Japonların bir yemek yiyişi var: Sanki bir mâbedde ibadet ediyorlar, dersiniz. Bugün, Japonya'da yemek faslı bundan farksızdır. Tarihte de bizim medeniyetimizin parlak, tıpkı ibadet gibi şekilleri var, çorbaya sokulacak kaşığa kadar dikkat etmişiz.
Hepimiz biliyoruz ki, kaşığın önce sapı vardır. Sonra bu sapın ucu, yarı yumurta biçiminde bir oyukla sona erer. Kaşık eskiden sağlam ağaçtan ve bağadan yapılırdı. Şimdi madeni yapılıyor. Doğrusu bu iş pek ileri gitti. Temizlenmesi ve kaynaması kolay. Hem de ne bozulur, ne paslanır.
Artık eskiye dönemeyiz. Yalnız şunu unutmayalım ki, [yalnız] bugün değil, eskiden de çorba, pilav, hoşaf ve sütlaç gibi tatlıların ayrı kaşıkları vardı. Gelecek yemeklere göre [kaşık] değiştirilirdi. Bağadan yapılan kaşıklar daha çok sulu tatlılarda kullanılırdı.
Çorba kaşığı çukurunun sağ ve sol kenarları ile ucu vardır. Günümüzde bu gibi yiyecekleri ve içecekleri önümüze çekilen ayrı tabaklarda yediğimize göre, kaşığın istediğimiz tarafını ağzımıza sokarız. Ama eskiden öyle değildi. Çorba içmenin de bir usulü vardı.
Eskiden kaşığın ucundan bir şey içilmezdi. Kaşığın dıştaki sağ kenarı çorbaya daldırılmaz, sadece sathına değdirilir ve hafifçe eğip yarısına kadar batırılarak alınırdı. Bundan sonra içenin tarafındaki sol kenarı ortasına dudak değdirilerek içilirdi. Yani kaşığın dudağa değen tarafı çorbaya sokulmazdı. Anane bunu ayıp sayar, iğrenç bulurdu. Şüphesiz bu ihtar edilmezdi ama çirkinliği, hoşa gitmeyen bakışlarla hafifçe ifade edilirdi. Biz, eskiden müşterek yemeklerimizde, hatta evlerimizde bu derece rabıtalı idik. Bu ufak bahis, behemehal yazdırılması üzerinde durduğumuz medeniyet tarihimizin bir ufak faslıdır.
Tarihlerimiz yanlış bir teşhisle padişahlarımız devirlerine bağlanarak, yalnız harp ve darp, idare adamlarının iyi ve kötü tarafları yazılmış. Bizler her asırda ne yer, ne içerdik? Ev hayatlarımızı, içtimaî [toplumsal] düzenimizi, ilim ve medeniyet çalışmalarımızı millet olarak, bunlara meraklı küçük bir zümreyi istisna edin, bilmiyoruz. Bu işittiklerimizi millet olarak toplayalım, ya yayınlayalım yahut yazanlara bildirmeyi bir vatan borcu sayalım.