Kültürel inkarın edebiyatta, kültür hayatında, sanat hayatında, mimaride nasıl yansıdığını, bizi nasıl kimliksizleştirdiğini görüyoruz. Şevket Süreyya Aydemir de İnkılap ve Kadro kitabında “Her şeyi yıktık, yerine hiçbir şey ikame etmedik” diyor. Kültürel inkarın götüreceği yer kültürel intihardır. Bizim yaşadığımız medeniyet krizi de budur. Batılılar modernite diye bir şey icat ettiler. Onu da köklere dönerek icat ettiler. Köklere dönmek keşf-i kadimdir.
Ümmileşmeyi çağı tanıyarak, çağı tanımadığını ilan etme olarak tanımlıyorum ben. Doğrudan Müslüman zihniyle olup bitenleri değerlendirecek. Bütünü kavrayarak dünyaya, hakikate bakacak. Başkalarının kavramlarıyla kendi zihin dünyanızı kuramayacağınız gibi çağı tanımadan, o çağı değiştiremezsiniz de. Mümin dediğimiz kişi bütün zamanları ve mekanları kuşatan kişidir. Yeryüzünde emniyeti ancak mümin kişi teminat altına alabilir. Osmanlı bütün dinlerin, kültürlerin, medeniyetlerin kendileri oldukları bir medeniyet tecrübesi öğretmiştir.
Şu an insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük sorun farklı dinlerin, kültürlerin, medeniyetlerin, inançların barış içinde, birbirlerini ötekileştirmeden nasıl bir arada yaşayabileceği sorunudur. Bunu başarabilen sadece Osmanlı’dır. Türkiye’nin Osmanlı’yı bilmemesi, gericilikle, Orta Çağ zihniyetiyle özdeşleştirmesi gerçekten insanı çıldırtan bir şey. Türkiye beklenendir.