Muzaffer Özak Efendi ile tanıştıktan sonra Müslüman olan Amerikalı Shems Friedlander, dönüşümlü olarak Kahire ve İstanbul'da yaşıyor. Belgesel yapımcısı ve yazar olan Friedlander, Ramazan'da gördüğü üç ülkeyi şöyle anlatıyor: “Kahire'de kimse sokakta yiyip içmiyor. Hatta Hristiyan öğrencilerim sınıfa kahve bile getirmiyor. Amerika'da sokakta yiyip içenlerin Müslüman olmadıklarını biliyorsunuz. Türkiye’de ise elinde ürümle sokakta gezen birini görebilirsiniz. Bu Türklere mahsus sanırım."
Yetmişli yıllarda Türkiye sağ-sol çatışmaları yaşarken Amerika’da hippi hareketi ve çeşitli inançların doğuşu gerçekleşiyordu. New York doğumlu Shems Friedlander ise aradığı cevapları Muzaffer Özak Efendi’nin yardımıyla İslam’da bulmuş ve tasavvuf yoluna adım atmış. Grafik tasarımcısı, fotoğrafçı, ressam, şair, belgesel yapımcısı olan Friedlander’ın Mevlana ve tasavvuf üzerine kitapları bulunuyor. Sufi Kitap etiketiyle çıkan yeni kitabı “Mevlana Celaleddin Rumi’nin Unutulan Mesajı” önümüzdeki günlerde Türkçe olarak okurla buluşacak. Kitapta bir yenilik olarak, akıllı telefonlara okutulan kodlar sayesinde Shems Friedlander’in çektiği fotoğraf ve kısa filmlere ulaşabiliyorsunuz. 76 yaşındaki yazar Mekke, Medine, Kahire ve İstanbul olmak üzere bütün Ortadoğu’da çeşitli şeyh efendilerden feyz almış, istifade etmiş. Sanat ve Kültür alanında 2012’nin “En Etkili 500 Müslümanı”ndan biri seçilmişti. Hâlihazırda Kahire Amerikan Üniversitesi’nde görsel iletişim alanında profesör olarak ders veren Friedlander, dönüşümlü olarak Kahire ve İstanbul’da yaşamaya devam ediyor. Friedlander ile tasavvuf yolculuğu ve İslam dünyası üzerine konuştuk.
İnanca saygı açısından gözlemlerim var. 24 yıldır Amerika’ya gitmedim. Oradayken Müslüman bir çevredeydim. Yolda yiyip içenlerin Müslüman olmadıklarını biliyorsunuz. Türkiye’de ise elindeki dürümle rahatça gezen birini görebilirsiniz. Bu sanırım Türklere mahsus. Kahire’de hiç kimse sokakta yemek yemiyor. Oradaki üniversitede eğitim veriyorum ve Hristiyan öğrenciler bile alt katta, kimseye görünmeden yemeklerini yiyor. Kahvelerini sınıfa getirmiyorlar.
Ramazan’ın eğlenceye yönelik bir ay olmadığını düşünüyorum. Daha çok ciddi olmamız gereken günler bunlar. Dünyevi zevklerimizden kurtulmak için vesile kılmalıyız. Hayatın anlamına dair daha derin bir anlayış geliştirmeye yönelik işler içinde olmalıyız. Hayatımızın hızını düşürüyoruz. Sahur ve iftar eğlenceleri oluyor. Ancak bu ayın Kuran ayı olduğunun bilincinde olan insanlar da var.
Mesnevi’nin her beyiti aşk mektubu ve vesile-i irşaddır. Bundan 700 yıl önce yaşamış birinin hangi mesajını unutmuş olabiliriz... Mevlana’nın ne yapıp ettiğiyle değil, hayatımıza bugün tatbik edeceğimiz özellikleriyle ilgilenmeliyiz. Mevlana İslam’dan bağımsız biri gibi davranılıyor. Böyle bir ayrım yapılmamalı. O yeryüzüne gelmiş en büyük şair olabilir ancak yazdıklarından Allah’ı ve Peygamber’i çıkartırsanız ortada Mevlana kalmaz. Sufi olmadan Müslüman olabilirsiniz ama Müslüman olmadan Sufi olamazsınız.
İslam dünyası kaos içinde. İslam’ın barış dini olduğunu bilen alimlerin, gerçek İslami liderlerin öne çıkması gerekiyor. Yoksa boşlukları kötü niyetli kişiler doldurabiliyor. Çok fazla suistimal edilen bir alan. Türkiye diğer İslam ülkeleri kadar dahil olmuyor. Sağlık sektörü hakkında güzel bir örnek var. Büyük güç olarak bilinen Amerika’da, yoksul bir insan hasta olduğunda tedavi görecek bir yeri olmuyor. Türkiye ise İslam ülkesi olduğu için böyle bir sorun olmuyor, yoksul kişilerin tedavisi devlet tarafından karşılanıyor. Bu Türkiye’de bulunmaktan mutluyum.
Şeytan, Hz. Adem döneminden beri insanları kandırıyor. Kuran’da çok ibadet edin, çok yiyin, çok uyuyun gibi emirler yok. Sadece “Allah’ı çokça zikredin” deniyor. O’nu ne kadar az zikredersek arta kalan zamanlar yanlış kişilerle doldurulacaktır.
İslami sanatlar nedir? Önce bir tanım gerekiyor. Evet kaligrafi, hat, mimari vs sayılabilir ama güncel sanatlara da İslam yayılmalı. Tiyatro, resim, film alanlarında da bunun ne olduğunun tanımlanması gerekiyor. Müslümanlar tarafından vücuda getirilmiş İslami sanat vardır ve Müslüman olmayanların İslam’la ilgili sanatları vardır. Günümüzde İslami sanatlar teriminin gerçekten hem tanımlanmaya hem de keşfedilmeye ihtiyacı var.
Genç biri kimliğini oluştururken kendisine belli sorular sorar. Ne olmak istiyorum, neye inanıyorum... Bütün dinleri çalıştım, İslam’a çalışırken tasavvuf üzerinden okumalar yaptım. Kendi arayışımı tatmin edecek bir profil sundu. Gerisi yolda yürümek gibi devam etti. Hz. Muhammed’i ilk duyduğumda 20’li yaşlardaydım. O benim için Napolyon gibi bir tarihi karakterdi sadece. Talihim o ki, bana O’nu tanıtan kişi bir şeyhti. Peygamber neden dünyaya getirildi, bizim için ne ifade ediyor gibi soruları cevapladı. Muzaffer Efendi, kimliği benim için anlamlı kıldı. Ben Muzaffer Efendi sayesinde İslam’a, doğrudan doğruya Hz. Peygamber’e açılan kapıyı tasavvuf yolunu adımlayarak başladım.
Bazılarını tanıyorum bazılarını tanımıyorum. Amerika her zaman hareketlidir ancak 70’lerde Doğu’dan Batı’ya doğru yaşanan manevi hareketliliğin en yoğun olduğu zamandı. Zen ustaları geldi, yoga üstadları okul açtı, bir yanda hippi hareketleri... Müthiş bir manevi arayış vardı. Bunlarla irtibat halindeydim ve bu savrulma, tasavvufla tanıştıktan sonra durdu. Muzaffer Efendi beni tasavvufla tanıştırdı. Onun öğrencisi olan Safer Baba benim öğretmenim oldu. Ondan çok fazla hikaye ve menkıbe dinledik. Bir de Tosun Baba var tabii. Muzaffer Efendi’nin ilaçlarını almak için onunla dönüşümlü olarak Amerika’ya gidip geldik. 50 yıllık kadim bir dostluğumuz var. İslam’ı geniş çevrelere taşıyan zeki bir insandır.