Leyla’nın Kardeşleri filminden bahsederken şu üç sahneyi konuşmak gerek: İlk sahne, kadınların son model ve pahalı arabadan inerek alışveriş merkezine girişleri, film kahramanlarının hayranlık ve şaşkınlıkla onları izlediği sahne; hem filmin en can alıcı sahnesi olmuş hem de gelir dağılımı adaletsizliğiyle oluşan derin sınıf farkını göstermesi bakımından İran sosyolojisinin bir özeti gibi. İkincisi; Leyla’nın babasına vurduğu tokat sahnesi. Bu sahne anaerkil bir kültüre sahip İran’da kadının konumunu göstermesi açısından önemli; oluşan yeni sınıfı vurgulaması, modern tartışmaları imlemesi ve son gelişen gösterilere göndermede bulunması açısından başarılı olmakla beraber İran hakikatini yansıtmaması açısından başarısızdır. Zira kadın her ne kadar ciddi bir farkla ön plandaysa da babasını tokatlayacak bir kadın henüz yoktur. Bu sahne daha çok muhalif İran okuması olup muhaliflerin beklenti ve temennisini ifade eder gibidir. Özellikle son dönemdeki sokak olaylarına gönderme yapmak amacıyla sonradan eklendiği izlenimi uyandırmakta… Üçüncü sahne ise doğum günü partisi için hazırlanmış babanın parti esnasında elinde sigarasıyla vefat ettiği sahnedir.
GÖÇ VURGUSU ÖNEMLİ
Genel olarak filmin gayet başarılı olduğunu, tam bir İran sosyolojisinin özeti olduğunu söylemek mümkün. İran sosyal hayatında sıklıkla karşılaşılan, gündelik hayatın sıradanlarından olan yalan, takiye, propaganda, algı kavramlarının net fotoğrafları verilmektedir. Halkın büyük çoğunluğu koyu bir çaresizlik, yoksulluk içindedir. Son derece zengin olan ülkenin kaynakları çok dar bir kesimin elindedir ve halka ulaşmamaktadır. Bu durumda göç/kaçış sıklıkla başvurulan bir imkân durumundadır. Bu göçler sonucunda bugün dünya genelinde çok büyük bir İran diasporası oluşmuştur. Bu yönüyle filmdeki göç vurgusu yerinde bir göndermedir. Hedef ülke olarak Amerika ve Kanada isminin anılması daha isabetli olurdu. Göç vurgusu aynı zamanda ülke sermayesinin yurtdışına kaçırılışına da dikkat çekiyor. Filmde anaerkil İran toplumunun bu özelliği çok vurgulanmış ve kadının İran’daki konumu başarılı bir şekilde ekrana yansıtılmıştır. Aynı zamanda katı bir ulus devlet olan İran’ın mazisine nasıl teslim olduğu, geçmişinde nasıl tutsak edildiği de başarılı bir şekilde yansıtılmıştır. Leyla karakterinin, yer yer abartılmış olsa da İran kadınının özeti bir karakter olduğunu söylemek mümkün.
Leyla’nın Kardeşleri filmi, İran sinemalarında hiçbir zaman gösterilmemiş ve gösterilmeyecek türde bir filmdir. Filmde müstakil bir İran yapımından ziyade bir ortak yapım veya bir Fransız yapımı havası sezilmekte ve oryantalist bakış açısı yoğun bir şekilde görülmektedir. Ancak bu oryantalist bakış açısının, İran sosyal doku okumasında yerinde bir okuma olduğunu da belirtmek gerekir. Kabul edelim etmeyelim İran budur ve böyledir.
Filmin anlatmaya çalıştığı; İran’ın son elli yılda yaşadığı yoğun gündeme baktığımızda karşımıza Şah’ın gidişi, ardından kimilerine göre bir darbeyle, kimilerine göre de bir devrimle Humeyni’nin gelişi, sonrasında devrimin kendi çocuklarını yemeye başlaması ve yeni darbelerin gerçekleşmesi… Nihayetinde Hamaney’in tahta oturuşu, devamında ortaya çıkan yeni arayışlar, itirazlar, protestolar, Hatemi ve Ahmedinejad dönemleri ve sonrasında yaşanan yeni göç dalgası, büyüyen ve umut bağlanan diaspora gibi başlıklar ön plana çıkmaktadır.
YOĞUN ORYANTALİST BAKIŞ
Filmdeki “Menuçehr” karakteri iyi kurgulanmış, tam bir ağazade fotoğrafı vermektedir. Yolsuzluk olaylarına karışan grup günahlarının, bir kişiye yüklenerek diğerlerinin yasal bir şekilde işin içinden sıyrılması ve bir süre sonra yurtdışında müreffeh bir hayat tarzıyla ortaya çıkması, yolsuzluklar sarmalı ve sermayenin yurtdışına kaçırılması, ülkenin batışının görülmesi ve kabul edilmesine rağmen tedbir yerine imaja öncelik verilmesi vurgusu önemlidir.
Filmdeki baba karakterinin Leyla tarafından suçüstü yakalanması, tapunun saklanması gibi mesajlar sosyal okuma olarak dikkat çekicidir ve toplumun vardığı noktayı göstermesi açısından önemli ancak İran’ı modern öncesi bir görüntüyle kodlaması oryantalist bir okuma abartısıdır.
Filmde verilmeye çalışılan mesajlardan biri de bütün olumsuzluklara, yaşanan her şeye rağmen doğum günü partisi ile “hayat devam eder” mesajıdır. Zira artık bütün o kurgu, devlet planlaması ve organizasyon iflas etmiştir. Ali Rıza’nın elindeki balon ve küçük kızın “yenildin amca” çığlığı ve amcanın bunu duymazdan gelişi başarılı bir imgelem sağlamıştır. Babanın elinde yarım kalmış sigaranın oğul Ali Rıza tarafından alınarak içildiği sahne, bir yönüyle miras intikalinin sembolizasyonu gibi görünmekle beraber aslında halkın direnç ve direngenliği ve vurdumduymaz bir şekilde hayata tutunma çabasını resmeder. İran ekonomisinin süreci ve ülkenin küresel ekonomi karşısındaki çaresizliği ise filme başarılı bir şekilde yansıtılmış.
Bu filmin, İran’da gösterim izni alamaması, İran sinemalarında gösterime girmemesi ama İran dışında çok ses getirmesi bu tarz filmlerin özellikle uluslararası kamuoyuna yönelik yapılmasıyla ilgili. Bir sinema hikayesi olarak son derece başarılı bir film olmakla beraber yoğun bir oryantalist bakış açısının hâkim olduğunu, yer yer mesaj verme kaygısının teknik zorlamalara vardığını belirtmek gerekir. Filmin abartı kısmı da zaten daha çok buralarda kendini göstermektedir. Haliyle İran dışındaki mevcut algı kendi bagajlarını da kullanarak bir takım zorlama yorumlarda, değerlendirmelerde bulunuyor denilebilir…