Günlerdir tüm dünyada tartışmaların odağında olan Srebrenitsa katliamını inkar ettiği ve Sırp savaş suçlularını savunduğu için tepki çeken yazar Peter Handke, 2019 Nobel Edebiyat Ödülü’nü dün düzenlenen tören ile teslim aldı. Bosnalı Müslümanların yaşadıklarını Meyra ve İncir Kuşları kitaplarında anlatan yazar Sinan Akyüz, bir ödül verilirken yazarın ne yazdığından ziyade, nasıl bir karaktere sahip olduğuna bakılması gerektiğini söyleyerek “Siyasetçiler insanlığından vazgeçebilir ama bir yazar asla” ifadelerini kullandı.
Srebrenitsa Katliamı hakkındaki sözleri ve savaş suçlusu Slobodan Miloseviç’e verdiği destek ile tanınan yazar Peter Handke’nin Nobel Edebiyat Ödülü’nü almasını Türkiye ve Bosna Hersek olmak üzere dünyanın pek çok yerinde tepkilere neden oldu. Bu ödüle en büyük tepki Bosna’daki katliamda yakınlarını kaybeden ve katliama bire bir şahit olanlardan gelse de siyasiler de tepkilerini ortaya koydu.
İsveç Kraliyet Akademisi Nobel Komitesi'nin kararının gözden geçirilmesi istendi. Ödülün açıklanması ile başlayan tepkiler her geçen gün büyüse de Handke, dün gerçekleşen tören ile ödülünü aldı. Ödül törenine Türkiye, Arnavutluk, Kosova ve Hırvatistan katılmadı.
NOBEL HANDKE’YLE ÖLDÜ!
MÜSLÜMANLARA MESAJ VERİLDİ
Bir Boşnak kızı olan Meyra’nın hikayesini son kitabında işleyen Akyüz, Srebrenitsa ve Ahmiçi katliamlarını da okuruna unutturmuyor. Bir yazar olarak kitapları için aylarca Bosna’da kalıp tanıklarla vakit geçiren Akyüz, o acıların sahiplerini tanıyan birisi olarak Nobel Edebiyat Ödülü ile Müslümanlara bir mesaj verildiğine dikkati çekti:
YAZDIĞINA DEĞİL KARAKTERİNE BAKILMALI
- İNSANLIĞIMDAN UTANDIM
- Yılın belli tarihlerinde İncir Kuşları romanı için Bosna’ya kültür gezileri düzenleyen Akyüz, Meyra ile tanışma hikayesini ise şöyle anlattı: “Bosna’da okurlarımız ile gezerken rehber arkadaşımız bir gün bizi güzergahın dışına çıkarıp Zenitsa yakınlarındaki Ahmiçi Köyü’ne götürdü. İşte orada Abdulah Ahmiç ve cami hocası Mahir Husiç’le tanıştım. O gün anlattıkları hikaye beni derinden sarsmıştı. O kadar acı hikayeler vardı ki.O gün işittiklerimden sonra sanki yüreğime dikenli bir tel dolandı.Köyde yaşayan bir avuç Müslüman Boşnak, Hırvat komşuları tarafından hunharca katledilmişti. Hatta komşuları camilerini bile yakıp yıkmışlar. Meğerse bu katliamın adını da ‘48 Saat Kül ve Duman’ koymuşlar. Beni en çok şaşırtan şey de, bu katliamı Sırpların değil de Hırvatların yapmış olmasıydı.
- Kültür gezisine katılan okurlarımı İstanbul’a uğurladıktan sonra Bosna’da kalıp Ahmiçi Köyü’ne geri döndüm. Cami hocası Mahir Bey beni köyde yaşayan savaş mağduru kadınlarla tanıştırdı. Onlarla yüz yüze görüşmeler yaptım. İşte o yüz yüze görüştüğüm kadınlardan biri Meyra’nın hikayesini anlattı bana. Hemen sonrasında da kendimi Srebrenitsa’da buldum. Ahmiçi Köyü’nden Srebrenitsa’ya geçtiğimde Meyra’ya geleceğimi haber vermişlerdi. Beni orada bekliyordu.Onun ve ailesinin hikayesini bir de Meyra’nın ağzından dinledim. Yeri geldi yüreğimi ateş sardı, yeri geldi yüreğim buz kesti.Romanı okuyanlar bu sözlerle neyi kastettiğimi daha iyi anlayacaklardır.Meyra gerçekten de sıra dışı bir hikayenin kahramanı. Onun hayatını dinledikten sonra insanlığımdan utandım. Çünkü onda bir insanın ruhuna sıkılmış kurşunları gördüm.”