Sorunlara, kriz kokan iniş çıkışlara rağmen, tam meşruiyet çerçevesinde bir seçim hükümeti kuruldu. Siyasal sistem Anayasa'nın öngördüğü hükümler çerçevesinde hareket ediyor.
Seçim sonrası ortaya çıkacak tablo, bu tablonun nasıl bir hükümet modeline izin vereceği önemli meselelerden birisi.
Haziran seçimleri sonrası mevcut siyasi yelpazeyle ve çatışma kültürüyle koalisyon hükümeti kurmanın zorluklarını bir kez daha test ettik.
Kasım seçimlerinden sonra tekrar koalisyon koşulları ile karşı karşıya mı kalınacak yoksa, AK Parti tek başına hükümet kuracak bir miletvekili sayısına mı ulaşacak?
Seçimlerin asli sorusu bu.
Ama bu soruyu bugünden yanıtlamak, seçim sonuçlarını özellikle hükümet modeli açısından kestirmek şu aşamada hiç bir şekilde mümkün değil.
Yapılan araştırmalar, araştırmacı değerlendirmeleri partilere ilişkin oy oranlarının hızlı değişmediğini ortaya koyuyor. Örneğin Adil Gür'ün yaptığı son değerlendirmeye göre AK Parti'nin yüzde 42-43, CHP'nin yüzde 26-27, MHP'nin yüzde 13-14, HDP yüzde 12-13 civarında oy alacağı tahmin ediliyor. MHP'nin hafif aşağı, diğer partilerin hafif yukarı hareket ettiklerini görüyoruz. Seçim sonuçları böyle tecelli edecek olsa bile, hükümet modelini seçim sonuçlarından önce kestirmek mümkün değil. AK Parti milletvekilli dağılımına göre yüzde 42'yle tek başına iktidar olabileceği gibi yüzde 43'le Meclis çoğunluğunu elde edemeyebilir.
Peki ne belirleyici olacak?
Bugünden bakınca seçmen davranışını belirleyebilecek dört unsur göze çarpıyor.
Birincisi “istikrar” unsurudur. Ya da istikrar/istikrarsızlık endişesinin ne denli belirleyici olacağı sorusudur. AK Parti'nin oylarını arttırabilmesinin, kaybettiği seçmeni geri alabilmesinin ana koşulularından birisi istikrarsızlık endişesinin özelikle orta sınıflarda, muhafazakar kesimde öne çıkmasıdır.
İkincisi Kürt meselesinin seyriyle ilgilidir. Şu andaki şiddet ortamı, terör saldırıları, bir tür savaş, önümüzdeki günlerde HDP'nin hükümette izleyeceği politika, örneğin 2 Ekim tezkeresi konusunda alacağı tavır, seçmen davranışına beklenmedik bir şekilde ya da beklenenin ötesinde yansıyabilir. AK Parti ve HDP, onları takiben MHP bu faktörden en çok etkilenecek siyasi partilerdir. Ancak bu etkilenmenin şiddet uç partilere yarar formülünü ya da terör HDP'den oy kaçırır denklemini bire bir yansıtması beklenmemelidir.
Üçüncü faktör Haziran-Kasım ayları arasında, özellikle koalisyon görüşmeleri sırasında siyasi partilerin aldıkları tavırların seçmen tarafından değerlendirilecek olmasıdır. Kimin daha yapıcı ve uzlaşmacı davrandığı, sorumluluk aldığı şüphe yok ki ortalama seçmen değerlendirmelerinin arka planlarından birini oluşturacaktır. Bu açıdan CHP'nin ve AK Parti'nin bir adım önde bulunduğu söylenebilir.
Son faktör ise, bir önceki seçimlerin de önemli bir faktörüydü: Tayyip Erdoğan ve AK Parti faktörü. Nasıl bir dil tutturacakları, Erdoğan'ın seçim meydanına çıkıp çıkmayacağı, kullanacağı temalar, Davutoğlu'nun nasıl bir kampanya yapacağı, özetle AK Parti'nin ve cumhurbaşkanının hata yapıp yapmayacağı bir kez daha belirleyici bir rol oynayacaktır. Bu faktör, özellikle HDP'ye ve MHP'ye oy vermiş eski AK parti seçmenleri açısından önemlidir. İstikrar vurgusunun siyasi iktidarın seçim kampanyasının en önemli hususu olacağını biliyoruz.
Ancak bu vurgunun güvenlikçi mi yoksa özgürlükçü bir dille mi iç içe geçeceği son derece önemlidir.
Son tur başlıyor.