Ateşkes anlaşmasından sonra evlerinin bulunduğu yıkıntılara doğru kitleler hâlinde yürüyen Gazzeliler, çoğu kimsede uzun süren bir savaştan galip çıktıkları hissini uyandırdı. İsraillilerin de bu hissi fark edip şaşırdıklarını görüyoruz. Günlerce, haftalarca, aylarca Gazzelilerin üzerine bombalar yağdı. Yıkılmamış bina kalmadı. Ortaya çıkan tabloların yüzlerce yıl hafızalardan silinmeyeceği çok açıktı. Fakat onlar bu yıkıntılara doğru inançla yürümeyi tercih ettiler. Galibiyet hissinin uyanması sebepsiz değil.
7 Ekim sonrasında Filistinliler zaten bütün bir halk olarak direndiği için kazandılar. Hatta belki de bütün bir halk olarak direndikleri için Filistin davası daha ilk günlerden itibaren bütün dünyada yankı uyandırdı. Fakat yine de ateşkes anlaşmasından sonra evlerinin yıkıntılarına ulaşan Filistinlilerin, muzaffer bir komutan edasıyla verdiği zafer fotoğrafları “galibiyet” kavramıyla anlatılamayacak bir duruma işaret ediyor. Elbette zafer kazanan bir komutan edasıyla fotoğraf veren bu insanların konuşmalarını dinliyoruz. Kayıplarını sıralarken duydukları büyük acıyı saklamaya çalışmıyorlar fakat yeniden kazanılan bir davanın kendilerini yarınlara taşıyacağına olan inanç da yüzlerini aydınlatıyor. Yıkıntılar üzerinden verdikleri fotoğraflarla yeni bir mülksüzleşme sürecini durdurduklarını, sahip oldukları son mekâna döndüklerini ilan ediyorlardı.
Aslında, kazanılan bir dava ifadesini tırnak içinde göstermeliydim. Çünkü bu ifade Edward Said’in “Kaybedilmiş Davalar Üzerine” başlıklı makalesinden çıktı. Ben sadece başlığı bugüne uyarladım. Said, Eylül 1993’teki Oslo anlaşmasını bir teslimiyet anlaşması olarak görmüştü. Makaleyi bugün tekrar okuduğumda, aradan geçen zamanı ve olayları göz önünde bulundurarak Said’e hak vermemek elde değil. Fakat böyle bir kanaat eksik ve yanlış bir değerlendirme yaptığımızın bir kanıtı olmaktan öteye gidemeyecektir.
Bugün Filistin’de olanları anlamaya çalışırken Richard Falk’ın 2014’te The Nation dergisinde yayımlanan “Kayıp Davalar ve Filistin’in Geleceği Üzerine” başlıklı makalesiyle karşılaştım. Makale başlığının hemen altında Falk’ın şu cümlesi öne çıkarılmıştı: “Filistinlilerin yenilgisi görüntüsü, İsrail’in nihai yenilgi olasılığını gizleyen optik bir yanılsamadır.” Falk, Said’in makalesinden hareketle 2014’e kadar geçen olayları değerlendiriyordu. Falk’ın cümlesi çok çarpıcıydı fakat makalenin genelinde dile getirilen düşünce çok daha ilham vericiydi. Makalede yer alan şu cümle de Edward Said’in makalesine yeniden bakmayı gerektirecek kadar güçlü: “İnsanlığın karşı karşıya olduğu zorlukların üstesinden gelebilecek güç potansiyeline sahip olanlar yalnızca kayıp davalardır.” Falk bu cümlenin devamında “araçsal aklın rehberliğine güvenen Aydınlanma mirasını terk etmek”le kayıp davaların kazanılması arasında ilişki kurmuş. Falk, inanç sıçraması kavramını bu paragrafta kullanmış. “Elbette sorun şu ki, kriz ve kırılmaların yaşandığı bir dönemde, baskın sağduyu biçiminin ufuklarıyla sınırlanmış şüpheci ampirik bilgeliğin kendisi cevapları sağlayamaz, bu yüzden bir İnanç Sıçraması riskini göze almak gerekir.”
Amacı, ortak iyiyi, kamusal yararı göz ardı eden bir aklın kavrayamayacağı inanmışlığı anlayabilmek kolay olmasa gerekir. Neredeyse bütün Arap komşuları onları terk etmişti. Onlar stratejik ve analitik bir akılla Abraham anlaşmalarına imza atmışlar, Filistinlileri can sıkıcı bir unsur hâline koymuşlardı. Bütün koşullar Filistinlilerin aleyhineydi. Avrupa ve Amerika İsrail’e koşulsuz destek veriyordu. Yeni bir sürgün kaçınılmaz gözüküyordu. Davayı kaybetmek kaçınılmaz bir sonuçtu. Yıllar sonra yılgınlık psikolojisi gelip yakalarına yapışabilirdi. Siyonistler Gazzelileri ortadan kaldırmak için her şeye sahipti. Bu sebeple yalnızca Falk’ın inanç sıçraması kavramıyla ifade ettiği faktör durumu tersine çevirebilirdi.
Filistinlilerin zafer sevincini anlamaya çalışmalıyız. Edward Said ve Richard Falk’ın yazılarından hareket ettiğimizde Filistinlilerin Filistin davasını yeniden kazandıkları sonucuna ulaşabiliriz. Zannediyorum yüzlerine yansıyan da inanmışlık kaybını ortadan kaldırma sevinciydi. Dışarıdan bakanlar için bu sevinci anlamak kolay değil.
7 Ekim’den sonra özellikle bazı dindar muhafazakâr çevreler Hamas’ı ve Filistinlileri İsrail’in tuzağına düşmekle suçlamıştı. Onlara göre İsrail istediğini elde etmişti. “Araçsal aklın rehberliğine” güvendikleri için Filistinlilerin kaybedeceği sonuca ulaşmışlardı. Aslında çok derin bir ayrışmanın yüzeye yansıyan farklılarına işaret etmiş oluyoruz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.