Duayla pişirilmiş, bir gelin gibi süslenmiş, komşunun selamıyla gelmiş, bereket timsali en güzel ikram: Aşure… Kimilerimiz belki çoktan aşuresini kaynattı, komşularıyla paylaştı, misafirlerine ikram etti bile. Kimilerimiz de pahalılık mazeretiyle unutmaya başladı bu kadim geleneğimizi. Oysa aşure yokluk aşıdır. Bir yemeklik bile olmayacak kadar az miktarda erzağın karıştırılmasıyla yapılır, bereketiyle koca bir tencereye dönüşür.
Her yıl Muharrem ayının 10. günü yapılan aşurenin ortaya çıkışının en çok bilineni Nuh Tufanı ile ilgili olanıdır. Tufanın sona erdiği bugün sular çekilmiş ve Nuh’un gemisi Cudi Dağı eteklerinde karaya oturmuştur. Tufandan kurtulan müminler bir gün şükür orucu tutmuşlar ve ellerinde az miktarda kalan bütün erzakları birleştirip bir aşure çorbası yapmışlardır. Nihayetinde oruçlarını aşureyle açmışlardır.
Aşure sadece bir tatlı değil nimettir
Yemeklerin anası aşure, sadece bir tatlı değildir. Dualarla, tekbirlerle pişirilen, törenle, adapla hazırlanan, dağıtımında dahi özel ritüelleri olan bir nimettir. Aşure kazanına konulan her malzeme birer esmaya işarettir. Her bir zerresi Fatiha’dır. Yere düşürülmez, zayi edilmez. Evlerde ve işyerlerinde bol miktarda aşure pişirilmesi ve gelen misafirlere ikram edilmesi, daha üstünde dumanı tüterken kapı kapı dolaşıp konu komşuya, hısım akrabaya dağıtılması bizim en eski ve en geleneksel adetlerimizdendir. Geleneklerimizde aşure pişirilen evlerin o sene bereketli olacağı, yoksulluk görmeyeceği söylenir. Aşure ne kadar fazla yapılıp ne kadar çok kişiyle paylaşılırsa bereketi o kadar artar. Dualarla pişirilen aşurenin şifalı olduğuna inanılır, bu nedenle ilk olarak hastalara ve çocuklara ikram edilir. Yakın çevreden başlayarak tüm mahalleyle ve tanıdıklarla paylaşılan aşurenin duasını da yapmak gerekir.
Pahalılık bahane aşure yokluk aşıdır
Kimlerin evinde aşure kazanları kaynıyor? Kaç komşunuz size aşure gönderdi? Kaçımız dumanı üstünde tüten aşure tepsisini çoluk çocuğunun eline verip kapı kapı komşulara dağıttırıyor? “Aşure yaptım gel yiyelim” diyen var mı aramızda? Veya bu teklifi alan kaç kişi var etrafımızda?
Şimdilerde malzemelerinin pahalı olduğu mazeretiyle aşure yapan ev sayısı azaldı. Mazeret diyorum çünkü aşure zaten yokluk aşıdır. Bir yemeklik bile olmayacak kadar az sayıda olan erzağı karıştırarak yapılır. Evde ne varsa, elde ne varsa... Hepsi karılır, bereketiyle koca bir tencereye dönüşür. Her ne kadar yörelere göre yapılışı farklı olsa da aşurenin ortak noktası berekettir.
Osmanlı İstanbul’unda Muharrem ayının 10. gününden başlayıp son gününe kadar bütün evlerde iki kâse de olsa aşure pişirmek bereket sayılır, pişirilen aşurelerin konu komşuya, eşe dosta gönderilmesine özen gösterilirdi. Aşureler helvahane tencerelerinde veya kuzu kazanlarında pişirilir, pişmeye yakın hane sahipleri Aşure kazanının başına toplanırdı. O sırada evin en büyüğü üzerine Yasin-i Şerif ve Mülk Surelerini okur, sevabını da ecdadın ruhlarına hediye ederdi. Pişen aşure kazanının üstüne kalaylı bir tepsi onun üstüne de beyaz bir örtü kapatır, aşureyi demlenmeye bırakılırdı. Demlenen aşureler ev halkına büyükten küçüğe doğru bir sırayla dağıtılır, salavatlar eşliğinde yenir, tepside kalan “aşure teri” adı verilen buhar, şifa niyetine göz kapaklarına ve alınlara sürülürdü.
Aşure ikramı ve gelenekleri
Aşureler elvan renk saksonya testileri ve kıymetli kaselere doldurulup, üstlerine şam fıstığı, çam fıstığı, kuş üzümü, mevsimi ise bir miktar nar tanesi serpilerek süslenirdi. Her birinde birer çift kâse olmak üzere süslü tepsilere konulan aşureler, beyaz örtülerle bağlanarak kibar ahbaplara gönderilir, geri kalan aşureler ise büyük kaselerle ahbap ve komşulara dağıtılırdı. Aşure yenirken ağza gelen ilk bakla tanesi çiğnenmez, bereket getirsin diye silinip “bereket baklası” ya da “aşure baklası” ismiyle para kesesine konurdu. Bakla tanesi bir yıl kesede kaldıktan sonra hükmü geçmiş sayılır, bir yere gömülürdü. Aşure pişerken karıştırmak için kullanılan kepçeye ibrişimle delikli gümüş paralar bağlamak, daha sonra bunları yıkayıp yine bereket olsun diye keseye koymak da adettendi.Her Muharrem ayında, aşurenin kadim değerini anlamak, hatırlamak ve yaşatmak, bu köklü geleneğimizi gelecek nesillerimize taşımak bizim elimizde. O pahalı, bu pahalı demeden evinizde ne varsa katıp katıştırın, kaynatın aşure tencerelerinizi. “Ben yapıyorum ama bana getiren yok” diye düşünmeyin; siz yapmaya devam edin, hem evinize bereket gelir hem de geleneklerimizi sürdürenlerden olursunuz. Bu vesile ile Muharrem ayınız ve Aşure gününüz mübarek olsun. Sofralarınız Halil İbrahim bereketi ile bereketlensin, haneleriniz afiyet ve huzurla dolsun inşallah.
AŞURE TARIFI
Türk mutfağında aşurenin 41 çeşidinin yapıldığı söylenir. Sütlüsü, pekmezlisi, bakliyatlısı, kuru meyvelisi, hatta etlisi ve tuzlusu da yapılır. Bunun en büyük sebebi, Anadolu coğrafyasının insanlara sunduğu ürün çeşitliliğidir.
Malzemeler:
l7 kg su l2 kg toz şeker l300 gr haşlanmış buğday l300 gr haşlanmış kuru fasulye l300 gr haşlanmış nohut l500 gr kuru incir (doğranmış) l500 gr kuru kayısı (doğranmış) l500 gr kuru üzüm l200 gr fındık içi l200 gr ceviz içi l200 gr buğday nişastası
l1 adet elma, armut, portakal (isteğe bağlı yaş meyveler)
Hazırlanışı:
Suyumuzu büyük bir tencereye alıp kaynatıyoruz. Su kaynadıktan sonra kuru incir, kayısı, üzüm ve diğer bütün malzemeleri ekleyip 15 dakika kaynatıyoruz. Şekeri ilave ediyoruz ve 30 dakika boyunca kaynatmaya devam ediyoruz. Bu aşamada nişastayı ekleyip karıştırarak aşurenin kıvamını bağlıyoruz. (Nişastayı isteğe bağlı ekleyebiliriz.) Ocağın altını kapattıktan sonra ceviz ve fındık gibi kuru yemişleri ekleyip karıştırıyoruz. Aşureyi kaselere doldurup 2 saat soğuttuktan sonra servise hazır hale getiriyoruz.