11 Eylül saldırısının ardından ekranlara gelen, neşe içindeki Filistinli Kadın ve çocukların görüntüsü stratejik bir malzemeydi. İslâm dünyasının saldırıdan sevinç duyduğu izlenimi veriyordu. Nitekim sonuçları hemen ortaya çıktı ve Amerikan kamuoyunda Müslümanlara yönelik tepkiler oluştu. Artı, İslâm dünyası da suçluluk ve savunma psikolojisi içine itildi.
Görüntüleri ilk ekrana getiren CNN İnternational'dı. Irak bombardımanının naklen yayıncısı, karabatak görüntülerinin senaristi. Şimdi anlaşıldı ki, "Neşe içindeki Filistinli kadın ve çocuk görüntüleri" bir arşiv malzemesidir ve 10 yıl önceye aittir. Demek çok saygın (!) CNN, dünya ve özellikle Amerikan kamuoyunu etkilemek gibi bir misyon adına medya ahlâkının ırzına geçmişti.
Israrla bu sütunlarda "Süper devletin aklı"na dikkat çekiyorum. Şu sıralar herkes, saldırıyı önleyemediği, soruşturma labirentleri içinde bocaladığı ve nasıl bir tepki vereceği konusunda karara varamadığı için şapşallaşmış Amerikan aklını etkilemeye çalışıyor. En çok etkileyenler de çeşitli gaflar yaptırıyorlar Süper Devlet'e. Bir ABD Başkanı tam da bu hassas ortamda "Haçlı Seferi" nden söz eder mi? Ondan sonra da sürçü lisana sığınır mı? Acaba o sözden sonra "Allahım aklıma mukayyet ol" diye çığlık atmış mıdır? Bizde kimi çevrelerin "Amerika ne diyorsa o" havasında, Türkiye'yi Amerika'nın dümen suyuna kapılmakta geç kalmış olmakla suçlamasına bakmayın. Aklına gerçekten mukayyet olunması gereken bir ortamda süper devlet. Çünkü böyle zamanlarda kafa karıştırıcı bir çok güç devreye giriyor.
Burada bir örnek vermek istiyorum. Zaman zaman adından söz ettiğim, Sabah Kitapları arasında çıkan "Gideon'un casusları- Mossad'ın Gizli Tarihi" isimli kitaptan bir alıntı yapacağım. Komplike olayları planlamada ve dünya kamuoyunun saptırılması gibi eylemlerde kimin ne kadar becerikli olduğunu belki daha iyi görme imkânı olur. Olaylara bir de böyle bakalım.
"Meir Amit, sahada çalışan ajanlarının desteğe ihtiyaçları olduğunu fark etmişti. Sayanim'i, yani gönüllü Yahudi yardımcıları yarattı. Her sayan, dünya Yahudi topluluğundaki dayanışma ve bağlılığın birer örneğiydi. Kendi ülkesine olan sadakati ne olursa olsun, son analizde, bir sayan İsrail'e çok daha büyük, neredeyse mistik bir sadakat hissediyor, onu düşmanlarından korumak ihtiyacını duyuyordu.
Sayanlar pek çok işlevi yerine getirdiler. Araba kiralayan bir acenta işleten araç sayanı bir Katsa'ya, gereken belgeler olmadan araç sağladı. Emlakçi bir Sayan kalacak yer buldu. Bankacı bir Sayan çalışma saatleri dışında ajanın fonları kullanmasını sağladı. Sayan bir doktor tıbbi yardımda bulunacak, örneğin bir kurşun yarasını yetkililere bildirmeden tedavi edecekti. Sayanim'e sadece, yaptıkları harcamalar için para ödendi.
Sayanlar kendi aralarında teknik veriler ve 'açık' istihbarat topladılar. Örneğin bir kokteyl partide duyulan bir söylenti, radyoda bir haber, bir gazeteden bir paragraf, bir akşam yemeğinde anlatılan ama yarım bırakılan bir hikâye... Bir bakıma Katsa'lara rehberlik ettiler. Sayanim olmasa Mossad çalışamazdı.
Bu konuda da Meir Amit'in mirası, iyice genişletilerek korundu. 1998 yılında İngiltere'de dört binden fazla Sayanim vardı; Birleşik Devletlerdekilerin sayısı ise bunun dört katını buluyordu.
Aynı şey, Psikolojik Savaş Bölümü (LAP) psikologlarının kampanyalarını yürütüş şekli için de geçerliydi. Onun zamanında bir bölüm evrensel bir medya ilişkileri ağı kurmuş ve basın-yayın organlarını büyük bir ustalıkla kullanmıştı. Avrupa'da bir terör olayı meydana geldiğinde, haber kuruluşlarından birindeki bağlantı aranıyor ve haberin üstüne gitmelerini sağlayacak kadar ilginç bir 'perde arkası bilgi' veriliyordu. Tabii bu bilgi, bundan sonraki yayınların yönünü LAP'nin istediği tarafa çevirecek nitelikte oluyordu. Bu birim, yabancı ülkelerdeki İsrail Basın Ataşeleri için özel bilgiler de yaratıyordu. Bir kadeh bir şey içer ya da baş başa yemek yerken bu bilgiler istenen bir gazeteciye aktarılıyor, böylece bir 'sır' sessizce paylaşılırken bir ad da ustalıkla kirletiliyordu.
Bu kara propagandanın özü hâlâ korunmakla birlikte, şimdi çok önemli bir değişiklik vardı: Hedefin ya da kurbanın seçimi. Meir Amit, kararların genellikle politik ihtiyaçlara dayandırıldığı görüşündeydi. Örneğin, dikkatleri İsrail'in Ortadoğuda kendi başına yapmayı planladığı diplomatik bir manevradan uzaklaştırma ihiyacı; ya da İsrail'e, özellikle ABD'de, dalgalanan popülaritesini yeniden kazandırma isteği.
Trans World Havayollarının 800 uçuş sayılı uçağı 17 Temmuz günü Long Island'ın güneydoğu sahilinde düşüp 230 kişi öldüğünde, LAP bir kampanya başlatıp felaketin Irak ya da İran tarafından gerçekleştirildiği kanısını yaymaya çalıştı. Her iki ülke de İsrail'in günah keçisiydi. Bu yalana dayandırılan binlerce haber yer aldı medyada. Yaklaşık bir yıl sonra, harcanan beş yüz bin doların ve binlerce saatlik emeğin ardından, FBI'ın baş araştırmacısı James K. Kallstrom, bir terörist bombasının ya da herhangi bir adli suçun söz konusu olmadığına karar verdi. Ve özel bir konuşmada arkadaşlarına şöyle dedi: "Zamanı boşa harcattıkları için Tel Aviv'deki o piçleri duvara çivilemenin bir yolu olsa, bunu yapmayı çok isterdim. Basına sızdırdıkları her şeyi tek tek kontrol etmek zorunda kaldık."
Atlanta Olimpiyat Oyunları sırasında gerçekleşen bombalama olayından sonra LAP tekrar saldırıya geçti. Bombanın, Lübnan'ın Bekaa Vadisindeki bomba uzmanlarınca eğitilmiş biri tarafından hazırlandığını gösteren 'bütün belirtileri' taşıdığı söylentisi yayıldı. Söylenti büyüdü ve böylece LAP, korkuya kapılmış Amerikan halkını terörizm hayaletiyle tanıştırmış oldu. Tek şüpheli, Olimpiyat köyündeki zavallı bir güvenlik görevlisiydi ve uluslararası terörizmle hiçbir bağı olmadığı açıktı. Adamcağız temize çıktıktan sonra bu hikâye de unutuldu." (Gordon THOMAS, Gideon'un Casusları, Mossad'ın Gizli Tarihi, s. 59, Sabah Kitapları)