Yeni Şafak’ın ilk yayın hayatına başlaması 10 Ekim 1994 yılında oldu. Şafak Tavkul’un tasarladığı logoyla çıkan gazetenin o dönemlik ömrü 2 buçuk ay sürdü. Daha sonra el değiştirip, 23 Ocak 1995 tarihinde “Türkiye’nin önü aydınlık” manşetiyle okuyucuyla buluşan Yeni Şafak, yayın hayatına yeniden merhaba dedi. 30. yıl vesilesiyle Yeni Şafak’ın ilk dönemine emek harcamış isimlerle konuştuk. Bunlardan biri o dönem gazetenin genel koordinatörlüğünü yapan Fatih Böhürler. Anılar çok taze olmasa bile, gazetenin kuruluşuyla ilgili bilgiler veren Böhürler, o dönemin basın dünyasına da ışık tuttu. Yeni Şafak ismini kimin önerdiği konusu ise şahitlerin anlatımına göre değişiyor. Böhürler’e göre gazete kurulma aşamasında askerde geçirdiği sürede, şafak sayarken, Yeni Şafak ismi doğdu.
Gazeteciliğe 1981 yılında başladım. Yeni Şafak gazetesini kurduğumuz ekiple uzun yıllar arkadaştık. Başka gazetelerde birlikte çalıştıklarımız vardı. Zakir Barutçu ile yıllarca Hürriyet’te çalıştık, Atilla Kızıltan çeşitli gazetelerde ekonomi gazeteciliği yapmıştı. Cemal Ragıp Derin karikatür çizerdi. Rahmetullah Karakaya da hem Hürriyet’te hem Günaydın’da çalışmıştı. Bu arkadaşlarla görüştük, ‘Keşke bizim doğru düzgün, bol fotoğraflı, renkli bir gazetemiz çıksa da insanımız okusa diye konuştuk. Çünkü o dönem gazeteler silme yazıydı. Sonra bu düşüncemizi Yakup Yöntem’e açtım. “Ben hallederim” dedi ve 1994 yılında gazeteyi çıkarmak için kolları sıvadık.
Hazırlıklar yapılırken kısa dönem için askere gitmiştim. O sırada gazetenin ismini düşünüyoruz. Askerde Ekrem Sever diye bir arkadaşım vardı, o sıralar turizm işleri yapıyordu. Askerde ‘şafak’ saymak çok meşhurdur. Oradaki ‘şafak’tan esinlendik. Ancak Şafak ismi daha önce kullanıldığı için alamadık. O dönem gazetelerin önüne ‘yeni-eski’ gibi ifadeler kullanılıyordu. Ekrem’in önerisiyle başına ‘yeni’ ifadesini ekleyerek ‘Yeni Şafak’ dedik. İsmi kendi aramızda tekrar ettik, baktık ki kulağa yerleşiyor, hoşumuza gitti. Böylece şafak sayarken Yeni Şafak doğdu. Dönünce yine son kararı vermek için konuşup tartıştık, hep birlikte Yeni Şafak olmasına karar verdik. Orada bulunanların her biri ismini ben koydum diyebiliyor tabii. Rahmetli Şafak Tavkul da logosunu yaptı.
Ne yapacağımızı biliyorduk. Normalde bir gazete çıkartırken, önceden prova baskı falan yapılır, dört beş ay geçer. Bizde öyle olmadı. Genel Yayın Yönetmeni Zakir Barutçu, birinci sayfayı çiziyordu. Manşete karar veriyorduk. Editörler hem sayfayı çiziyor hem de editörlüğünü yapıyordu o dönem. Birinci sayfa dışında dizgici çalışmıyordu. O günlerde dört saat filan uyuyordum, ama çok zevkli günlerdi. Cihat gibi bir şey yapıyorduk.
O dönem Hürriyet’te çalışan sayısı 1200 kişi kadardı. Biz yaklaşık 150 kişiyle gazeteyi çıkardık. Dışarıda çalışan 10-15 muhabirimiz vardı. Yurt dışına kimseyi gönderemiyorduk. Sonuçta gazeteyi bastık ve olabileceğini gösterdik. Ama o sırada beklediğimiz maddi imkân gelmedi. Benim babamın işinden 4 tane eldiven makinem vardı. Onları sattım, götürebileceğimiz kadar götürdük. Sonra kâğıt borcundan dolayı kâğıtçı arkadaşlara devredildi. Fakat benim de hissem olduğu halde satıştan haberim yoktu. Köşe yazılarımı devam ettirmemi istediler ama ben de kalmadım böyle bir durumda.
Dağıtımdan çok büyük darbe yedik. Bastığımız adede göre planlama yapıp veriyorduk doğal olarak. Fatih’te daha çok satar diye oraya beş yüz veya bin tane yazıp, Beşiktaş’ta o kadar satmaz, yüz tane verelim gibi bir liste yaptık. Bir de baktık ki Fatih’e yüz, Beşiktaş’a bin tane gitmiş. İstemedikleri gazete olursa dağıtımını farklı yapıyorlardı. Bize de aynı şeyi yaptılar. İtiraz ettiğimizde ise “Arkadaşlar yanlış girmiş, ama hemen değiştiremeyiz” dediler. Oradan bir gol yedik. O zaman dağıtım çok önemliydi çünkü. Satılmayınca gazeteler iade geliyordu.
Biz entelektüellere değil, halka hitap eden bir gazete yapmıştık. Entelektüelleri temel alırsak o zaman başka türlü çıkması lazımdı. Kısa süreli çıktığı için o dönem onların da değerlendirme imkânları çok olmadı.
Biz çalışanlarımızın açık veya kapalı olmasına bakmadık, profesyonellik istedik. Birkaç tane başörtülü muhabirimiz vardı. İçeride de başörtülü çalışanlarımız vardı.
Diyen oldu tabii de bizde çalışanlar onların eski arkadaşlarıydı. Çok da bir şey diyemediler.
Çok fazla açık saçık fotoğraf olmamasına dikkat ediyorduk. Gittiğimiz haberlere de dikkat ediyorduk, “gece kulübü, magazin haberleri” bizde yoktu mesela. İslami magazin vardı onların yerine. O dönem tesettür modası çıkmıştı, defile yapmıştı bir tesettür markası. Bu işi çalıştık. Bu şekilde yapılanların doğru olup olmadığını araştırıyorduk. O dönemin iyi magaziniydi bu.