündemde tuttuğumu bilirler. Belki bu ilgim yıllardır diplomasi tarihi, diplomasi ve onun bir parçası olan diplomatika dersleri anlattığımdandır. Ama son zamanlarda yaşananlar artık bir farkındalık bilgisine sahip olmadan da görebilecek kimi olumsuzlukları, diplomat yetiştirmedeki yetersizlikleri açıkça ortaya koymaktadır.
Seyahatlerimde veya takip ettiğim ülkelerdeki başarılı Türkiye sevdalısı birçok büyükelçinin canla başla çalıştıklarını biliyorum. Meselâ, devletin içi boşaltılmış hemen her şehirde ve hatta sokakta muhatapların farklılaştığı Irak’ta Bağdat Büyükelçimizin ne denli etki bıraktığını geçen haftalarda bizzat müşahede ettim. Hem benim ve hem de büyükelçimizin yoğun programı bir araya gelmemizi engelledi. Fakat gittiğim her yerde Fatih Yıldız’ın adını duymam bana büyük bir onur verdiği kadar sorunlu bir ülkede dolaşabilme güveni de verdi. Aynı şekilde birkaç ay önce Tunus’taki çalışmalarım sırasında, orada bulunan Anadolu Ajansı bürosundan daha az bir ekiple çalışan büyükelçi Ömer Faruk Doğan’ın Türkiye adına nasıl faaliyetler yaptığını gördüm. Elbette onları ve benzerlerini tenzih ederim. Ama birçok yerde neredeyse temsil edilemediğimizi de gördüm. İçeride yaşanan gruplaşmalar, hâlâ eski anlayışlarını terk edemeyenler de işin cabası.
Bunun tipik örneği sosyal medyaya yansıyan görüntüleriyle Uganda’ya gönderilen büyükelçidir. Dışişlerine girdiği günden itibaren büyükelçi olmak için can atan, Uganda da olsa giderim diyen sözde bir temsilcinin Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümünde düştüğü durum nasıl izah edilecektir? “Bu bireysel bir tavırdır. Bir kişinin yanlış tasarrufudur, zaten geri çağrılmıştır”, denilerek geçiştirilmesi mümkün müdür? Kendisine Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı adına verilen ‘itimatnameyi’ hangi yeteneği veya hangi araçlarla elde ettiği sorgulanmalıdır.
Diplomasi tarihimizde bugüne kadar pek çok diplomat kazaları olmuştur. Kâmran İnan’ın deyişiyle “yılbaşında, gazetelerdeki ‘turkey-hindi’ ilânlarını Türkiye” diye anlayan bile çıkmıştır. Ama ülkesinin kuruluş yıldönümünü bir ilkokul müsameresi olarak algılayan ve yanlış rol oynayan elçiye ilk defa rastlanmıştır. Türkiye’de rehber olabilmek için bile dil bilmenin yanında en az altı ay tarih dersleri almak gerekmektedir. Büyükelçi olacaklara ise diplomasi derslerinin dışında en az bir yıl yoğunlaştırılmış Türkiye Tarihi dersleri verilmelidir.
Not: Kuveyt’teki bir sorunu dile getirdikten sonra beni arayıp bilgilendiren ve daha sonra da Türkiye dostlarına kapısını açan büyükelçimiz Ayşe Koytak hanımefendiye teşekkür ederim.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.