İsrail zalimliği barbarlığın da ötesinde…

04:0023/10/2023, понедельник
G: 23/10/2023, понедельник
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

İsrail tarafından açık bir soykırım faaliyeti yürütülürken BM başta olmak üzere dünyanın önde gelen kuruluşları aciz kalmıştır. Gazze’nin tek soluk borusu Refah Sınır Kapısı IDF tarafından sık sık bombalanmaktadır. Sınırın öte tarafında bekleyen yardım tırlarının Gazze’ye geçmesi için İsrail’in izin vermesini bekleyen Genel Sekreter Antonio Gutarres’in içine düştüğü durum BM mevcut yapısının çürüdüğünün açık bir kanıtı olmuştur.

Faruk Önalan / Yazar


israil asıllı sanatçı ve yazar Gilad Atzmon’un tarihe not düşen önemli bir bir sözü vardır: “İsrail zalimliği barbarlığın da ötesinde…” 1917 yılında Osmanlı askerlerinin çekilmesi ile İngiliz işgali altına giren Filistin için kâbus dolu yıllar henüz başlamaktaydı. İngiliz işgal güçlerinin de terör örgütü olarak tanımladığı yapılar 1948 yılında kurulan İsrail devletinin yönetimine getirilmişlerdi. Bir gün önce “terörist” olarak aranılan isimler ertesi gün “saygın politik şahsiyetler” oluvermişlerdi. Bunlardan öne çıkan ilk isim, İngilizlerin karargâhı pozisyonunda olan Kral David Oteli’ni bombalayan ve Deir Yasin Köyü katliamını gerçekleştirenlerden, Irgun terör örgütünün (Haganah terör örgütünden çıkma) lideri Menachem Begin sonraki yıllarda İsrail Başbakanı olarak görev yapmıştır. 1948 öncesi terörist olarak anılan isimlerin yer aldığı İsrail hükümeti bugün de Filistin topraklarında işgale ve katliamlara devam etmektedir.

SİSTEMATİK SOYKIRIM

Haziran 2007 yılından bugüne havadan, karadan ve denizden abluka altında tutulan, 2 milyon 3 yüz bin insanın yaşadığı Gazze Şeridi, dünyanın en büyük açık hava hapishanesi durumundadır. Gıdaya erişim, elektrik-su kısıtlamaları gibi birçok sorun ile 16 yıldır Gazze halkı büyük sıkıntılar çekmektedir. Ayrıca günler süren saldırılar İsrail zalimliğinin sınırı olmadığını göstermektedir. 2008 yılında “Dökme Kurşun Operasyonu”, 2012 yılında “Bulut Sütunu Operasyonu”, 2014 yılında “Koruyucu Hat Operasyonu”, 2022 yılında “Şafak Operasyonu” ve şu anki “Demir Kılıç Operasyonu” adları altında yürütülen saldırılarda çoğu bebek/çocuk ve kadın olmak üzere binlerce Filistinli hayatını kaybetmiş, on binlercesi de yaralanmıştır.

GAZETECİLİK ETİĞİ AYAKLAR ALTINDA

Son saldırı, Batılı siyasetçilerin ve ana akım medya organlarının iki yüzlü tavrını bir kez daha ortaya koymaktadır. Ukrayna savaşında Rusya için kullanılan savaş suçları tanımlamasının daha fazlasını gerçekleştiren İsrail, “kendini savunma hakkı vardır” denilerek meşrulaştırılmaktadır. En küçük şüphe bıraktırmayacak şekilde, İsrail Ordusu (IDF) tarafından gerçekleştirildiği açık olan, El-Ahli Hastanesi’nin bombalanması vahşeti dahi perdelenmeye çalışılmaktadır. Bu süreçte “hastaneyi vuran füze Gazze’den atıldı”, “Hamas 40 bebeğin kafasını kesti”, “hamile bir kadın Hamas tarafından işkenceye uğrayarak öldürüldü” şeklindeki yalan haberlerle büyük bir dezenformasyon faaliyeti yürütülmüştür.

BM, TEL-AVİV’İN AĞZINA BAKIYOR

10 milyon nüfusa sahip olan İsrail tarafından açık bir soykırım faaliyeti yürütülürken Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere dünyanın önde gelen kuruluşları aciz kalmıştır. Gazze’nin tek soluk borusu Mısır’a açılan Refah kapısı da IDF tarafından sık sık bombalanmaktadır. Sınırın öte tarafında bekleyen yardım tırlarının özellikle son iki haftada büyük sıkıntı içinde olan Gazze halkına ulaştırılması engellenmektedir. Mısır tarafında tırların geçmesi için İsrail’in izin vermesini bekleyen Genel Sekreter Antonio Gutarres’in içine düştüğü durum BM mevcut yapısının çürüdüğünün açık bir kanıtı olmuştur. Yapılan görüşmeler sonrasında ilk etapta sadece 20 tırın geçişine izin verilmesi utanç vericidir.

FİLİSTİNLİLERİ SİNA ÇÖLÜ’NE SÜRME PLANI

Diğer yandan, ABD’nin planı dahilinde birleşik Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması ve Sina Yarımadası’nda bir Filistin devletinin kurulması tasarlanmıştır. Bu projeyi perde gerisinde yürüten önemli isimlerden biri ise Beyaz Saray yönetiminin Orta Doğu ve Kuzey Afrika Direktörü Brett McGurk’tür. Bu noktada dikkat çekici gelişmeler yaşanmış, Sina bölgesinin Mısır’dan koparılması için bir dönem DEAŞ saldırılarında artış gözlemlenmiştir. Fırat Kalkanı Harekâtı icra edilirken El-Bab’dan sonraki hedef Münbiç ve Rakka olarak belirlenmiştir. Ancak daha öncesinden ABD devreye girerek anlaşma karşılığında DEAŞ’lı teröristleri bölgeden çıkarmış buralara PKK/YPG terör unsurlarını yerleştirmiştir. ABD kontrolünde otobüslere bindirilen DEAŞ’lı teröristlerin birçoğu gizli bir operasyonla Sina Yarımadası’na taşınmıştır. Daha önce bu bölgede kurdurulan Ensar Beytu’l Makdis’in 2014 yılında DEAŞ’a biat ettiğini yeniden hatırlamakta fayda vardır. 2017 yılında dönemin İsrail Savunma Bakanı Moshe Yalon’un, “DEAŞ’ın bulunduğu noktalardan saldırı yapıldığında DEAŞ hemen İsrail’den özür diledi” açıklaması önemlidir. Bakan Yalon başka bir açıklamasında DEAŞ’ın İsrail çıkarları için bir tehdit unsuru olmadığını beyan etmiştir. Sonuç olarak, bugün yoğun bir şekilde dillendirilen Gazze halkını Sina Çölü’ne gönderme söylemleri temelsiz değildir. Asıl amaçlardan biri Gazze açıklarındaki doğal gaz/petrol rezervlerine hâkim olmak ve çatışmalardan dolayı işlevsiz hale gelen Tamar gaz sahasını yeniden faaliyete geçirmektir.

TARİHİ BİR DÖNEMEÇTEYİZ

Ankara ilk günden bu yana ateşkesi, dolayısıyla ablukanın kaldırılmasını sağlamak, karşılıklı esir takaslarının oluşturacağı olumlu havada adil bir barışı tesis etmek için yoğun bir diplomasi trafiği yürütmektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilgili ülke liderleriyle yaptığı görüşmelerin yanı sıra Dışişleri bakanı Hakan Fidan da önemli ziyaretlerde bulunmuştur. Fidan, Kahire’de düzenlenen Gazze’deki gelişmeler, Filistin davasının geleceği ve barış süreci konulu Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde önemli mesajlar vermiştir. Bu kapsamda; “Tarihi bir dönemeçteyiz. Filistinlilerin acılarının devam etmesine asla izin vermeyeceğiz” çıkışı dikkat çekicidir. Türkiye barışa giden yolun iki devletli çözümden geçtiğini her fırsatta vurgulamaktadır. Bunun yolu da 1967 sınırları çerçevesinde başkenti Kudüs olan egemen bir Filistin Devleti’nin kurulmasıyla mümkündür. Diğer yandan barışın tesis edilmesiyle hem İsrail gazı daha uygun şekilde Avrupa’ya ulaştırılacak hem de Gazze açıklarında çıkarılacak rezervlerle Filistin halkının refah düzeyi yükselecektir.

Hülasa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllardır başta BM Genel Kurulu olmak üzere her platformda dile getirdiği “Dünya beşten büyüktür” haykırışının ne kadar haklı bir söylem olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Dünyanın kaderinin beş ülkenin iki dudağının arasından çıkacak kararlara bırakılması İsrail’i her seferinde daha da şımartmakta, işgal politikalarında sınır tanımamasına neden olmaktadır.



#Filistin
#İsrail
#Soykırım