Bugün Gazze’de yaşanan katliamın tarihi izlerini sürmek için, Filistin direnişi ve İsrail’in yayılmacı politikasını anlatan kitaplara rağbet olduğunu, geçtiğimiz günlerde haberleştirmiştik. Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında Orta Doğu’da sömürgecilerin İslam coğrafyasını yok etmek için cetvelle çizdiği sınırlar ve o sınırları kabul etmeyen alimlerin mücadelesi de bu vesileyle bir bir gün yüzüne çıkıyor. Ketebe Yayınları’nın Tarih serisinden çıkan iki yeni kitap, 20. yüzyılın en etkin siyaset ve mücadele adamlarından Kudüs Müftüsü Hacı Emîn el-Hüseynî ile Ahmed Şerîf es-Senûsî’nin hayatını okurla buluşturdu.
“Kudüs’ten Beyrut’a Hatıratım ve Mücadelem” El-Hüseyni’nin hatıralarını, “Senûsî’nin Son Yolculuğu Mersin’den Medine’ye” ise Ahmed Şerîf’in hayatının son dönemini anlatıyor. Biri Filistin davası diğeri ise Libya’nın bağımsızlığı için mücadele veren bu iki isim hem sömürgecilik tarihini gözler önüne seriyor hem de siyonistlerin tek hedeflerinin Kudüs olmadığını, Orta Doğu emelleriyle birlikte Medine’ye de göz diktiklerini anlamaya yardımcı oluyor.
Yahudilerin Nil ile Fırat arasındaki topraklara sahip olmak istediklerini ve Hicaz bölgesine göz diktiklerini anlamamıza yardımcı olan şu ifadeler ise İsrail’in hedeflerini ortaya koyar nitelikte: “Yahudilere verilen her taviz daha fazlasını talep etmeleri için iştahlarını kabartıyor. Onların emellerinin sınırı yoktur. Başlangıçta barış içinde yaşamaktan fazla bir istekleri yoktu. Arkasından hedeflerini büyüterek ülkenin tamamının gasp edilmesine kadar ilerlediler. Peşinden Filistin ile yetinmeyerek çevre Arap topraklarına tecavüz etmeye başladılar. Bütün açıklığı ile ısrarlı bir şekilde Medine-i Münevvere ve Kuzey Hicaz bölgesini almak istemektedirler.”
Ahmed Şerîf es-Senûsî ise 1873 yılında Libya’da doğmuş, Libyalı vatansever bir lider. Kitapta, İtalyanların, ülkesine açtığı savaşın karşısında duran bu direnişçi alimin Mersin’den Medine’ye varan yolculuğu naklediliyor. Ahmed Şerîf’in 1924 Ekim’inde Mersin’den ayrılışından 1933’te Medine’deki vefatına kadar geçen döneme odaklanan eseri kişisel bir hikaye gibi görünse de arka planda Osmanlı’nın son dönemleri, Cumhuriyetin kuruluş yılları, İslam coğrafyasının sömürgeciler tarafından işgali ve tüm bu karmaşanın içinde verilen büyük mücadele anlatılıyor. Bu iki kitabın birbirine teğet geçtiği yerler de var. Ahmed Şerîf es-Senûsî Medine’ye giderken Kudüs’e de uğruyor ve burada onu Kudüs Müftüsü el-Hüseyni karşılıyor.
Aynı dönemde aynı mücadelenin iki önemli isminin hayatlarını okurken bugün hala suları bir türlü durulmayan Orta Doğu’yu ve bu topraklara bırakılan mayınları daha iyi görüyorsunuz. İslâm dünyası içindeki çekişme ve rekabetler, Filistin meselesine dair kafa karışıklıkları, sahada yaşanan çetin gerçekliklere karşın diplomasi arenasındaki ayak oyunları ve bütün bunların yanında en büyük acıları Filistinli sivil halkın çektiği gerçeği, kitaplardan çıkaracağımız en önemli dersler arasında.
Hacı Emin’in hatıratında kendisini Filistin’den hicret etmeye zorlayan şartlardan Almanya’da Adolf Hitler ve diğer Nazi yöneticileriyle görüşmeleriyle ilgili ayrıntılar dikkat çekiyor. 29 Kasım 1947’de Filistin topraklarının BM’de taksim edilmesine dair meşhur kararın perde arkasını ve Arap dünyasının takındığı çeşitli tavırlara da değinen el-Hüseyni’nin, bilhassa zengin Araplara ve siyasetçilere yönelttiği sert eleştiriler, bugün de canlılığını korumaya devam ediyor.