Akademide İsrail tabusu

04:0010/10/2024, Perşembe
G: 10/10/2024, Perşembe
Yeni Şafak
Zekeriya Kurşun
Zekeriya Kurşun

Bir dönem gazetemizin yazarlarından olan tarihçi Prof. Zekeriya Kurşun ile Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi Genel Direktörü Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç Yeni Şafak 30. Yıl Konuşmaları’na konuk olan iki değerli isimdi.

Bir dönem gazetemizin yazarlarından olan Tarihçi-Profesör Zekeriya Kurşun, Yeni Şafak’ın Türk basın tarihinde çok önemli ve anlamlı bir yere sahip olduğunu vurgulayarak gazetenin içerisinde bulunmaktan büyük bir mutluluk duyduğunu ifade etti. Orta Doğu alanında yapmış olduğu çalışmalarla birçok kişi tarafından referans kabul edilen Kurşun, Filistin meselesini ele alarak, bu zulmün 7 Ekim itibarıyla başlamadığını anlattı.


DEZENFORMASYON BİLGİYLE GİDERİLİR

Kurşun, konuşmalarına “Filistinliler topraklarını sattı” iddialarına açıklık getirerek başladı. Filistin meselesiyle alakalı toplumda çok ciddi bilgi yetersizliği olduğunu söyleyen Kurşun, tamamen yanlış olan bu iddiaların cehalet, bilgi kirliliği ve başkasının diliyle konuşmaktan kaynaklı konular olduğunu ifade etti. Güney Afrika’nın girişimleriyle Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’e karşı açılan soykırım davasının hukuki bir devrim niteliğinde olduğunu belirten Prof. Kurşun, bu soykırım davasının yeni bir hukuk normu haline geleceğini söyledi. İsrail’in dünya genelinde empoze ettiği korku siyaseti akademisyenleri de vurdu. Birçok akademisyen belli sebeplerden kaynaklı Filistin meselesinin anlatıldığı konferanslara katılımcı olmadığına vurgu yapan Prof. Dr. Kurşun, İsrail’e karşı tavır alma meselesinde akademisyenlerin de tabularının olduğunu belirtti. Filistin konferanslarına akademisyenlerin katılmak istemediğini ifade eden Kurşun, “Harvard Ünivesitesi’nin rektörü sadece öğrencilerinin konuşmasına izin verdiği için kovuldu. Dolayısıyla akademisyenlerin de birkaç konuda tabusu var” şeklinde konuştu.


GAZZE’DE YOK EDİLEN VAKIFLAR KAYIT ALTINDA

İnkar üzerine kurulmuş yaygın anlayışı haritalarda gösterildiğine sözlerine ekleyen Kurşun, “O haritaların hiçbiri boş değil, Sultan 2. Abdülhamid’e kaçak göçmenler meselesi sorulduğunda ‘Buralar boş mekanlar değil ki göçmenleri buraya kabul edelim’ diyor. Geçen sene 7 Ekim’de Gazze sınırlarında saha incelemesi yaparak, oradaki halkın topraklarının nasıl gasp edildiğini yansıtacağımız bir çalışma ortaya koyduk. Bugün Gazze’de her biri yerinden edilmiş, 7 Ekim’den sonra tamamen yok edilmiş 50’ye yakın vakfın tescilli belgesini neşredeceğim” dedi. Filistinlilerin mülkiyet meselelerini ele alan elli ciltlik bir külliyat hazırladıklarını söyleyen Kurşun, “Bu külliyatın gün yüzü görmesi için çok uğraşmamız gerekiyordu. Öncelikli olarak Osmanlı Filistini Yer İsimleri Atlası’nı yayınladık. Aslında Filistin’in boş bir mekan olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü boş bir arazi gibi düşünülüyor ve paylaşılmak isteniyor. Önce haritalar üzerinde Filistin’i kaybettik. Dünyaya servis edilen haritalar renk ve rakamlardan oluşuyor. Siyonizmin meşhur bir sloganı vardı: ‘İnsansız topraklar, Yahudiler için vatan.’ Rusya’da bu propaganda yapılıp Filistin topraklarına göç ettiklerinde, orada insanların yaşadığını görüp şaşırdılar” ifadelerini kullandı.


HRİSTİYAN SİYONİZMİ İSRAİL'İ DESTEKLİYOR

Siyonizmin başarısının arkasında, kendilerini Hristiyan Siyonistler olarak tanımlayan evanjelistlerin varlığının olup olmadığı sorusunu cevaplayan Kurşun, Filistin’in Yahudiler için vatan olabilir düşüncesini geliştirenlerin Hristiyan Siyonistler olduğunu söyledi. Kurşun, şunları anlattı: “Bir Yahudi Siyonizmi bir de Hristiyan siyonizmi var. Batılı siyonizmin ilk bölücüleri Hristiyan Siyonistlerdir. Ve Filistin’in doğrudan doğruya Yahudiler için bir vatan olabilir düşüncesini geliştirenler Hristiyan Siyonistlerdir. Kenarda köşede bir tarikat gibi değerlendirilip saklandılar ama görüyoruz ki Hristiyan siyonizmi bütün gayretiyle siyonizmi destekliyor ki, bunun başında ABD’deki evanjelist gruplar geliyor.”


Irkçı siyonist rejimin yüzüne tüküren herkes benim kardeşimdir

Mahmud Erol Kılıç

30. Yıl Konuşma-ları’na konuk olan İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Genel Direktörü Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, gazetemiz çalışanlarıyla tecrübelerini paylaştı. Bir dönem Yeni Şafak’ta köşe yazarlığı da yapan Kılıç, bu yazılarını “Şafak Yazıları” adı altında iki ciltte yayınladı. Siyasal Bilgiler çıkışlı olan Kılıç, İngilizce, Arapça, Farsça ve Fransızca biliyor. Marmara Üniversitesinde hocalık yaparken TBMM tarafından İslam İşbirliği Teşkilatı’na Üye Ülkeler Parlamentolar Birliği (İSİPAB) Genel Sekreterliğine aday gösterildi. Bu süreçten sonra uluslararası diplomatik kimlik kazanan Kılıç, hem o günlere yönelik anılarını hem de uluslararası edindiği tecrübelerinden

bazılarını aktardı.


İSLAM DÜNYASINDA FİKRİ SEVİYE DÜŞTÜ

10 yıl yürüttüğü İslam Ülkeleri Parlamentolar Birliği Genel Sekreterliği görevini bitirdikten sonra Endonezya Büyükelçiliği de yapan Mahmud Erol Kılıç, 3 yıldır da IRCICA genel direktörlüğü görevini yürütüyor. Başta İslam ülkeleri olmak üzere sürekli sahada olduğunu belirten Kılıç, gözlemlerini şu şekilde aktardı: “İslam dünyasında maalesef fikri seviye çok düştü. Eskiden bazı Ortadoğu ülkelerinde İslamcı veya sol kökenli veyahut başka gruplardan, fikri ve kalemi güçlü düşünürler olurdu. Bazıları vefat etti, yerleri dolmadı, kimileri de özgürlük ortamını kaybettikleri için ülkelerini terk ettiler. Bastırılmış bir yapı var Ortadoğu’da. Gazze veya Filistin bile diyemiyorlar.”


GAZZE’NİN YANINDA DURAN HÜKMEN MÜSLÜMANDIR

İslam ülkelerinin aralarındaki bitmeyen çatışmalarıyla ilgili de konuşan Kılıç, bu savaşı uluslararası güçlerin körüklediğini dile getirerek şunları belirtti: “15 Temmuz öncesinde birden anti-Şia siteleri çoğalmaya başladı ülkemizde. Fetöcü olduğunu tahmin ettiğim bir sitede 50 sayfa civarında Şia’nın tarihini anlatan bir yazı vardı. Ama o kadar mufassal bir makale ki, bunu yazacak ayarda akademisyenleri olmadığını biliyordum. Şüphelendim. İngilizceye çevirip arattığımda Mosad’ın web sitesi çıktı karşıma. Oradan alarak tercüme etmişler. Çünkü İsrail’in, Sünni-Şii savaşını körüklemek üzere özel çalışmalar yaptığını biliyordum. İran’la problemim varsa ben aramda hallederim, sana ne, çık aramdan. Şu an Gazze halkının yanında duracak kim varsa, bırak Şia’yı bir Katolik, bir Protestan bir Budist bile olsa ben onları dahi hükmen Müslüman sayacak noktadayım. Şu an düşman o kadar net bir şekilde saldırıyor ki, uyanık olmak lazım. Irkçı siyonist rejimin yüzüne tüküren herkes benim kardeşimdir. Benim İslam anlayışım bu şekilde. Tabii sonra kendi aramızda otururuz, neden Müslüman olduğumu anlatırım. Hoşuna giderse belki Müslüman olur. Olmazsa olmaz. Neticede onun dini onun, benim dinim benim.”


HAT SANATLARI İHYA OLDU

Dünyada İslam sanatlarının hala önemsendiğini ve ilgi gördüğüne değinen Kılıç, İslam ülkelerindeki sanatın geldiği noktayı ise şu ifadelerle anlattı: “Ortaçağ’da belirli bir kültür seviyesine sahip sultanlar, emirler, krallar olduğu için geleneksel İslam sanatları çok güzel bir şekilde himaye edildi. Fakat yüzyılın başında yaşanan devrimlerle eskiye ait sanatlar da değersizleştirildi. Bizdeki devrimler kendi varoluşunu, eskiyi yıkmak üzerine inşa ettiği için duvardaki hat yazılarını bile kazıdı. Son 20 yıldır ise özellikle geleneksel sanatların önünü açıcı çok güzel çalışmalar gerçekleştirildi. O açıdan bazı sanat dallarında ülkemizde çok büyük bir ihya yaşanıyor ki bunun başında hat sanatımız geliyor.”


İslam eserleri müzeleri ortak platformu kuruluyor

Mahmud Erol Kılıç, 30. yıl konuşmalarında İslam Eserleri Müzelerini bir platformda bir araya getirmeye çabaladıklarının da müjdesini verdi.






#yeni şafak
#30.yıl
#mahmud erol kılıç
#zekeriya kurşun