Ankara’nın Ukrayna’nın NATO üyeliğine desteğini açıklaması ve yine aynı gün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Kırım-Tatar Türkleri lideri Mustafa Kırımlıoğlu ile görüşmesi Türkiye’nin sembolik olarak Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin yanlışlığına vurgu yapmasının yanında Kırım konusunda Türkiye’nin hala hassas olduğunun bir kez daha altını çizmek içindir.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin, 7-8 Temmuz 2023’te İstanbul’a yaptığı ziyareti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesini, Zelenski’nin yakın coğrafyasında birkaç ülkeye yaptığı resmi ziyaretin son halkası olması yanında; Wagner komutanı Yevgeni Prigojin’in çıkışı sonrası Rusya’daki gelişmeler ve bunun Ukrayna’daki savaşın gidişatıyla alakalı yeni bir durum değerlendirmesinin yapılmasına fırsat veren bir görüşme olarak okumak gerekir. Fakat yine de görüşme sonrası Erdoğan’ın yaptığı çeşitli açıklamalar, Türkiye’nin ince bir çizgide yeni politikalar üzerinden ilerlediğini gösteriyor. Peki bu yeni süreç nedir? Ziyaret ne anlama geliyor?
ÇOK BOYUTLU BİR ZİYARET
Her şeyden önce bu ziyaretin bu hafta yapılan NATO zirvesi öncesinde olması ziyaretin ikili değil çok boyutlu bir hamle olduğunu göstermektedir. Zelenski, İstanbul’a gelmeden önce Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’yı ziyaret ederek ilgili ülkelerin liderleriyle istişarelerde bulundu. Türkiye şu an NATO’nun gündemindeki iki temel konuda da en kilit oyuncu olup Ankara’nın pozisyonu veya önerileri ciddi ağırlık taşımaktadır.
Bu iki gündemden birincisi son günlerde çokça konuşulan İsveç’in NATO’ya üyeliği olup bu konu geçen yılın yaz ayından beri NATO’nun ana gündem maddelerinden birisidir. Özellikle Türkiye’nin onay vermek için İsveç’ten teröre verdiği desteği kesmesi noktasındaki ısrarı, talebi ve bir nevi bunu şart koşuşu bütün gözleri Türkiye’ye çevirtmiş durumda.
İkinci gündem maddesi ise en temelde Rusya konusunda NATO’nun ne yapıp yapmaması veya daha net bir ifadeyle Rusya’nın Ukrayna’yı işgali karşısında NATO’nun Ukrayna’ya desteğinin ne kadar kapsamlı, ne içerikte ve ne sıklıkla olacağı konusudur. Her ne kadar NATO üyeleri bireysel olarak Ukrayna’ya destek veriyor olsa da bu konunun NATO zirvesinde gayriresmi olarak değerlendirilmesi son derece doğaldır. Çünkü NATO ülkeleri, Avrupa güvenliğini yeniden tehdit eden Rusya ‘sorunu’ karşısında ne yapacağına hâlâ karar verebilmiş değildir. İşte Zelenski’nin Türkiye ziyareti işte ancak bu genel çerçeveden bakıldığı zaman hem zamanlaması hem de içerik açısından ayrı bir önem taşımaktadır.
KAMUOYUNUN TEPKİSİ YATIŞTIRILDI
Bu ziyarette 17 Temmuz’da süreci bitecek olan Tahıl Koridoru Anlaşması’nın geleceği en temel gündemlerden birisiydi. Rusya son dönemde bu anlaşmanın anlamını yitirdiğini vurgulayan açıklamalar yapmıştı. Bunun karşısında Ukrayna bu anlaşmanın devamından yana bir tavır koydu ve Zelenski bu konuda net bir açıklama yaptı. Erdoğan-Zelenski ikili görüşmesinden çıkan sürpriz konu ise beş Azov komutanının İstanbul’dan ayrılmalarına Türkiye’nin izin vermesi oldu. Bu Ukraynalı komutanlar Mariupol’de vatan savunması sırasında Ruslar tarafından yakalanmış ve tutukluların değişimi çerçevesinde savaş sonuna kadar Türkiye’de kalmaları şartıyla Türkiye’ye getirilmişlerdi. Her ne kadar bunların Ukrayna’ya dönmelerine Rus tarafı tepki gösterse de bu tür esir değişimlerinin genelde karşılıklı bilgi dahilinde veya bir şeyler karşılığında olduğu herkesin bildiği bir gerçektir. Dolayısıyla Rusların tepkisini, arkasında başka neler olduğunu bilmeyen iç kamuoyundaki potansiyel tepkiyi yatıştırmaya yönelik bir açıklama olarak okumak gerekir.
ANKARA’NIN KIRIM VURGUSU
Bu ziyaretle Rusya-Ukrayna Savaşı’nın geleceği konusunda etkin ana oyunculardan birisi olan Türkiye, NATO’da konuşulacak temel konulardan olan savaşın gidişatıyla alakalı Zelenski ile fikir alışverişinde bulunmuş ve savaşın bitirilmesi konusunda Türkiye’nin muhtelif rolü ve katkısı değerlendirilmiştir. Ayrıca Türkiye’nin Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne yönelik savaşın başından beri yaptığı vurgu ve en sonunda Ukrayna’nın NATO üyeliğini desteklediğini açıklaması aslında Ankara’nın savaşın başından beri Ukrayna’nın işgale uğramış bir ülke olarak haklılığına yapılmış bir vurgudur. Ankara, NATO’nun kuralları gereği zaten 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakı sonrasında Ukrayna’nın fiili olarak NATO üyeliğinin mümkün olmadığının farkındadır. Çünkü NATO’ya herhangi bir ülke ile sınır sorunu dolayısıyla fiili savaş halinde olan bir ülke üye olamaz. Ankara’nın bu gerçekliğe rağmen Ukrayna’nın NATO üyeliğine desteğini açıklaması ve yine aynı gün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Kırım-Tatar Türkleri lideri Mustafa Kırımlıoğlu ile görüşmesi Türkiye’nin sembolik olarak Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin yanlışlığına vurgu yapmasının yanında Kırım konusunda Türkiye’nin hâlâ hassas olduğunun bir kez daha altını çizmek içindir.
PUTİN’E SUNULAN ÇIKIŞ YOLU
Türkiye, Rusya’nın Ukrayna ile savaşında Putin’e çıkış yolu olarak hem ümit veren bir politika takip etmekte hem de ona karşı çıkan bir politika izlemektedir. Tahıl Koridoru Anlaşması’nın işlemesi ve barış görüşmelerine ev sahipliği yapma teklifi ile Türkiye, Putin’e bir çıkış yolu sunarken; Ukrayna’ya sembolik, askeri ve siyasi olarak verilen destek, Rusya’ya bir tür karşı çıkma ve onun yanlış yapmasına karşı bir vurgudur. Ankara’nın bu ince ayarlı politikası şu ana kadar başarılı olmuş olup önümüzdeki süreçte de aynı şekilde devam etmesi kuvvetle muhtemeldir.
Ziyareti anlamlı kılan diğer bir gelişme hiç şüphesiz geçen haftalarda Rusya’da yaşanan Wagner hadisesi olup bu konu asla küçük bir gelişme olarak görülmemelidir. Zelenski’nin Erdoğan ile görüşmesinde Rusya içinde yaşanan bu gelişmenin savaş alanına etkisinin ne olabileceği muhtemelen konuşulmuştur, ama Putin’in her geçen gün Ukrayna savaşı dolayısıyla sıkıştığı bir süreçte Rusya içerisindeki güç odaklarının “Putin”siz bir Rusya seçeneği üzerine çalışabileceklerini asla göz ardı etmemek gerekir. Wagner komutanı Yevgeni Prigojin’in Putin’e karşı çıkması ve Moskova’ya yürüyeceğini açık yüreklilikle ifade etmesini tek başına hareket eden cesur bir kişinin çıkışı olarak görmek yerine, Moskova’dan farklı odakların verdiği destekle bu hareketi yapan bir Wagner komutanı olarak görmek daha doğru bir okuma olur. Muhtemelen yaşanılan süreçte Putin’in o güç odakları ile nasıl bir anlaşmaya vardığı ve hangi tavizler karşısında Wagner komutanı Prigojin’in bu kalkışmasından vazgeçtiği ancak ileride ortaya çıkacaktır.
İşin özü, Wagner ile yaşanan gerilim sonrası Putin liderliğindeki Rusya öncesine göre daha zayıf hale gelmiş ve elit-içi güç kavgaların çıkabilme potansiyelini artırmıştır. Rusya’nın iç politikadaki bu zayıflığı Ukrayna’daki savaşı doğrudan etkileme potansiyeline sahip olup, Erdoğan-Zelenski görüşmesi de bu anlamda Türkiye’nin muhtemel politikalarını yeniden değerlendirmesine zemin hazırlamıştır. Bunun tam olarak ne olduğunu ise ancak NATO zirvesi sureci ve sonrasında göreebilceğiz.