
İsrail hapishanelerinde olanlar en ürpertici kâbuslarda gitgide büyüyen korku ve dehşet ivmesi gibi; acının üstel artışı olarak tanımlanabilir. Her an keyfi bir dayakla kolları bacakları kırılan insanların ah’ları demir kapılara çarpıp kalplere vuruyor.
Sednaya benzeri bir işkence üssü: Sde Teiman... İsrail’in, Filistinli esirlere akıl almaz işkenceler uyguladığı bir esir kampı ve bu kamp, İsrail’in vahşi, kanunsuz, mesnetsiz ‘sözde’ tutuklama eylemlerinin işkenceye evrildiği zulüm ağının sadece bir parçası. Siyonistlerin, işgal ettiği topraklarda insan avıyla işkence odalarına masumları doldurduğu onlarca “Sednaya” var. Burada yaşananlar en serin akılları iflasa sürükler, en gün görmemiş kalpleri dördüncü derece yanıklara duçar eder, en neşeli yüzleri dehşetli ölümlerin soğukluğunda renksiz ve ruhsuz bir tenhalığa hapseder. Dünya üzerinde Siyonist menşeli bu toplama kamplarının kapalı kapıları ardında, benzer acılar yankılanıyor. Sednaya’nın duvarlarına sinen zulüm isleri, Sde Teiman’da ve aynı işlevde kullanılan onlarca işkence merkezinde tekrar ediyor. Bu zulümhânelerin hantal duvarları ardında çığlıklar, haykırışlar ve bazen de tek bir ses titreşimine bile izin vermeyen sancılar aralıksız sürüp gidiyor.
BİR BAŞKA SEDNAYA
Bir asırlık abluka, işkence, baskı ve zulmün, göz bebeklerini kanatan bir soykırıma dönüşmesiyle, tenhada uzayıp giden acılar da ayyuka çıkıyor. Çünkü Suriye’deki Sednaya ve benzeri işkence merkezlerinin Filistin’de ve Filistin’in zalimlerce “İsrail” adı verilen işgal edilmiş topraklarında da uzantıları çok uzun yıllardır vardı. Batı insanı yüzünü Orta Doğu’ya çevirmezden evvel, buralarda işkencenin, acının ve yokluğun katrankarası yüzü her bir sokağa, her bir eve ve dahi yollara, kaldırımlara kadar sinmişti. 7 Ekim onurlu direnişi sağır kulakları yüksek desibelli çığlıklarla çınlatana dek; gidip de dönmeyen babaların, kaçırılan çocukların, zorla alıkonulan annelerin, genç kızların başına gelenler, ıssız bir kıyametin izbelerde tekrar edişinden başkası değildi.
DOKTOR EBU SAFİYA NEREDE?
İşte bu acıların şahikasında, Gazze’nin kalbinden çekip koparılan kahramanlardan biri Dr. Ebu Safiya. Bir insanî yardım doktoru. Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi’nin müdürüydü. Ateşe verilen bir hastanede, enkaz blokları arasında yaralılara, hastalara kadar yardıma koşuyordu. Bu -di’li geçmiş zaman, kana susamış azgın İsrail’in, önce hastaneleri sonra da doktorları yok edişinin şimdiki zamanı katleden barbarlığının tezahürü… Barbar IDF unsurları, yaralılara bir yara bandı bile bırakmamak için başlattığı insanlık dışı uygulamalarına bir yenisini daha ekledi. Ve bir terör örgütünün kanlı tüzüğünde yer alabilecek maddelerle; hastane bombalama, doktor ve gazeteci öldürme, çocuk parçalama, insan kaçırma gibi zelil eylem planlarını hayata geçirmeye hız kesmeden devam ediyor.
Ne yazık ki Gazze’de iyi olan ne vardıysa; hepsi bir geçmiş zaman ekiyle eksik gedik cümlelerin, ıssız paragrafların içine sıkıştırıldı. Gazze’de “yaşamak” eyleminin de bütün cümlelerde ancak özlenen uzak bir hayale dönüşmesi gibi… Yaşamak, yemek içmek, nefes almak ve bir çatı altında maaile yuvarlanıp gidebilmek gibi en alelade fiiller, Gazze’de kanlı savaş meydanlarında ağır bedeller ödeyerek kazanılması gereken ganimetler hükmünde. İsrail tarafından mesnetsiz tutuklanan binlerce masum Filistinli, Sde Teiman ve benzeri kamplarda esaret altında tutuluyor. Son günlerde bu zulüm odalarından kurtulup yeniden hayatı yudumlamaya çalışan esirlerden Muhammed El-Ramlawi ve Mustafa Hassouna’nın söylediklerine göre Dr. Hussam Ebu Safiya, Sde Teiman’daki esirler arasında… Ve vaziyeti hiç iyi değil. Bedeni bitkin, ruhunun gölgesi bile acının renginde…
ÇÜRÜK YARA KOKULU ZİNDANLAR
Necef çölündeki bu çürük yara kokulu zindanda, Ebu Safiya gibi nice Filistinli, Ölüm Meleği’nin müjdesini bekliyor. Çünkü burada yaşananlar, yaşamak tutkusunun insan ömrüne serpilen yaldızlarıyla oyalamıyor kalpleri. Burada öyle acılar ve sancılar, öyle mütemadi bir ritüelle bedenleri ve ruhları alevli mengeneler arasında sıkıştırıyor ki; insanı ancak ölümün felâhını özleten bir çağın ortasında bırakıyor. Bu zindanda esirler dövülmese, işkence ve tecavüze henüz uğrammış olsa dahi, aylarca zincirlere vurulan elleri ayakları onulmaz yaralar içinde kalıyor. Sonunda uzuvları kesilmesi gereken mahkûmlar, tıbbî malzeme yoksunluğunda, en meşakkatli yollarla ve ancak esir doktorlar tarafından ameliyatlara alınıyor. Kesilen uzuvların bıraktığı yara izleri ilaçsız, merhemsiz bir vaziyette çürümeye bırakılıyor. Dayaklardan işkencelerden bedenleri yaralar içinde kalanlar da aynıyla vaki… Bu zindandan kurtulan esirlerin tanımladığında göre Sde Teiman; çürük yara kokularıyla dolu bir kara zindan...
ZAMANIN RİTMİNDEN KOPARILIYORLAR
Çocukları fosfor bombalarıyla yakan, çatıları ailelerin başına yıkan, çay kokulu bahçeleri açık hava mezarlığına dönüştüren terör devletinden tutuklama/yargılama gibi hukukî işlemlerin, insanî bir boyutta gerçekleştirileceği düşüncesi; ancak ütopik bir hayal olabilirdi. Buradaki esirler neden tutuklandıklarını bilmiyor. Ekseri insanlara “Hamas üyesi” olma suçu(!) isnat ediliyor, bu bir Filistinlinin en tabii hakkı olsa da sıklıkla gerçeği yansıtmıyor. Ayrıca hiçbir suç isnadı delillendirilmiyor ve hiçbir tutuklu (esir) yargılanmıyor. Onlar sadece kaçırılıyor, hücrelere atılıyor ve sırası gelince ya öldürülüyor ya organları çalınıyor ya da uzayan işkence seanslarında aklını yitiriyor. Buradan kurtulanların birçoğu, bir daha tebessüm edemeyecek kadar zamanın ritminden koparılmış oluyor. Yaşadıkları ve şahit oldukları, hiçbir şetaretli zamanda silinemeyecek kadar elim.
MÜKERRER ÖLÜM SAHNELERİ
İsrail hapishane-lerinde insanî, vicdanî, hukukî hiçbir kavram yok! Burada olanlar en ürpertici kâbuslarda gitgide büyüyen korku ve dehşet ivmesi gibi; acının üstel artışı olarak tanımlanabilir. Her an keyfi bir dayakla kolları bacakları kırılan insanların ah’ları demir kapılara çarpıp kalplere vuruyor. Sistematik açlıktan bahsetmeye lüzum bile yok. Kimine ölmeyecek kadar verilen birkaç lokma, uzatmalı işkence periyotlarını firesiz sürdürebilmede şeytanî bir kurgudan başkası değil. Ve tabii mükerrer ölüm sahneleri de Sde Teiman’ın bir parçası… Acıdan ve açlıktan ölmeyen çok sayıda mahkûm, sonunda keyfekeder idam ediliyor.
Gazze’de yaşananlar artık sadece işgal, soykırım ve katliam gibi dehşet verici tariflere sığacak cinsten değil. Bütün zalimâne sıfatları, yüklemleri, isimleri, isimlerden derleme kimlikleri toplasak; İsrail’in Filistin’de yaptıklarını tekmil bir izaha kâfi gelmeyecek.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.