Balkanlardan gelen sıcak edebiyat dalgası

Yeni Şafak
Haber Merkezi
04:0011/07/2018, Çarşamba
G: 11/07/2018, Çarşamba
Yeni Şafak
“Üsküp Dilencileri”, derinlikli bir dünya kurarak gerçeği kurgulamayı başarıyor.
“Üsküp Dilencileri”, derinlikli bir dünya kurarak gerçeği kurgulamayı başarıyor.

Kim Mehmeti’nin dilimize kazandırılan romanı “Üsküp Dilencileri”, derinlikli bir dünya kurarak gerçeği kurgulamayı başarıyor. Balkanlar’da yaşananları dilencilerin yüzyıllardır yaşattıkları gizli cemiyetinin üzerinden anlatıyor.

SUAVİ KEMAL YAZGIÇ

1990’da Osmanlı Devleti’nin Rumeli (Yerel söyleyişle Urumeli) vilayetlerinin Balkanlaşması neredeyse yüz yıl geride kalmıştı. Çeyrek yüzyılda Rumeli bizim için tamamen mazi oldu ve Balkanlaşma gerçekleşti. Yaşlıların Osmanlı zamanından bahsederken “Devlet zamanıydı” demeleri Balkanlaşmanın anlamını daha net bir şekilde ifade eder. Zira “devlet” bir anlamıyla da barış ve mutluluktur. Devlet kuşu masallarda Keloğlan’ın başına konar mesela. Balkanlaşma ise o devlet kuşunun Urumeli’den uçup gitmesini, o toprakların bir yönetim olarak devletten olmasa da baht anlamına gelen devletten mahrum kalmasını ifade eder.

1990 ise bir başka çetin dönemin arifesiydi. Soğuk Savaş sonrası ikinci büyük parçalanma dalgasının arifesi idi. Tito’nun ölümü, ilk balkanlaşma esnasında Yugoslavya adlı derin dondurucunun fişi çekilince oraya istiflenen sorunlar geri döndü. Şurası açık ki iki parçalanma dalgası da bölgeye kan ve zulümden başka bir şey getirmedi.


NİÇİN DİLENCİLER?

Üsküplü yazar Kim Mehmeti, Üsküp dilencilerinin yüzyıllardır yaşattıkları gizli cemiyetinin üzerinden anlatıyor Balkanları. Onun Balkanları anlatırken dilenciliği merkeze alması bana ilginç geldi. “Gizli Örgütler” denince akla genellikle zenginler, aristokratlar ve hatta bürokratlar bile gelebilir ama dilenciler üzerinden yürüyen bir silsile pek düşünülmez. Onlar bir anlamda en alttakilerdir, paryalardır. Ancak Mehmeti, hiyerarşiyi ters yüz ederek bir anlamda algılarımızı da keskinleştirmeyi başarıyor. Yaşanan her şeyin kesintiye uğradığı daha doğrusu periyodik olarak kesilip atıldığı bir coğrafyayı değişmeyeni temsil eden bir metafor üzerinden anlatmayı tercih ediyor Kim Mehmeti. Bir başka ifadeyle o yıkımlarla dolu yakın tarihi “yıkılamayacak” bir tema üzerinden kurgulamaya çalışıyor. Nitekim romanda da bu fark şu sözlerle vurgulanıyor: “Diğer insanlarla dilencilerin arasındaki fark, dilencilerin hayatın düğümlerinin nasıl atılması gerektiğini doğru bir şekilde çözmüş olmalarından ileri gelirdi. Onlar çok iyi biliyorlardı ki geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği bağlayan güç, hayallere ihanet edilmemesi için inanmaktan ve kendini adamaktan gelirdi.”

Dünyanın çeşitli şehirlerini mesken tutan benzer dilenci halkalarının pek çoğundan daha köklü bir silsileye sahip olan Üsküp dilenciler halkası, bu geçmişine yakışır geleneklere, ananelere ve kurallara sahiptir. Ancak yüzyıllardır devam eden bu halka kardeşliği de bir belirsizliğin eşiğindedir romanda. Yüzyıllardır ilk kez lidersiz kalma ihtimali ile karşı karşıyadır Üsküp dilencileri. Balkanların Tito sonrası yaşadıkları belirsizlik ile dilenciler halkasının belirsizliği arasında bir mahiyet farkı taşısa da ortak bir paydaya da sahiptir.

Tabii ki “Üsküp Dilencileri” romanı Balkanların siyasi ve toplumsal tarihine indirgenebilecek bir roman değil. Aksi takdirde bu romanı okumaya da gerek kalmazdı zaten. Konuyla ilgili raflar dolusu tarih kitabından daha çok bilgi devşirebilirdik. Edebiyattan temin ettiğimiz bilgiyi, akademik bilgiden ayıran temel nokta bir “tecrübeyi” hissettirmesidir. Nitekim Kim Mehmeti’nin aktardığı tecrübe, sadece Balkanlarla sınırlanamayacak beşeri bir durum.

Öncelikle küçük ve dışlanmış bir grup olan dilencilerin, kendi içlerinde kurdukları dünyaya bakmamız lazım. Ütopyalarda, hayal edilen şehri dünyadan soyutlamak için mekan olarak bir ada kullanılır. Mehmeti ise dilencilerin dışlanmışlıklarını bir ütopyaya çevirmeyi başarmış. Hem de yüzyıllardır yaşayan bir ütopyaya. Dolayısıyla insanın toplum içindeki konumunu, aidiyet hissettiği grupla ilişkilerini sorgulayabileceğimiz bir metne dönüşmüş “Üsküp Dilencileri”...

Dilencilik, avuç açıp para istemekle sınırlı değil. Hiçbir zaman da böyle olmadı. Mesela sosyal medyada “like” atılmasını beklemek de bir çeşit dilencilik midir? diye sormak lazım. Bir iletişim biçimi olarak görebilirsek dilenciliği anlamı da farklılaşır bence. “Üsküplü Dilenciler”de okuduğum şu cümle hakkında kitap yazılmayı hakedecek bir çağrışım yüküne sahip: “Uzanan el, vermeyi bilmeyen ve başkasının cebine giden elden daha çok utandırmaz.”

BİRAZ SİTEM ÇOKÇA TEMENNİ

Söz bu noktaya gelince yayın dünyamıza biraz da sitemde bulunmam lazım. Ne hazindir ki Kim Mehmeti’nin ilk defa bir eseri dilimize tercüme ediliyor mu diyeyim yoksa neyse ki ilk defa bir eseri dilimize çevriliyor ve bir kapı böylece açılmış oluyor mu diyeyim emin olamadım. Balkanlarda Türkçeye kazandırılması gereken daha pek çok değer var. Bundan hiç şüphem yok. Neticede parça bütünün habercisidir ve “Üsküp Dilencileri” gibi dilimize kazandırılmış kitaplar bize büyük bir hazinenin müjdecisi olarak yeterlidir.

“Üsküp Dilencileri”ni tercüme kokmayan güzel bir Türkçe ile dilimize kazandıran Ece Dillioğlu’na da çok vazife düşüyor vesselam.

#Kim Mehmeti
#Üsküp Dilencisi