Beyaz Saray, adeta şok üstüne şok yaşıyor. Çin’in pandemi sürecinde bozulan imajını toparlamaya yönelik barış ve diplomasi mesajları üzerine politika inşa ettiği görülüyor. Çin, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sona erdirilmesine yönelik sunduğu önerileri ve Suudi Arabistan-İran gerilimini bitirme konusundaki girişimleriyle ABD’ye meydan okuma sürecinde stratejik ve sistematik adımlar atıyor.
Körfez ülkeleri arasındaki ilişkiler yeni bir şekillenmeye gidiyor. Bu şekillenmede Körfez’deki rekabet kadar büyük güçler arasındaki rekabetin izleri de artık belirginleşti. Daha önceleri bölgede bu tarz değişim süreçlerinde ABD’nin belirleyici aktör olduğu gözleniyordu ancak şimdi yeni bir aktör sürece müdahil; Çin. Yeni şekillenmede bölgesel olarak Suudi Arabistan-BAE rekabetinin tırmanışta olduğu denkleme dünya siyasetinde yaşanan ABD-Çin rekabetinin de izlerinin düştüğü görülüyor. Pekala gelişen yeni süreçte dünyada kim nasıl konum alıyor ve Suudi Arabistan-BAE rekabeti, ABD-Çin ve İsrail-İran rekabetlerinden nasıl etkileniyor?
RİYAD, WASHINGTON İLE İLİŞKİLERİNİ SORGULUYOR
Suudi Arabistan’da Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın siyaset sahnesinde kendini göstermeye başladığı süreç, ABD Başkanı Trump’ın göreve gelmesiyle eş zamanlı olarak gelişti. Bu süreçte, Suudi Arabistan’ın dış politikası genç Prens Selman’ın bölgede Muhammed bin Zayed ve küresel düzeyde Kushner yani Trump ile kurduğu ilişkilerden belirgin şekilde etkilendi. Trump ile görüşen ilk Arap lider Muhammed bin Selman olmuştu. Hakeza, Trump bölgeye ilk ziyaretini Riyad’a gerçekleştirmişti. Bu yakınlaşma Muhammed bin Zayed ve Netanyahu’nun aracılığıyla olmuş ve Suudi Arabistan’ın ABD, İsrail ve BAE ile iş birliği süreci bu aktörler üzerinden ilerleme sağlamıştı. Bu süreçte Suudi Arabistan, bölgede İsrail ve BAE ile yakınlaşırken; Katar, Türkiye ve İran ile gerilimi tırmandırmıştı. Hatta bölgede Lübnan’dan Ürdün’e Suudi Arabistan’ın aktif rol aldığı gerilim dolu gelişmeler yaşandı.
Bu denklemde Suudi Arabistan’ın temel beklentileri Körfez’de liderlik rolünü sürdürmek, İran’ı baskılamak ve İsrail ile geliştirdiği ilişkilerin karşılığında Muhammed bin Selman’ın Suudi yönetimindeki ilerleyişini sürdürmek olarak tezahür etmişti. Ancak sonuçları bakımından yaşanan süreçten en az karlı çıkan hatta beklentileri büyük ölçüde karşılanmayan aktör Suudi Arabistan oldu. Suudi Arabistan, Yemen ve İran konularında beklediği ilerlemeyi kaydedememiş ve Muhammed bin Selman iç siyasette büyük ölçüde hedeflerine ulaşsa da Suudi dış politikası bakımından İsrail ile ilişkilerden de umduğu sonuçları elde edememişti. Ayrıca bu dönemde Trump’ın, Suudi Arabistan’ı ABD’nin para kasası olarak görmesi de Suudi yönetimini rahatsız eden diğer bir gelişme oldu. ABD’de göreve gelen yeni Başkan Biden da Suudi karşıtı bir tavır takınınca Suudi yönetimi politika değişikliğine gitmeye yöneldi. Bu esnada, BAE ile ilişkiler zayıflarken Katar ile yeniden uzlaşı sağlandı. Türkiye ile buzlar erimeye başladı ve İran ile müzakere zemini arandı. Yani bir bakıma bir önceki politikanın tam tersi bir süreç gelişmeye başladı. Suudi yönetimi bugün kuruluşundan bu yana güvenlik ve petrol merkezli sıkı ilişkiler geliştirdiği ABD ile ilişkilerini yeniden sorguluyor. Esasen bu sorgulama, Suudi dış politika tarihinde az rastlanan bir durumdur. Filistin Meselesi, 1973 Petrol Ambargosu ve 11 Eylül olaylarında çeşitli sınamalar geçiren ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde yeni bir sınama sürecinin başladığı görülüyor. Diğer bir ifadeyle Suudi Arabistan, tarihinde ender görülen ABD’ye meydan okuma süreçlerinden birini yaşıyor.
ORTADOĞU’DA YENİ AKTÖR: ÇİN
Bu anlamda son aylarda yaşanan gelişmeler, Suudi Arabistan’ın dış politikada ABD etkisini kırmaya yönelik tutumunu belirginleştirdi. Öncelikle geçtiğimiz aylarda Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Suudi Arabistan’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret sürecinde Körfez ülkeleri-Çin ve Arap Ülkeleri-Çin zirveleri düzenlendi. Verilen fotoğraflar ve mesajlar, adeta Çin’in Ortadoğu’daki varlığını tescilleyen son adım niteliğindeydi. Bu ziyarette Çin ile Suudi Arabistan arasında 34 anlaşma imzalandı. Yapılan anlaşmaların içeriğine bakıldığında, Suudi Arabistan’ın ARAMCO ve SABIC şirketleri ile Çin’in petro-kimya şirketi SINOPEC arasında, petro-kimya kompleksi geliştirilmesi dahil pek çok anlaşma imzalandığı görüldü. Çin-Suudi Arabistan ilişkilerinin geç başlasa da hızla ilerleyen tarihi gelişimi ve Çin’in Arap ülkeleri ile artan ticaret hacmi dünyada yaşanan jeopolitik değişimin de bir yansıması adeta.
Ayrıca Cinping düzenlenen zirvelerde petrol ticaretinde Yuan kullanma çağrısı yaptı. Çin’in Suudi Arabistan ziyaretinde verdiği mesajlar sonrası en zor konu ise İran-Suudi Arabistan arasında nasıl denge kuracağı idi. Çin’in arabuluculuğunda gerçekleşen Suudi Arabistan-İran ilişkilerini normalleştirme konusunda varılan mutabakat, bölgede Çin’i bekleyen en büyük sorunlardan birinin şimdilik ortadan kalkması anlamına geliyordu. ABD’ye rağmen Suudi Arabistan’ın İran ile Çin aracılığıyla uzlaşması bir bakıma bu üç ülkenin ABD’ye meydan okuması olarak okundu. Suudi Arabistan’ın öne çıktığı OPEC’in petrol üretimini azaltma kararı ise ABD’ye meydan okuma sürecini perçinleyen bir gelişme.
ESKİ DOSTLAR RAKİP OLDU
İsrail ile normalleşme ve sözde Yüzyılın Anlaşması süreçlerinin destekçileri ve planlayıcılarından olan BAE, İsrail politikası konusunda önce kendi politikasını sürdürmekte kararlı bir tavır takındı. İsrail ile yeni anlaşmalar imzaladı ancak Suudi Arabistan’ın attığı adımlar, BAE’nin İsrail politikalarını sürdürmesine engel olacak nitelikteydi. Yaşanan bu süreçte Suudi Arabistan-BAE rekabeti tırmandı.
Tırmanan rekabet siyasi toplantılarda gün yüzüne çıktı. BAE’nin Abu Dabi şehrinde bazı Arap liderleri “Kardeşlik Buluşması” adı altında bir araya geldi. BAE Devlet Başkanı Zayed’in ev sahipliğini yaptığı toplantıya Katar Emiri Temim, Bahreyn Kralı Hamed, Mısır Devlet Başkanı Sisi, Ürdün Kralı Abdullah ve Umman Kralı Heysem katıldı. Bu görüşme Arap dünyasında yaşanan rekabetlere işaret ediyordu adeta. Çünkü toplantıda Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinden Suudi Arabistan ve Kuveyt’ten katılım olmadığı gözlemlenirken; KİK dışından Mısır ve Ürdün’ün liderler düzeyinde temsil edildiği görüldü. Toplantıdaki bu tablo, bölgesel ve küresel düzeyde yaşanan rekabetin bariz bir göstergesi oldu.
BAE açısından Suudi Arabistan’ı karşısına alan ve Kuveyt’in ise uzun süredir sürdürdüğü pozisyonunu koruyarak tarafsız kalmayı tercih ettiği bir sonuç belirdi. Biden göreve geldiğinden bugüne, Ortadoğu’da Ürdün’ü öne çıkardı ve tabii ki Abu Dabi’deki buluşmada Ürdün de vardı. Son dönemde ABD-Suudi gerilimi özellikle petrol fiyatlarında yaşanan anlaşmazlıkta bariz şekilde görüldü. Biden’ın önce net şekilde Suudi Arabistan karşıtı tavır alması ve akabinde Ortadoğu ziyareti kapsamındaki Riyad ziyareti de aradaki buzları eritmeye yetmedi.
Katar ise dış politikada alternatif güç merkezleri ile iyi ilişkiler içinde olma politikasının verdiği özgüvenle baskıya maruz bırakılarak yalnızlaştırılmaya çalışılsa da yoluna devam etme tecrübesiyle bu süreci şimdilik dengeli bir şekilde izliyor. Hasılı, Körfez içi rekabetin aktörleri değişti. BAE ise bir bakıma Suudi Arabistan ile ayrışan, İsrail ile yakınlaşmayı ve Katar ile mesafeyi sürdüren yeni bir politika sürecine girdi.
MOSKOVA, PEKİN’İN KANATLARI ALTINDA
Pandeminin başlamasıyla Çin’in dünyada artan nüfuzuna büyük bir darbe vuruldu. Tedarik zincirlerinde Çin’e bağımlılık konusunda alternatifler üretildi. AB, Çin ile ilişkilerinde sorgulamayı arttırarak Çin’den yüzünü çevirmeye başladı. Dünyada Çin’e olan güvensizlik arttı. Ukrayna Savaşı ile genel beklentiler, Çin’in ABD’ye karşı Rusya ile ilişkileri geliştireceğine işaret etse de ilk etapta bu net şekilde gözlenmedi.
Bugüne gelindiğinde ise Çin’in Rusya’yı çok da düşünmeden yoluna devam etme arayışında olduğu gözleniyor. Çin, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sürecinde açık taraf olacak bir yaklaşımdan uzak durmaya çalıştı. Dahası Rusya’nın savaşı ileri safhalara taşıması ve nükleer silahları kullanması gibi konularda da Rusya’ya yeşil ışık yakmadı. Ayrıca Çin, Kuzey Koridoru’na alternatif üretmeye başladığı gibi, petrol ve gaz alımı konusunda ve pazarlara ulaşmada da alternatiflere yöneldi. Yani Ukrayna’daki savaş Çin-Rusya iş birliği açısından Çin’in elini güçlendirdi. RAND, Ukrayna’daki savaş sürecinde Çin’in birçok Afrika ülkesine silah satışında Rusya ile arasındaki farkı kapattığını belirtiyor. Ukrayna’daki savaş sürerken Çin’in Afrika’da savunma ilişkileri genişliyor. Bu tablo da Rusya’nın pazar payını düşürüp Çin’e alan açıyor. Bu şartlarda, Ukrayna’daki savaşla meşgul olan ve enerji kaybeden Rusya’nın Çin’in kanatları altında mücadele etmekten başka şansı kalmadı.
Diğer taraftan Çin kendisine karşı oluşan güvensizliği ve Ukrayna Savaşı’nda karşılaştığı belirsizlik ve zorlukları aşma konusunda son aylarda hızlı adımlar atmaya başladı. Türkmenistan’la ilişkilerde Kapsamlı Stratejik Ortaklık, Afganistan’la 25 yıllık petrol anlaşması ve Suudi Arabistan’la kapsamlı anlaşmalar imzaladı. Çin’in son yıllardaki hızlı ilerleyişinin hemen akabinde pandemiyle hızla durgunlaştığı, Ukrayna Savaşı ile belirsizliklerin artışıyla yeni bir kırılma yaşadığı ve son olarak da yaptığı anlaşma ve girişimlerle bu kırılmayı aşmaya çalıştığı görülüyor.
Öyle anlaşılıyor ki Çin, özelikle casus ya da her ne amaçla kullanılıyor olursa olsun havadaki balonlarının ABD tarafından patlatılmasının da etkisiyle rotasını netleştirdi. Şu anki tabloda Rus-Çin iş birliği daha mümkün görünüyor. Çünkü ABD tehdidi daha belirgin hale geldi. Suudi Arabistan ve İran rekabeti arasında kalarak nüfuz kazanmakta zorlanacak olan Çin, bu rekabeti sona erdirme girişimiyle kendi önünü açmış oldu. Tahran-Riyad arasındaki anlaşma Suudi Arabistan için büyük bir sınama, Çin için büyük bir meydan okuma. Bu anlaşma ile Çin, Körfez’de büyük güç rolünü perçinleyerek uluslararası sistemde çok kutupluluk arzusunu daha somut hale getirdi. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sona ermesi için de bazı önerilerde bulunan Çin, uzlaşma sağlayan büyük güç olarak imaj tazelemeye çalışıyor.
BEYAZ SARAY’IN SESSİZLİĞİ
Bu süreçte Beyaz Saray, adeta şok üstüne şok yaşıyor. Çin’in pandemi sürecinde bozulan imajını toparlamaya yönelik barış ve diplomasi mesajları üzerine politika inşa ettiği görülüyor. Çin, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sona erdirilmesine yönelik sunduğu önerileri ve Suudi Arabistan-İran gerilimini bitirme konusundaki girişimleriyle ABD’ye meydan okuma sürecinde stratejik ve sistematik adımlar atıyor.
ABD’nin müdahil olduğu ancak senelerce çözüm üretmekten çok İsrail yanlısı bir tavır almayı benimsediği Filistin meselesinde Çin Devlet Başkanı Şi, Çin’e bölgede büyük alan açabilecek bir çıkış yaptı. Filistin’in BM üyeliğine destek veren Şi, başkenti Doğu Kudüs olan ve 1967 öncesi sınırlara dayanan bir Filistin Devleti’ni desteklediğini açıkladı. Bu açıklamanın Çin-Arap zirvesi döneminde Suudi Arabistan’da yapılması ise Suudi Arabistan’ın İsrail politikasındaki değişikliğe işaret ediyor.
Diğer taraftan Çin, Ağustos ayında düzenlenecek BRICS zirvesinde ortak para birimine geçiş sürecini başlatacağını duyurdu. Benzer şekilde Çin, Fransa’ya yaptığı sevkiyatta Yuan ile LNG alışverişini gerçekleştirdi. Geçtiğimiz günlerde Malezya Başbakanı Enver İbrahim’in Çin ziyareti sonrası Malezya olarak yatırımlarda ABD dolarına bağımlı kalmak için hiçbir nedenimiz yok açıklaması da dünyada Çin’in ABD doları karşısında takındığı tavır konusunda cephe genişletebileceğini gösteriyor.
Dahası Türkmenistan’dan Afganistan’a, Arjantin’den Afrika’ya kurduğu ilişkiler ağı ve yaptığı anlaşmalar ile ABD’nin dünyadaki nüfuzuna açıkça meydan okuyan bir Çin politikası beliriyor. Diğer taraftan ise dünya için Çin tehdidi büyüyor! Çin, ABD’ye karşı tüm kartlarını açtı ve açık oynamaya başladı. Körfez’de petro-diplomasiye, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda barış ve diplomasiye, BRICS’te ABD’nin ekonomik hegemonyasına son vermeye, Rusya-İran’la ortak tatbikatlarla askeri mesaj vermeye yönelik adımlar atıyor!
Ancak henüz Amerika, Çin’in attığı adımlara karşı hamlelerini yapmadı. ABD’nin Suudi Arabistan’ın attığı adımlara sessizliği ise alışılmışın dışında. Bu durum, önümüzdeki günlerde Körfez’de çok hareketli gelişmelerin yaşanmasına neden olabilir. ABD-Çin rekabetinin kızışması Türkiye, Suudi Arabistan gibi ülkelerin iyi denge kurması halinde çıkarlarını maksimize etmesini sağlayabilir. ABD, özellikle Suriye’deki varlığı konusunda kendisini zor günlerin beklediğinin farkında olarak kerhen de olsa Türkiye ile yakınlaşmak zorunda kalabilir.