Binlerce kişinin hayatını karartan hukuksuzluklar, 28 Şubat cuntacısının teslim aldığı yargı eliyle yapıldı. Yargı, o dönem görevini yerine getirmediği için cuntacılar planlarını uygulamaya koydu. Başörtüsü yasağına karşı eğitim hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle idare mahkemelerinde davalar açıldı. Yürütmenin durdurulması talepleri ret kararlarıyla sonuçlandı. Türkiye’nin farklı bölgelerindeki idare mahkemelerince verilen kararlarda, kopyala-yapıştır yöntemiyle hazırlanan aynı kelime ve cümleden oluşan gerekçeler, hukukun rafa kaldırıldığını ortaya koydu.
Bu süreçte az sayıda yargı mensubu, brifingleri değil, hukukun ve kanunların gereğini yerine getirdi. Bu hakimler ise meslekten atılma, uzak yerlere sürülme gibi yaptırımlarla karşı karşıya kaldı. Hakkında disiplin soruşturması açılan hakimin, eşinin başörtülü olması nedeniyle doğru ve tarafsız karar veremeyeceği, giyim tarzı nedeniyle çevrede olumsuz imaj oluşturdukları gibi skandal raporlar hazırlandı. Yargıya yapılan müdahaleden sonra oluşturulan yeni mahkemelerde, başörtüsü yasağına karşı açılan davalarda kararlar artık matbu hale geldi.
Adli yargıda da durum farksızdı. Darbe uygulamalarına karşı gösterilen demokratik tepkiler nedeniyle, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu”nu ihlal ettiği gerekçesiyle onbinlerce kişi hakkında kovuşturma yapıldı. MGK Sekreterliği’nin doğrudan Cumhuriyet Savcılarına gönderdikleri suç duyuruları çok kısa sürede kamu davasına dönüştürüldü. Bu süreçte cuntacı Tümg. Osman Özbek’in dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’a hakaretlerini görmezden gelen yargı, gazetedeki en küçük haberi bile ihbar kabul ederek resen dava açtı.
FETÖ anti demokratik yüzünü 28 Şubat sürecinde de teşhir etti. FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, Necmettin Erbakan’ı sert dille eleştirerek askeri müdahaleyi demokratik bulduğunu belirtti. 29 Mart 1997’de Samanyolu TV’de “Asker demokratik yollarla sorunların çözümünü istedi” diyen Gülen, 16 Nisan 1997’de Kanal D’ye verdiği röportajda ise askerlerin anayasanın kendilerine verdiği yetkiyi kullandığını söylemişti.
28 Şubat’ın ana aktörlerinden biri de medyaydı. Darbe sürecinde her türlü yayın organını ele geçiren ve kendi isteğine göre yayın yaptıran askeri vesayetçiler, gazete manşetlerine de el attı. Hemen her fırsatta irtica ve şeriat yaygarası yapan 28 Şubat medyası, postmodern darbe sürecinin fiili yaptırımcısıydı. Medya psikolojik harekatın parçası oldu.