Yeni Şafak Pazar olarak, Gazze'deki soykırımın ardından Türkiye’de eğitimlerine devam eden Filistinli öğrenciler ile konuştuk. Filistinli öğrenciler, işgalci İsrail tarafından şehit edilen Türk aktivist Ayşenur Ezgi Eygi gibi, dünya genelindeki gençlerin Filistin halkına verdiği desteğin kendileri için büyük bir moral kaynağı olduğunu ifade ediyor.
Gazze’de 7 Ekim’de başlayan soykırımın ardından Türkiye’ye sığınan Filistinli öğrenciler, zor koşullara rağmen eğitimlerine devam ediyor. Savaşın yıkıcı etkilerine tanıklık eden ve sevdiklerinden uzak kalan öğrenciler, Türkiye’nin sunduğu destekle geleceğe umutla bakmaya çalışıyor. Hem Filistin halkının acısını kalplerinde taşıyan hem de eğitimlerini sürdürerek ülkelerine fayda sağlama hedefinde olan bu gençler, karşılaştıkları zorluklara rağmen pes etmiyor.Eğitim yolculukları, zorluklarla dolu olsa da Filistinli öğrenciler, işgal altındaki Batı Şeria’da, İsrail askerlerinin şehit ettiği Türk aktivist Ayşenur Ezgi Eygi gibi dünya genelindeki gençlerin Filistin halkına verdiği desteğin kendileri için büyük bir moral kaynağı olduğunu da ifade ediyor. Bu destek, savaşın getirdiği yıkım ve belirsizlikler arasında onlara yalnız olmadıklarını hissettiriyor. Gençler, dünya gençlerinin dayanışmasının ve seslerinin, Ayşenur Ezgi Eygi’nin şehit edilmeyisyle Filistin halkının uluslararası toplum tarafından daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunduğunu düşünüyor. Filistinli öğrenciler, Ayşenur’un mücadelesinin devam etmesi gerektiğini ve onun anısının Filistin için verilen savaşı daha da güçlendireceğini ifade ediyor. Bassam Abuyounis, Mona Shaheen, Shehabeddin Abukhattab, Sama Majdi, Jamila Alzaanin ve Kerem Elhüseyni ile hikâyelerini ve dayanışmadan nasıl güç aldıklarını konuştuk.
Türkiye’deki eğitim güçlü ve gelişmiş
Gazze’den gelen Bassam Abuyounis Türkiye’yi eğitim için tercih eden Filistinli öğrencilerden biri. Türkiye’de eğitim almanın kendisi için en uygun seçim olduğunu belirterek, “Türk halkı, Filistin halkını çok seviyor ve her zaman yanımızda duruyor. Ayrıca Türkiye’deki eğitim güçlü ve gelişmiş, özellikle okuduğum bölüm medya alanında” ifadelerini kullanıyor. Ancak, başka bir ülkede eğitim almak, Abuyounis gibi yabancı öğrenciler için her zaman kolay değil. “Hem dil açısından hem de yöntem olarak zorlandık. Ancak zamanla uyum sağladık ve Türkçeyi öğrenebildik” diyor. Gazze’de yaşanan savaşın etkilerini hâlâ hissettiğini belirten Abuyounis, “Gazze’de yaşanan soykırım zihinlerimizi doldurmuş durumda, çok etkilendik. Ancak hayat devam ediyor ve eğitimimize devam etmek zorundayız” diyor. Türkiye’de çok sayıda vakıf, kurum ve sivil toplum örgütü bulunduğunu ifade eden Abuyounis, Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM)’in kendisi için en önemlilerinden biri olduğunu vurguluyor. “Ailem 22 Ekim’de Gazze’de şehit oldu. KADEM hem kişisel olarak hem de eğitim dönemimde maddi destek vererek bana büyük bir yardım sağladı” diye anlatıyor.
Ayşenur kardeşimiz Türk toplumunu temsil ediyor
Abuyounis, “Gazze şu anda İsrail tarafından yok ediliyor ve soykırım yapılıyor. Ağlamakla, üzülmekle, özlemekle mücadele etmeye mecburuz” ifadelerini kullanıyor. Abuyounis, gençlerin, Filistin halkı için dayanışmasıyla da ilgili, “Amerika’da üniversitelerin ayaklanmasının, dünya çapında ve Amerika’nın yüksek politikasını ne kadar etkilediğini hepimiz biliyoruz” diyor. İsrail askerlerinin şehit ettiği Türk aktivist Ayşenur Ezgi Eygi için ise “Ayşenur kardeşimiz Türk toplumunu temsil ediyor, çünkü Türk halkı her zaman Filistin için mücadele ediyor. İsrail kanunsuz ve hukuksuz bir ülke, amacı öldürmek o yüzden sadece Filistinlileri öldürmüyor, herkesi öldürüyor. İsrail istediği herkesi öldürebiliyor ve kimse onlara hesap soramıyor” diyor.
Dayanışma azmimizi artırıyor
Gazze’den Türkiye’ye eğitim için gelen Shehabeddin Abukhattab, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi. Abukhattab, “Türkiye’nin gelişmiş eğitim sistemi ve daha uygun maliyetler sunduğunu gördüm. Ayrıca Türkiye’nin kültürü ve tarihine duyduğum ilgi de tercihimde büyük rol oynadı” ifadelerini kullanıyor. Filistin’deki güncel olayların, eğitim sürecini zaman zaman olumsuz etkilediğini belirten Shehabeddin Abukhattab, “Savaşın başında psikolojik olarak çok etkilendim” diyor. Neredeyse dönemi dondurmayı düşündüğünü belirten Abukhattab, “Gazze’den uzak olduğumu, elimden bir şey gelmediğini, ancak eğitimle ve iyi bir doktor olmakla faydalı olacağımı kendime söyleyerek kendimi buna inandırmayı başardım” ifadelerini kullanıyor.
Dayanışma haklarımızı ve çalınan topraklarımızı savunma azmimizi artırıyor
Türkiye’deki insanlardan gelen destek de ona bu süreçte yardımcı olmuş. “Filistin meselesi sadece dinî değil, insanî bir mesele. Farklı görüşlerden birçok insan, manevi destekte bulundu. Dünyanın dört bir yanından gençlerin desteği, iki önemli gerçeği ortaya koymaktadır. Birincisi, Filistin meselesinin dünya genelinde uyandırdığı derin farkındalık ve bilinçlenmedir. İkincisi ise, gençlerin zihinlerinin, Filistin sorununu sömürgecilik ve işgal olarak görmektense, iki halkın aynı toprakları paylaştığı; birinin barış isteyen Siyonist, diğerinin ise toprakları tek başına almak isteyen ve savaş çıkaran Filistinli olarak yanlış bir şekilde sunduğu medyatik propagandadan nasıl arınmış olduğudur. Dünyanın dört bir yanından gelen gençlerin varlığı, haklarımızı ve çalınan topraklarımızı savunma azmimizi artırmakta ve sürekli olarak uygulanan zulüm ve cinayetlere karşı mücadelemizi güçlendirmektedir. Filistin dışından gelen sivillerin desteği, örneğin Ayşenur’un Filistin davasına verdiği destek, Filistin meselesinin günümüzde bir insani kriz olduğunu gösteriyor. Ayşenur’un Siyonist işgale karşı düzenlenen protestolara katılma nedeni, uluslararası insani standartların ve insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları gibi kavramların tamamen yok olduğu gerçeğini görmesidir; bu değerler mevcut Gazze savaşında tamamen ortadan kaldırılmıştır. Ayşenur’un ölümü, emperyalizmin ve ifade özgürlüğünün yalnızca Batı’nın egemenlik kurmak ve ülkeleri tüketim ve üretim merkezlerine dönüştürmek için kullandığı sahte sloganlar olduğunu ortaya koymaktadır. Ayşenur, insani duygularını ifade etmek ve Siyonist işgalin çocukları ve kadınları öldürmesini engellemeye çalışmak istemişti; bu çabası sonucunda hayatını kaybetti. Bu durum, işgal ordusunun vahşetini ve insaniyet eksikliğini gösteren ilk örnek değildir; işgal ordusu, Filistin’i tamamen ele geçirip halkını yerinden etmek için karşısına çıkan her şeyi yok etmeye ve öldürmeye hazırdır. Önceden, 2003 yılında dünya dayanışma hareketinin bir üyesi olan Rachel Corrie de benzer bir şekilde hayatını kaybetmiştir ve bu konuda yüzlerce örnek vardır” diyor. Ayrıca gelecek planları arasında Filistin’e dönüp halkına hizmet etmek olduğunu belirten Abukhattab, eğitimini tamamladıktan sonra ülkesine dönerek ailesi ve Filistin halkı için çalışmayı hedeflediğini dile getiriyor.
Destekler akıl sağlığımı korumamı sağlıyor
İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği öğrencisi Sama Majdi, “Türkiye’yi seçtik çünkü Türk vatandaşıyız. Türk elçiliği bizimle ilgilendi ve savaştan kaçmamıza yardımcı oldu. Bizi karşılayan tek seçenek buydu” diyor ve ekliyor: “Ben, annem, babam ve 5 kız kardeşim buradayız ama diğer akrabalarım Gazze’de kalıyor. 5’i çocuk olmak üzere 20’den fazla akrabamı kaybettim. Gazze’de olan akrabalarımla internet bağlantısı olduğunda WhatsApp aracılığıyla iletişim kuruyorum. Hayatımızı yaşıyoruz ama düşüncelerimiz her zaman orada. Her gün bir insanı kaybetmekten korkuyorum.” “İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarının başından itibaren, dünyanın dört bir yanından, özellikle en prestijli üniversitelerden gelen üniversite öğrencilerini, eğitimlerini ve evlerini bırakarak dışarıda kamp kurarken, Gazze, çocukları ve gençleri için ateşkes talep ederken ve protesto ederken gördüm” diyen Majdi, “Onların özgürlük talep eden canlı vicdanları var. Herkesin duygularını paylaşması ve size destek vermesi, en azından bu küresel kayıtsızlık içinde akıl sağlığımı kaybetmeme engel oluyor” diyor. “Ayşenur Ezgi Eygi’nin şehit edildiği haberini de haberlerde gördüm. Hakkında bir paylaşım bile yaptım” diyen Majdi, “Gerçekten yürek parçalayıcı bir hikâye ve üzüntümü artıran şey, onun Türk kimliğimi paylaşan bir öğrenci olması. O gün adalet için ve zulme karşı durmak adına eğitiminden vakit ayırdı. Gerçekten üzücü bir durum. Umuyorum ki, onun bizim haklarımız için durduğu gibi, biri de onun hakları için durur” ifadelerini kullanıyor.
Fedakârlığı mücadelenin büyüklüğünü gösteriyor
Gazze’den Türkiye’ye eğitim için gelen Mona Shaheen ise hem ülkesindeki zorlu koşullardan hem de Türkiye’nin sunduğu fırsatlardan dolayı Türkiye’yi tercih ettiğini anlatıyor. Gelişim Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’nden mezun olan ve şu an İbn Haldun Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam eden Shaheen, “Türkiye, uluslararası alanda tanınan akademik kalitesi ve makul yaşam maliyetleriyle benim için cazip bir seçenekti” diyor. Shaheen, Türkiye’nin Doğu ile Batı’yı birleştiren benzersiz coğrafi konumunun da seçiminde önemli bir rol oynadığını belirtiyor. Shaheen, “Türkiye’nin İslami mirası, ezanlarla yankılanan camileri, Osmanlı tarihi ve Filistin davasına verdiği güçlü destek, Türkiye’yi tereddütsüz bir şekilde düşünmemi sağladı” diyor. Shaheen, “Gazze’deki savaş durumu Türkiye’deki hayatıma ve eğitimime sık sık gölge düşürse de Türkiye’deki kurumlar, özellikle KADEM ve Türkiye Diyanet Vakfı moral desteği sağladı. Bu destek sayesinde kendimi ailemin yanındaymış gibi hissediyorum” ifadelerini kullanıyor. Gelecek planları arasında, Türkiye’deki doktorasını tamamladıktan sonra Gazze’ye dönüp ülkesinin yeniden inşasına katkıda bulunmayı istediğini söyleyen Shaheen “Filistin’deki birçok profesör ve öğretmen şehit edildi, eğitim kurumları yok edildi. Ülkemin ihtiyaç duyduğu bu alanda, Türkiye’de kazandığım beceri ve deneyimleri kullanarak yeniden inşa sürecine katkı sunmayı hedefliyorum” ifadelerini kullanıyor.
Filistin davası sadece Filistinlilerin değil
“Filistin’le küresel dayanışma, bu zor durum karşısında bana umut ve güç duygusu veriyor” diyen Shaheen, “Farklı ülkelerden gençlerin Filistin davasını savunduğunu ve dayanışmalarını ifade ettiklerini izlemek, Filistin’in yalnız olmadığını ve Filistin haklarına küresel destek olduğunu hissetmeme yardımcı oluyor. Kardeşimi kaybetmem nedeniyle kişisel olarak yaşadığım acılara ve ailemin Gazze’de yaşadığı koşullara rağmen bu dayanışma acıyı hafifletiyor ve devam etmeme yardımcı oluyor. Bu hareketin daha büyük bir davaya ait olma duygumu güçlendirdiğini ve Filistin’in sesini dünyaya duyurmanın bir parçası olmak için medya ve iletişim alanındaki çalışmalarıma devam etme konusunda beni cesaretlendirdiğini hissediyorum. Ayşenur Ezgi Eygi’nin Filistin davası için verdiği mücadelede hayatını kaybetmesi, hepimizi derinden yaraladı. O, Filistin halkının özgürlüğü ve adaleti için sesini yükselten bir kahramandı. Onun başına gelen bu trajedi, Filistin davasının ne kadar evrensel ve insani bir mesele olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu olay, adalet arayan ve mazlumların yanında duran herkesi derinden etkiliyor. Ayşenur gibi cesur insanların hatırası, bizleri daha fazla dayanışma içinde olmaya, adalet ve özgürlük için mücadele etmeye teşvik ediyor. Filistin davası sadece Filistinlilerin değil, tüm insanlığın davasıdır ve Ayşenur’un fedakarlığı bu mücadelenin büyüklüğünü bir kez daha hatırlatıyor” diyor.
Ayşenur insan hakları mücadelesinin sembolüydü
Gazze’de doğmuş ve büyümüş olan Jamila Alzaanin ise beşinci sınıf tıp öğrencisi. Hayali, çocuk cerrahisi ve araştırmaları alanında öncü bir doktor olmak. “Beş savaş ve sayısız çatışmadan sağ çıktım. Ancak her zaman barışa ve bir gün güzel Gazze’mi Filistin’in önde gelen şehirlerinden biri olarak göreceğime inandım” diyen Alzaanin, “2023 ekim ayında, dört yıllık tıp eğitimimin ardından Türkiye’de bir klinik staj programına katılma fırsatı, yeni hayalimin şafağı olarak karşımdaydı. Yoğun emek, zorluklar ve iniş çıkışlarla dolu bir sürecin ardından 1 Ekim 2023’te Türkiye’ye geldim. Ancak, hayallerimin peşinde koşarken, bir hafta içinde dünyam beklenmedik bir şekilde altüst oldu. Gazze’deki soykırımın yankıları, umutlarımı paramparça ederek eğitimimi tamamlama fırsatımı acımasızca engelledi. Ailemden ayrılmak, arkadaşlarımı ve hocalarımı kaybetmek ve bir zamanlar dünyamı tanımlayan manzaraların yitip gitmesi, tarifsiz bir kayıp yarattı” diyor.
Alzaanin, “Her ne kadar Türkiye’de güvende olsam da, bu güvenlik beni rahatsız ediyordu. Hayatımda ilk kez güvende olmak istemiyordum. Ailemle birlikte olmak, tehlikede bile olsak, daha çok içimi rahatlatırdı. Başka birinin hayatını kurtarmaya çalışmayı dilerken, kendimi çaresiz hissettim. En büyük korkum, artık eve dönme ihtimalimin olmamasıydı. Günler haftalara, haftalar ise aylara dönüştükçe savaş devam etti ve Gazze’ye dönüş yolu kapalı kaldı. Savaş başladığından beri aileme her mesaj attığımda ve onlardan cevap alamadığımda kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu. Çünkü elektrik ve internet kesintileri nedeniyle yaşıyorlar mı yoksa enkaz altında mı kalmışlardı, bilmiyordum. Gözlerim bir an bile huzurla uyuyamıyordu, çünkü ailemin ve sevdiklerimin korku ve dehşetle dolu olduğunu biliyordum” sözleriyle duygularını paylaşıyor.
“Devam eden soykırımın etkisi, tıp eğitimini sekteye uğrattı ve bir tıp öğrencisi olarak beni de derinden etkiledi” ifadelerini kullanan Alzaanin, “Ailemden uzakta yaşamanın getirdiği sürekli stres ve travma, derslerime odaklanmamı ve başarılı olmamı da olumsuz etkiliyor. Uygulamalı öğrenim deneyimleri için gerekli kaynaklardan yoksunum. Umarım Türk üniversitesinden mezun olup, en kısa sürede hayalini kurduğum doktor olur tekrar vatanım Filistin’e dönebilirim” diyor.
Yalnız olmadığımı hissediyorum
“Küresel dayanışma, Filistin’in durumunda önemli bir rol oynuyor ve Filistin ile ilgili her şey doğrudan bana yansıyor” diyen Alzaanin, “Dayanışma, kamuoyunu şekillendirme, politika üzerinde etki sağlama ve pratik destek sunma konusunda etkilidir. Küresel destek aldığımı bilmek, yalnız olmadığımı hissettiriyor, güç veriyor ve cesaretlendiriyor. Bu, zorluklarla yüzleşme konusunda direncimi ve kararlılığımı artırdı. Uluslararası dayanışma, Filistinli öğrenciler için kaynaklar ve eğitim fırsatları sunan destek ağları oluşturdu ve bu durum bana da yardımcı oldu. Bu destek, eğitim engellerini aşmama ve Filistin topluluğundaki geleceğin liderleri ve profesyonelleri yetiştirmeme katkı sağladı” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: “Ayşenur Ezgi Eygi’nin de İsrail askerleri tarafından öldürülmesi, insanlığa karşı olan tavırlarını her geçen gün daha da gözler önüne seriyor. Onu, gerçeği dünyaya göstermek için işini yaparken öldürmek inanılmaz. Bu durum, kuvvet kullanımının ve sivillerin ile aktivistlerin korunmasının önemli sorularını gündeme getiriyor. Uluslararası insancıl hukuk ve çalışan aktivistlerin hakları üzerine tartışmalara yol açıyor.
Ayşenur Ezgi Eygi şehit oldu, o sadece bir sayı değil; kalbimizde, günlük yaşamlarımızda yer alıyor. Cesareti, adalete olan bağlılığı ve Filistin davasına olan bağlılığı derin anlam taşıyor. O, cesaretiyle birçok kişiye ilham veren ve hikâyesi derin bir şekilde yankılanan benzersiz bir bireydi. Onun mücadelesi ve sesi paha biçilmezdir; o, sadece bir kişinin mücadelesinden fazlasını temsil ediyor. O, onur, özgürlük ve insan hakları için daha geniş bir mücadelenin sembolü. Ruhuyla ve tutkusuyla, doğru olanı savunanların gücüne güçlü bir tanıklık etti. Şimdi umarım bilinir ve görülür, duyulmuş ve derin bir şekilde saygı görmüştür. Ayşenur, sadece neyi temsil ettiği için değil, kim olduğu için de değerli ve seviliyor. Ayşenur’un hikâyesi ve diğer Filistinli şehitler, karşılaşılan riskleri vurguluyor ve davaya artan destek ve hesap verebilirlik ile değişim çağrılarına yol açıyor.”
Gazze’de ağır bombardıman altında kaldık
Filistinli Kerem Elhüseyni, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi. Aslen Gazze doğumlu ve annesi Sinoplu olduğu için Türk vatandaşı olan Elhüseyni, savaşın 15. gününde evlerinin yerle bir olduğunu ve mucizevi bir şekilde hayatta kaldıklarını anlatıyor. “43 gün boyunca Gazze’de ağır bombardıman altında kaldık. Ben yıllardır hep savaşlar, intifadalar, ambargolar altında yaşadım ama bu savaş halkıma tarifi imkânsız bir zulümü yaşattı ve yaşatıyor” diyor. Soykırımın 43.gününde Gazze’den tahliye edildiklerini belirten Elhüseyni, “İkinci vatanım olan Türkiye’ye geldik” sözleriyle dile getiriyor. YÖK’ün aldığı kararla özel öğrenci statüsünde üniversitelere yerleştiklerini anlatan Elhüseyni, “Ben Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitimime devam ediyorum. Burada aldığım stajlar Gazze’de eğitim gördüğüm İslam Üniversitesi tarafından kabul edilecek” diye ekliyor. Gazze’deki savaşın devam etmesinin kendisini ve ailesini derinden üzdüğünü vurgulayan Elhüseyni, her gün kadın, çocuk ve yaşlı insanların katledilmesine tanık olmanın çaresizliğini yaşıyor. “Bunu bütün dünyanın hiçbir şey yapmadan seyretmesi, üzüntümüzü daha da artırıyor” diyor. “Filistin, Gazze benim vatanım. 23 yılım o topraklarda geçti. Akrabalarımı, arkadaşlarımı ve 23 yıllık anılarımı bir moloz yığını altında bırakıp bir sırt çantasıyla buraya geldim” ifadelerini kullanan Elhüseyni, “Yine de her halime şükrediyorum. Annem, babam ve kardeşlerimle bir aradayım. Filistinli arkadaşlarımla sürekli iletişim halindeyim, elimden geldiği kadar onların sorunlarına çare bulmaya çalışıyorum” şeklinde konuşuyor. En büyük hedefinin uzmanlığını bitirip hem Filistinli hem de Türk halkına hizmet etmek olduğunu belirten Elhüseyni, “Bunun için var gücümle çalışacağım. İnşallah Rabbim zorluklarımı kolaylaştırır” diyor.