Gazze mersiyesini kim yazacak?

04:0026/01/2025, Pazar
G: 26/01/2025, Pazar
Dursun Gürlek

Edebiyat tarihimizin beyaz sayfalarını göz yaşlarıyla ıslatan şiir türlerinden biri de mersiyelerdir. Bu içli manzumeler, kendilerine büyük bir muhabbet duyulan, can u gönülden sevilip sayılan değerli şahsiyetlerin vefatlarından sonra kaleme alındığı gibi, tarihi ihtişamını kaybedip münkariz olan İslâm ülkeleri için de yazılır. Şeyh Sadi’nin, Moğol istilasını ve İslâm medeniyetinin inkirazını anlatan mersiyesi ne kadar hüzünengiz ise, Mehmed Nizameddin’in tercüme ettiği “Endülüs Mersiyesi” de –

Edebiyat tarihimizin beyaz sayfalarını göz yaşlarıyla ıslatan şiir türlerinden biri de mersiyelerdir. Bu içli manzumeler, kendilerine büyük bir muhabbet duyulan, can u gönülden sevilip sayılan değerli şahsiyetlerin vefatlarından sonra kaleme alındığı gibi, tarihi ihtişamını kaybedip münkariz olan İslâm ülkeleri için de yazılır. Şeyh Sadi’nin, Moğol istilasını ve İslâm medeniyetinin inkirazını anlatan mersiyesi ne kadar hüzünengiz ise, Mehmed Nizameddin’in tercüme ettiği “Endülüs Mersiyesi” de – göz yaşlarını sular seller gibi akıtmakta – o kadar etkileyicidir. Unutmayalım, mersiye yazan kalemin ucundan mürekkep değil, göz yaşı damlar.

Mersiye deyince akla ilk önce Kerbela Vak’ası ve şehitlerin efendisi Hz. Hüseyin geliyor. Gerçekten de en güzel ve en yakıcı şiirler Kerbela olayı ile Efendimiz’in gözünün nuru kabul edilen bu mazlum ve mağdur Peygamber torunu için kaleme alındı. Merhum tarihçimiz Mehmed Zeki Pakalın da “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü” isimli eserinde mersiye deyince akla ilk önce Kerbela faciasının ve Hz. Hüseyin’in akla geldiğini ifade ediyor, ezcümle şunları söylüyor:

“Mersiye denilince hemen hatıra Kerbela şehidi Hüseyin-i Mazlum gelir. Hakikaten en yanık mersiyeler ona ve Kerbela vak’asına ait yazılanlardır. Gerçi dünya tarihinde bundan feci, bundan şeni’ hadiseler yok değildir. Lâkin Hz. Hüseyin’in Peygamberimiz’in torunu, Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın oğlu olmasından dolayı Kerbela vak’ası İslam âleminde en sûzişli (can yakıcı) bir facia kabul edilmiştir. Buna, siyasi cereyanların ve tekke edebiyatının da çok tesiri olmuştur. Türk yazarlarından da birçok mersiye yazan vardır.”

Ehl-i Beyt şairi diye bilinen Koniçalı Kâzım Paşa, mersiye konusunu işleyen en önemli Türk şairlerinden biridir. Onun “Mekâlid-i Aşk” isimli eseri tamamen mersiyelere tahsis edilmiştir. Fakirin de kütüphanesinde bulunan bu “Mekâlid-i Aşk”ın ilk sayfasında şu ibare bulunmaktadır:

“Şuarây-ı benâm ve ferikân-ı kirâmdan Saâdetlü Kâzım Paşa hazretlerinin vak’a-i dilsûz-ı Kerbela’yı mübeyyen nazım ve inşâd eyledikleri Mekâlid-i Aşk nâm eser-i âlü’l – âlileriyle sâir bil-cümle mersiye-i nefiseleridir.” Aynı şairimizin “Kerbela” adıyla ve Paris’de Arap harfleriyle basılan eseri de keza kütüphanemizi süslemektedir. Merhumun şu beytini bir örnek olmak üzere kaydediyorum:

“Düşdü Hüseyin atından sahrây-ı Kerbelâ’ya / Cibrîl, var haber ver Sultân-ı Enbiyâ’ya”

Sultan İkinci Mahmud devrine damgasını vuran Beşiktaş Ortaköy İlmiye Cemiyeti’nin en gözde üyelerinden olup da âlimliğiyle ve şairliğiyle iştihar eden Kethüdâzâde Ârif Efendi’nin şu mersiyesi de Hz. Hüseyin Efendimize duyulan büyük ve samimi muhabbeti dile getirmektedir:

Kurretü’l – Ayn-ı Habib-i Kibriyâsın yâ Hüseyn

Nûr-u çeşm-i Şâh-ı Merdân-ı Mürtezâsın yâ Hüseyn

Hem ciğerpâre-i Zehrâ Fâtıma Hayru’n – nisâ

Ehl-i Beyt-i Mustafa Âl-i abâsın yâ Hüseyn

Halkan ve hulkan müşâbihsin Resûlullah’a sen

Nâzenin-i enbiyâ ü evliyâsın yâ Hüseyn

Seyyid-i şübbân-ı cennet dendi şânında senin

Pişivây-ı etkiyâ vü asfiyâsın yâ Hüseyn

Vâlidin şânında dendi: “Lâ fetâ illâ Ali”

Mazhar-ı sırr-ı etemm-i “lâ fetâsın” yâ Hüseyn

Ehl-i mahşer dest-i Hayder’den içerken Kevseri

Sen susuzluktan şehîd-i Kerbelâ’sın yâ Hüseyn

Kıl şefâat “Ârif”e ceddin Muhammed aşkına

Arsa-i mahşerde makbûlü’r- ricâsın yâ Hüseyn

Yazımızın girişinde de belirttiğimiz üzere, mersiyeler diğer bir ifadesiyle ağıtlar şahıslar için olduğu kadar şehirler ve devletler için de kaleme alınır. Bunun en canlı örneklerinden biri -hiç şüphesiz- Endülüs için yazılan mersiyelerdir. Okuyanlara ve dinleyenlere göz yaşı döktüren ünlü Endülüs mersiyelerinden birini de Şam Birinci Türk Sultanisi’nin İkinci Müdürü Mehmed Nizameddin Bey nazmen Türkçe’ye çevirdi, rahmetli tarihçilerimizden Mehmet Zekâi Konrapa da 1964 tarihli “İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Dergisi”nin 2. sayısında yayımladı. İslam medeniyetini sekiz yüz yıl bütün haşmetiyle temsil eden Endülüs’ün hazin hikâyesini olanca hüznüyle dile getiren bu mersiyeyi geliniz birlikte okuyalım:

Hengâm-ı tamâmında gelir her şeye noksân

Ömründeki boşluklara aldanmasın insân

Her şey mütehavvil bu fenâ sence de meşhûd

Bir lâhza meserret göreni kahreder ezmân

Dünya denilen yer olamaz kimseye müşfik

Bir hâl-i muayyende devam eyleyemez ekvân

Tesirini göstermez ise seyf ile mızrak

Her zırhı yed-i dehr eder elbette perişân

Seyfin kını gımdan da eğer olsa da mahfuz

Her seyfi eder seyf-i zemân hâk ile yeksân

Fikret: Yemen’in nerde ekâlil-i zerrini?

Fikret ki: Bugün nerde o şâhân-ı cihânbân

Şeddad’ın İrem Bağı, İrem cenneti nerde?

Nerde bugün İran’daki Sâsân-ı hükümrân?

Kârûn’un o bitmez görünen serveti nerde?

Bak, nerde bugün Âd ile Adnan ile Kahtân?

Nâçâr kabul eyleyerek emr-i azimi

Onlar ki bugün oldu bir efsâne-i devrân

Rüyâda temâşâ edilen şey gibi hatta

Her mülk-i melik şimdi hayâlât ile siyyân

Dârâ’ya zaman çattı, zaman oldu mukâtil

Kisrâ’ya vefa etmedi iyvâ için eyvân

Her vâkıa bir gün bile sehl olmadı Şab’a

Fikret ki bekâ bulmadı âlemde Süleymân

Bin türlü musibetleri var dehr-i denînin

İmlâ eder ezmânı, meserret ile ahzân

Geçmekte teselli ile her hâdise, lâkin

İslam’a hulûl eyleyemez gaflet ü sülvân

Sehlân u Uhud üstümüze münhedim oldu

Düştü adâ bir derbeki yok sabrına dermân

#Gazze
#edebiyat
#Dursun Gürlek