Terör devleti İsrail’in 471 süren saldırıların ardından geçtiğimiz hafta Gazze’de ateşkes ilan edildi. Ateşkes ilan edilse de boykotun devam etmesi gerektiğinin altını çizen akademisyen Dr. Selim Sezer, “Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırıları şimdilik durmuş olsa da bu durumun kalıcı olabileceğinin hiçbir garantisi yoktur. Gazze halen abluka altındadır” diyor. Dr. Mehmet Rakipoğlu, Türkiye’deki kadar kapsamlı bir boykota başka ülkede rastlamadığını söylerken boykotun devam etmesi konusunda hemfikir olan bir diğer akademisyen Dr. Fadi Zatari de “Dünya İsrail’in gerçek yüzünü gördüğünde boykot gözle görülür şekilde arttı” açıklamasını yapıyor.
Terör devleti İsrail’in 7 Ekim 2023’te Gazze Şeridi’ne başlattığı ve 471 gündür devam eden saldırıların ardından geçtiğimiz hafta 19 Ocak günü Gazze’de ateşkes ilan edildiği açıklandı. İsrail’in çaresizce ateşkesi kabul etmesi tüm dünyada sevinçle karşılandı. Filistinliler için de bir müjde olan bu ateşkes ne yazık ki 46 bin 913 ölü ve 110 bin 750 yaralının ardından ilan edildi. Filistin halkının uğradı maddi ve manevi kaybın hesabını yapamasak da saldırılar boyunca sessiz kalmayan, İsrail aleyhinde protestolar düzenleyen dünya halklarının, dünya çapında İsrail mallarına karşı yaptıkları boykot çağrılarının İsrail’e kestiği fatura üzerine bir sorgulama yaptık. “İlan edilen ateşkesin siyasi nedenlerle birlikte ekonomik sebepleri olabilir mi?” sorusu üzerine bu alanda çalışma ve yayınlar yapan akademisyenler Dr. Selim Sezer, Dr. Fadi Zatari ve Dr. Mehmet Rakipoğlu ile konuştuk. Ayrıca, tüm süreç boyunca ve ateşkes sonrasında insanları boykota davet etmeye devam eden 757 bin takipçiye sahip Türkiye’nin en büyük boykot sayfası “Boykot Dedektifi”ne bu oluşumun boykota katkısını sorduk.
Boykot işe yaradı
İstanbul Gedik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Selim Sezer, BDS destekçisi ve uzun yıllardır Osmanlı ve Orta Doğu tarihi, siyaset bilimi, toplumsal dönüşümler ve uluslararası ilişkiler alanlarında çalışmalar yapıyor. 2024 yılı sonuna kadar büyük-küçük elli binden fazla İsrailli işletmenin kapanmak zorunda kaldığını ifade eden Sezer, soykırım savaşının tüm boyutlarıyla birlikte İsrail ekonomisini 50 milyar dolardan fazla zarara uğrattığını açıklıyor. Eğitimini Filistin, Almanya ve Türkiye’de tamamlayan Dr. Fadi Zatari, 2021 yılından beri İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesinde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında öğretim üyeliği yapıyor. Akademik yayınları Journal of Middle Eastern Studies, Insight Turkey, Journal of Islamic Thought and Civilization, Dîvân ve Alternatives: Global, Local, Political gibi dergilerde yayımlanıyor. Terör devleti İsrail’in hem ekonomik hem de siyasi anlamda baskı altında olduğunu anlatan Zatari, İsrail’in gerçek yüzünü görünce tüm dünyada boykotun belirgin şekilde arttığının altını çiziyor. Mardin Artuklu Üniversitesi’nde doktor öğretim üyeliği ve Dimension Center for Strategic Studies’de Akademik Koordinatör olarak görev yapan Dr. Mehmet Rakipoğlu ise Türkiye’deki kadar kapsamlı bir boyuta başka hiçbir ülkede rastlamadığını ifade ediyor. Rakipoğlu, boykotun bir yaşam biçimi olduğunu söylüyor. “Boykot Dedektifi olarak her çağrının etkisini düzenli olarak analiz ediyoruz. Bu analizleri yapmak için sosyal medya etkileşimleri, bağımsız haberler ve marka raporlarını yakından takip ediyoruz” diyen Boykot Dedektifi, boykot çağrıları sonrası ürün satışlarında ciddi düşüşler olduğuna dikkat çekiyor.
Boykot sadece ekonomik değil kültürel bir farkındalık
Boykot Dedektifi, Gazze’de yaşanan 471 günlük süreçte tüketicileri insani, ahlaki ve etik bir duruşa yönlendirmek adına aktif bir platform olarak çalıştı. Sayfamızda, süreç boyunca özellikle İsrail ile bağlantılı şirketlere karşı boykot listeleri oluşturup, markaların yaklaşımlarını güncel tutmaya çalıştık ve insanlara bu markalardan uzak durmaları için çağrılarda bulunduk. Sadece sosyal medya paylaşımlarımız ile değil, 8 ay boyunca tek bir gece uyumadan geliştirdiğimiz mobil uygulamamız ve web sitemiz de dünya geneli on milyonlarca insanın günlük rehberi haline geldi. İnsanlar, markaların İsrail’e maddi destek sağladığını öğrendiklerinde, alternatiflere yönelmeye başladılar. Bu durum, özellikle büyük tüketici markalarının finansal raporlarına dahi yansıdı. Coca-Cola gibi şirketler, boykot çağrılarımız sonrası Türkiye’deki yıllık kâr beklentilerini düşürmek zorunda kaldı. McDonalds’tan, Burger King’e birçok global marka reklam içeriklerinde kendilerini yerli ürün olarak tanıtmaya kadar müşkül duruma düştüler. Bu, tüketicinin irade gücünün somut bir göstergesi oldu.
Marka raporlarını yakından takip ediyoruz
Boykot Dedektifi olarak her çağrının etkisini düzenli olarak analiz ediyoruz. Bu analizleri yapmak için sosyal medya etkileşimleri, bağımsız haberler ve marka raporlarını yakından takip ediyoruz. Örneğin, boykot çağrıları sonrası ürün satışlarında ciddi düşüşler olduğuna dair medya kuruluşları çok sayıda içerikler yaptılar. Coca-Cola ürünleri, Starbucks, KFC, PizzaHut, hamburger mağazaları, temizlik ürünü üreten şirketler gibi markaların Türkiye ve diğer Müslüman ülkelerdeki kâr oranları belirgin şekilde düştü. Ayrıca sosyal medyada tüketici yorumları ve etkileşimler, insanların bilinçlenme oranını gösterdi. Sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bir farkındalık oluşturuldu. Bu durum, boykotların doğru bir şekilde organize edilmesi durumunda nasıl büyük bir etki yaratabileceğini gözler önüne serdi. PizzaHut ile beraber KFC’ye ait 537 şube kapanma aşamasına geldi CEO’sunun yaptığı açıklamaya basılırsa müşteri sayısı ve kâr oranı Türkiye’de dünya ortalamasının altında kaldı. İnsanların müdahale edebilmesine vesile olduk. İslam dininde en önemli emirlerden biri, iyiliği emredip kötülükten men etmektir. Ayet-i Kerime’de Allah (c.c) “Aranızda hayra davet eden iyiliği emredip, kötülükten men eden bir topluluk bulunsun” diye buyurmaktadır. Efendimiz (sav) de; kim bir kötülük görürse onu önce eliyle, buna güç yetiremezse diliyle, ona da güç yetiremez ise, en azından kalbi ile buğzederek müdahalede bulunmasını tavsiye etmiştir. Hem ayet de geçen topluluğu oluşturmak, hem de Efendimizin (sav) buyurduğu üzere insanların bir kötülüğe eli ile doğrudan müdahale edebilmesi için mobil uygulama geliştirerek insanların elleri ile müdahale edebilmesine vesile olduk. Boykot ürünü, yerine alternatifini alabileceği seviyeye kadar boykotu kolaylaştırdık. Şuanda Instagram sayfamızı 757 bin kişi takip ediyor. www.boykotdedektifi.org sitemiz 63 milyon aylık ziyaret alıyor ve geliştirdiğimiz mobil uygulama 3 farklı indirme platformunda toplam 700 bin indirmeye ulaştı. Bu kapsamda dünyanın en büyük boykot platformu haline geldik. Sayfayı büyütme gibi bir hedefimiz hiçbir zaman olmadı. İşi delilleri ve ispatları ile en güzel şekilde yapınca kitle kendiliğinden toplanmış oldu.
En büyük çabayı dünyada Türk halkı gösterdi
Boykotun zirve olduğu dönem ateşkesin ilanından çok daha farklı bir döneme denk düşüyor. Bu nedenle ateşkeste boykotun çok etkin olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca son aylarda boykotun eski sertliğini yitirdiğine dair yapılan birkaç çalışma var. Boykot her ne kadar etkili olsa da İsrail’i tek başına ateşkese ittirebilecek güçte değildi. Fakat dünya markalarının İsrail’i bu denli açıkça desteklenmesi gözden geçirilecek. En büyük küresel şirketler ve markalar genelde boykot edilmesi gereken firmalar. Küresel sermaye ve kapitalist sistem soykırımın yanında durduğu için en bilindik ve yaygın firmaların geneli boykot. Tabi ki de ateşkes olsa da boykot devam etmeli. Boykot bir yaşam biçimi. Boykotu kurumsallaştırmak, devlet eliyle de ilerletmek gerek. Hem Orta Doğu hem Avrupa’ya sıklıkla giden biri olarak söyleyebilirim ki hiç bir yerde Türkiye’deki gibi yüksek bir boykot çabası görmedim. Katar, Kuveyt gibi zengin Körfez ülkelerinden arkadaşlarımız var. Onlara sorduğumuzda boykotun etkisiz olduğunu düşünüp bu işe yeltenmiyorlar bile. Keza Avrupa’da aynı şekilde. Yine de bunları göz önüne alıp boykotun etkisiz olduğunu söyleyemeyiz. Elbette bazı markaları ciddi şekilde etkiledi. Kayıpları var, bazı markalar bazı ülkelerden çekildi. Ama bunları İsrail’i desteklememeleri için itici bir motivasyon değil. Çok daha fazlası olmalı. Belki boykot devlet eliyle yürütülmeli. Ama bunu savaş bittikten sonra devam ettirebilmek çok mümkün değil. Bir süre geçtikten sonra İsrail’i kınayan devletler bile yeniden onu tanıyacaktır. Dolayısıyla devletler kadar güçlü olmayan halkın bunu sürdürmesi olanaksız.
İsrail 50 milyar dolar zarara uğradı
Öncelikle İsrail’e yönelik boykotun geniş bir yelpazeyi içerdiğini ve ürün ya da tüketici boykotunun bunun yalnızca bir ayağı olduğunu belirtmek gerekir. Geniş bir tabana yayılabilen ürün ya da tüketici boykotu, temelde iki ayrı marka ve şirket grubunu hedef almaktadır: İsrail marka ve şirketleri ve İsrail destekçisi marka ve şirketler. İlk gruba uygulanan boykot doğrudan İsrail ekonomisini sarsmaya yönelik iken, ikinci gruba uygulanan boykot, İsrail’i yalnızlaştırmayı amaçlamaktadır. Bundan 7-8 ay önce bile İsrail basınında, ekonomideki hızlı çöküşe işaret eden pek çok yazı yayınlanır hale gelmişti. 2024 yılı sonuna kadar irili ufaklı elli binden fazla İsrailli işletme kapanmak zorunda kaldı. Soykırım savaşı tüm boyutlarıyla birlikte İsrail ekonomisini 50 milyar dolardan fazla zarara uğrattı ve bunun kayda değer bir kısmı yatırımların geri çekilmesinden kaynaklıydı. Yatırımların geri çekilmesi ise sadece şirketlerin yeterince “güvenli” bir alan bulamamasından değil, aynı zamanda dünya genelinde bu yönde çağrılar yapılmasından kaynaklı oldu. Dolayısıyla boykot bir yandan İsrail ekonomisine zarar verirken diğer yandan kısmi de olsa bir yalnızlaştırma da getirdi.
İsrail umduğunu bulamadı
Sahada umduğu askeri başarıyı elde edemeyen İsrail’in, hedeflerinin çoğundan vazgeçerek ateşkese – en azından şimdilik – razı gelmesinde elbette bu durumun kayda değer bir etkisi oldu. İsrail boykotu geçmişten beri var olmakla birlikte, Ekim 2023’te başlayan soykırım sürecinde hiç olmadığı kadar yaygınlaştı. Boycat App olarak bilinen uygulama milyonlarca kişi tarafından indirildi ve tüketici boykotu için yön gösterici oldu. İsrail desteği aşikar olan pek çok firma, kuruluş ve marka adeta aforoz edildi ve hem ciddi gelir kaybına, hem de ciddi prestij kaybına uğradı. Bu açılardan Türkiye’de ve dünyada tüketici boykotu yönünden önemli eşiklerin geçildiğini söylemek mümkün. Ancak bunun daha geniş kapsamlı ve çok yönlü bir boykota dönüşmesi için halen kat edilmesi gereken yollar bulunuyor. Kastettiğim şey, 1960’larda Güney Afrika’ya karşı başlatılan ve 1990’ların başında apartheid rejiminin yıkılmasında etkili olan tecrit ve yalnızlaştırma kampanyalarıdır. İsrail’in akademik ve kültürel alanlar da dahil olmak üzere tüm alanlarda boykot edilmesi, uluslararası platformlardan dışlanması/çıkarılması için çok daha güçlü yerel ve küresel kampanyalar örülmesi gerekir. Burada örneğin İsrail’in olimpiyatlardan men edilmesi gibi kampanyalardan söz ediyorum ve maalesef bu tür alanlarda sonuç alıcı çabalar sergilenemedi.
Filistinliler özgürlüklerine kavuşuncaya kadar
İsrail işgal güçlerine bedava yemek sağlayan McDonalds’ın dünya çapında uğradığı boykot sebebiyle başta Malezya’daki şubeleri olmak üzere pek çok şubesini kapatmak zorunda kaldığı en bilinen örnek. Başka ünlü fast-food ve kahve markaları da ciddi zararlara uğradı ve pek çok yerde şubelerini kapatmak zorunda kaldı. Ancak bana göre bundan daha önemli ve amaca daha uygun olan şey, boykot sonucunda İsrail’le işbirliği olan çeşitli firmaların bu işbirliklerini kesmeye veya İsrail’deki yatırımlarını sonlandırmaya zorlanmasıdır. Örneğin Intel firması küresel boykotun hedefi olması sebebiyle 2024 ortalarında, İsrail’deki milyarlarca dolarlık fabrika inşasını durdurdu. Samsung Next, Tel Aviv’deki faaliyetlerini sonlandırdı. Çeşitli firmalar, Caterpillar şirketiyle olan ortaklıklarını sonlandırdı. Bu ve benzeri örnekler, boykotun sembolik bir eylem olmadığını ve kesinlikle sonuç alıcı olduğunu göstermektedir. Ateşkes ilan edilse de boykotun devam etmesi gerekir. Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırıları şimdilik durmuş olsa da bu durumun kalıcı olabileceğinin hiçbir garantisi yoktur. Gazze halen abluka altındadır. Batı Şeria halen işgal altındadır ve özellikle son dönemlerde bu bölgedeki saldırılar artmış, İsrail özellikle Cenin’de “Gazze yöntemlerini” uygulamaya başlamıştır. Milyonlarca Filistinli halen geri dönüş hakkından yoksun şekilde mülteci konumundadır. Kısacası Filistinliler özgürlükten de, tarihsel haklarına kavuşmaktan da çok uzaktadır. Ve o gün gelinceye kadar da İsrail’i basınç altında tutacak güçlü bir boykota devam edilmelidir. Üstelik uygulanması gereken sadece ürün boykotu da değildir; belirttiğim üzere akademik ve kültürel boykot da dahil olmak üzere İsrail’i yalnızlaştıracak, tecrit edecek tüm araçlar aktif şekilde kullanılmalıdır.
İsrail’in gerçek yüzünü görünce destek de daha fazla arttı
Büyük ülkelerin ve uluslararası örgütlerin Gazze Şeridi’ndeki soykırımı durdurmadaki başarısızlığı ışığında, boykot çok önemli. Çünkü halkların İsrail işgalini ve İsrail apartheidini açıkça reddettiğini göstermektedir. Gerçek bir duruş sergilemek, ezilenlerle dayanışmaktır, insanlık bunu gerektirir. Boykot bize; her insanın İsrail’in ırkçılığına, adaletsizliğine, soykırımına ve etnik temizliğine karşı koyma yeteneğine sahip olduğunu gösteriyor. Boykot bize dünyada her dinden ve milletten, İsrail’e ve işgal altındaki Filistin’deki ırkçı yerleşim politikasına karşı duran insanların olduğunu gösteriyor. Boykot hareketi El-Aksa Tufanı’ndan önce de vardı ve dünyanın birçok ülkesinde yaygındı. Hatta boykot standartlarının her türlüsüne bağlı kalan akademisyenler, şirketler ve kişiler bile vardı. Ancak El-Aksa Tufanı, İsrail’in dünyadaki pek çok kişinin bilmediği çirkin yüzünü ortaya çıkardı. bu durum boykota ilişkin akademik, siyasi, ekonomik, sosyal ve hatta kültürel alanda farkındalığın artmasına yol açtı. Modern tarihimizde hiç görmediğimiz kadar şok edici görüntüler ve kitlesel katliamlar yaşanırken, aklı başında her insanın bu iğrenç Siyonist adaletsizliğe karşı tavır alması gerekiyor. Mesela Batı’da pek çok akademisyen meslektaşımızın ciddi şekilde İsrail’i boykot etmeye başladığını görüyoruz. Başka bir deyişle, El-Aksa Tufanı, İsrail’in gerçek sömürgeci ve ırkçı yüzünü ortaya koymuştur. Dolayısıyla İsrail hakkındaki gerçekler öğrenildikçe Filistin davasına verilen destek belirgin şekilde artıyor.
İsrail hem ekonomik hem siyasi baskı altında
Ateşkesin sağlanmasında birçok etken var. Bunlardan birincisi, Gazze’deki Filistin halkının kararlılığı, Filistin direnişinin gücü ve İsrail ordusuna kayıplar verdirme ve direnme kabiliyetidir. Ancak İsrail üzerinde büyük bir iç ve dış siyasi, ekonomik ve yasal baskı var. Başkan Trump’ın son birkaç günde savaşı durdurması için Netanyahu’ya yaptığı baskı ve İsrail partilerinin iç siyasi baskısı bunun bir örneği. Özellikle İsrail ordusunun silah ve askeri güç kullanarak tutsakları serbest bırakmada başarısız olmasının ardından, İsrailli tutsakların serbest bırakılması için çalışmalar başlatıldı. Bir başka örnek; İsrail Adalet Divanı’nın İsrailli politikacılara ve İsrail ordusu mensuplarına yönelik kararları yoluyla hukuki baskıları. Son olarak ekonomik baskı… Bu baskının bir parçası da boykot, dolayısıyla boykotun önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Boykot devam ediyor ve İsrail’in Filistin işgali sona erene ve başkenti Kudüs olan bir Filistin devleti kurulana kadar devam etmelidir. Bu nedenle ateşkes, her türlü ekonomik, politik, akademik ve kültürel boykotu durdurmak anlamına gelmemelidir. Ayrıca şunu söylemeliyim ki; İsrail şimdi saldırganlığını Batı Şeria’ya odaklamak istiyor. Bu nedenle Gazze’deki ateşkes sona ermiş olabilir ancak İsrail’in saldırganlığı ve adaletsizliği Kudüs’te, Batı Şeria’da devam ediyor ve Gazze’ye yönelik abluka henüz kaldırılmadı.