Ey Amerika!

00:0025/09/2001, Salı
G: 17/09/2019, Salı
Ahmet Taşgetiren

Türkiyeli bir Müslüman olarak yazmak istiyorum sana. Teröre karşıyım. Hangi dinden, hangi inançtan olursa olsun, savaş dışı masum insanların bir savaş yöntemi olarak öldürülmesini reddediyorum.Acını anlıyorum. Öfkeni de. Ülkene karşı girişilen saldırının arkasında her kim varsa bulmanı, ona gereken cezayı gene uluslararası kurallar çerçevesinde ve insanların adalet duygusunu tatmin edecek biçimde vermeni anlaşılır buluyorum.Ama...Mevcut suçun önceden tasarlanmış bir "düşman"a giydirilmesini adil

Türkiyeli bir Müslüman olarak yazmak istiyorum sana. Teröre karşıyım. Hangi dinden, hangi inançtan olursa olsun, savaş dışı masum insanların bir savaş yöntemi olarak öldürülmesini reddediyorum.

Acını anlıyorum. Öfkeni de. Ülkene karşı girişilen saldırının arkasında her kim varsa bulmanı, ona gereken cezayı gene uluslararası kurallar çerçevesinde ve insanların adalet duygusunu tatmin edecek biçimde vermeni anlaşılır buluyorum.

Ama...

Mevcut suçun önceden tasarlanmış bir "düşman"a giydirilmesini adil bulmuyorum. Bu çerçevede şu ana kadar, Üsame bin Ladin ve Taliban'a yönelik suçlamaların yeterli kanıttan yoksun olduğunu, ilân edilen kanıtların inandırıcı olmadığını, en azından benim gibi sade Müslümanların böyle düşündüğünü belirtmek isterim.

Bu yetersiz delillere dayanarak zaten yıllarca süren savaşlar içinde yıkılmış, perişan olmuş bir İslâm ülkesine savaş açılmasını adil bulmuyorum. Bu, viranenin yeniden yıkılması, masum insanların süper güç terörü ile yüzyüze gelmesidir.

Ayrıca, düşmanı sağlıklı belirleyememenin, Amerika gibi bir ülkeyi, yanlış bir düşmanla savaştırırken, gerçek düşmanı gözardı etmek gibi bir noktaya sürükleyeceğini hatırlatmak isterim.

Asıl söylemek istediğim şudur:

İslâm dünyası, genel eğilim olarak yönetimlerden daha bağımsız haleti ruhiye içinde, Amerikan tavrını sorgulamaktadır. Bir kere o "Haçlı Seferi" ifadesi, bir yerlere kazınmıştır ve 10 yıllar süreceği ifade edilen "sıcak soğuk savaş"ın her kademesinde, her yanlışta hatırlanacaktır.

Amerika'daki "İslâm'a yönelik barış söylemleri"ni, samimi de olsa, savaş stratejisinin bir parçası da olsa, önemsiyorum.

Ama bu söyleme rağmen, gerek Amerika'da gerekse dünyanın başka ülkelerinde, mensubu bulunduğunuz Hristiyan Camianın bireyleri tarafından bir çok Müslümanın, hatta Müslüman zannedilen bir çok Hristiyan'ın ve Sih'in öldürülmesi, nasıl bir kaygan zeminde yüründüğü konusunda yeterli kanaati vermiş olmalıdır. Böyle bir ortamda "Crusade-Haçlı Seferi" ifadeleri, sanıldığından çok daha fazla yaralayıcı olacaktır. Bütün bu cinayetlerde, bir ABD Başkanı'nın moral katkısı olmadığı söylenebilir mi? Sayın Bush'un vicdanı rahat mıdır? Yoksa "bizden şu kadar sizden bu kadar" hesabı mı yapılmaktadır?

Ey Amerika!

Kendi hesabıma şunu söylemek isterim ki, herhangi bir İslâm ülkesine düşen bombayı kendi bağrıma düşmüş, kendi ülkeme düşmüş gibi hissetmekteyim. Saddam'a yönelik en küçük bir sempatim olmamasına rağmen, Irak'a düşen her bombada acı duydum. Yarın Afganistan'a bomba yağdırırsanız, İslâm dünyasından size verilen garantilerin, toplumların yüreğinde tuzla buz olacağını bilmelisiniz.

Ey Amerika, Bosna'da ve Kosova'da geç de olsa Amerika'nın caninin elini tutması bir olumlu nottur Müslümanların zihnine düşen. Ama Çeçenistan'ı Ruslara vermek de bir nottur. Grozni katliamının Putin'i Lahey'e taşımamasını ne ile izah etmeliyiz?

Filistin'de Amerika'nın kafa karışıklığını da not ediyor İslâm dünyası... Kimi Amerikalıların adalet duygusu ile kimi Amerikalıların İsrail'le olan garantör hissiyatı denklemde, ne yazık ki, İslâm dünyası hesabına acılarla sonuçlanıyor. Orada barışı hep İsrail lehinde düşündü Amerika ve biz bunu unutmuyoruz. Belki de Amerika'nın İslâm dünyası ile ilişkilerinde dönüm noktası, Filistin'de hakkaniyeti yakalaması olacak. Böyle bir dönüm noktası mümkün mü ey Amerika, umutlanabilir mi İslâm dünyası? Yoksa Amerikan ağırlığı bir şekilde hep İsrail'in yanında mı yer alacak?

Ey Amerika!

Başlatılan "sıcak soğuk savaş", Türkiyeli Müslümanların daha derinden anlayacağı bir dille "Global 28 şubat süreci" olarak niteleniyor. Bu, kimi ülkelerde Mübarek yönetimi demek, kiminde Zeynelabidin bin Ali, kiminde Cezayir cuntası... Bu, "köktendinci İslâmla mücadele" adı altında, sade insanların özgürlük alanlarının daralması, tüm toplum için öngörülen demokratik hakların dindar insanlardan esirgenmesi anlamına geliyor. Kim ne derse desin, benim memleketimin insanları bu daralmayı damarlarında hissediyor. AİHM gibi uluslararası kuruluşların sırf İslâm'a özgü olduğu anlaşılan kararlarının ülkemde nasıl bir hukuk ihlâli için kullanıldığını görüyorum. Benim ülkemde insanlar Tunuslaşma korkusu yaşıyorlar. Ve Amerika'nın arkasında yer alacağı "Global 28 Şubat", Fuller'in ifadesiyle "neo stalinisit" Kerimov'ların ve benzerlerinin kuşatmasını derinleştirecek. Tehdit altında olduğunu ifade ettiğiniz "demokratik, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğünü esas alan yaşam tarzı", bir çok İslâm ülkesi bakımından çoktan tehdit altında. Amerika'nın Tunus'a sözünün olmaması, Mübarek'in arkasında yer alması, şimdi de Kerimov'la gerdeğe girmesi, Amerika'nın en azından bu konulardaki hassasiyetini tartışılır hale getiriyor.

Ey Amerika!

Olayı bir medeniyetler savaşına dönüştürmek istemediğini biliyorum. Bunu, stratejik planlama açısından da doğru bulmazsın. Ama, sonuçta denklem şu: Savaşın patronu Amarika ve vurulacak ülkelerin çoğu müslüman ülkeler... Açık söylüyorum, bombalarınız sade Müslümanların bağrına düşüyor İslâm ülkelerini vurduğunuzda... Biz Iraklı çocukları da yaşıyoruz, Afganlı çocukları da, Çeçenleri de, Bosnalıları da...

Bu savaş başlar ama bitmez. Onun için şahinlerine inat on kere, yüz kere düşünmelisin.

Son olarak tekrar ifade etmek isterim ki, acını anlıyorum, öfkeni de, adaletli bir karşılığı da anlıyorum. Ama düşmanı doğru tanımlayarak. Yanlış düşmanı vurmak, gerçek düşmanı daha da güçlendirecektir. Sade bir müslüman olarak bunu hatırlatmayı insanlığa karşı görevimin parçası olarak düşünüyorum.
#Amerika
#İslam
#Taliban
#Türkiye
#Terör