Suriye’deki pek çok Alevi, Baas’ın yarattığı vahşetten sorumlu olmadığını ve yeni yönetime olan güvenini ifade etmesine rağmen; Türkiye’deki Siyasi Aleviciler seçici bir katliam algısının esiri yapmak, Baas işbirlikçisi sol örgütlerin mezesi haline getirmek ve kendi kuyruk acılarını biraz olsun geçirebilmek için Aleviler üzerinden iç karışıklık çıkarmayı hedefliyorlar.
Üzerinden 2 seneden fazla zaman geçti. Yine bu sayfada “Şair Adonis’e Açık Mektup” isimli bir yazı yazmıştım. Bu yazı Arapçaya da tercüme edilmiş, Arap dünyasındaki kıymetli hocalarımdan destek görmüştü. İçlerinde çok sayıda önemli yazar ve şair olan bu isimlerin içinde öyle birisi vardı ki, asla unutamam: Muhammed Abdullah el Ahmed. Suriye’nin önde gelen Alevi yazarlarından birisiydi ve açık mektubumu okuduktan sonra uzunca bir yazı kaleme almıştı. Gerçekten çok etkileyici ifadelerle dolu yazısının son satırlarında şöyle söylüyordu:
Oysa mazlum insanları sevmekten daha büyük bir ödül ve onur olabilir mi? Halepli, İdlibli, Hamalı ya da Şamlı mazlumları?
BABA-OĞUL KATİL BİR AZINLIK YARATMAYA ÇALIŞTI
Hafız Esad, 1971 senesinde darbeyle başa geçmesinin ardından, ağırlıklı olarak Suriye’nin Akdeniz kıyısında yani Lazkiye ve Tartus illerinde yaşayan Alevilerin, ordu ve siyasette yükselmesinin önünü açmak için elinden gelen her şeyi yapmıştı. İktidara geldiği ilk andan itibaren mezhepler arasında bir fark gözetmediği algısını yaratmak istediyse de, özellikle istihbarat gibi kritik görevlere atama yaparken daima Alevilere öncelik vermişti. Orduda ise, Harp Okulu’ndan arkadaşı olan bazı Sünni komutanların yanı sıra çok sayıda Alevi komutan, üst düzey görevlere atanmıştı. Zira Hafız Esad, yaklaşık 3 milyon nüfusa sahip olan ve toplumun yüzde 10’luk kesimini teşkil eden Suriye Alevilerini, iktidarını garanti altına almasını sağlayacak bir tür aparat haline getirmeyi hedeflemişti. Eğer Suriye Alevilerinin zihnine, kaderlerinin tamamen Esad ailesinin kaderiyle bağlantılı olduğunu yerleştirebilirse, elinde büyük bir koz tutacaktı.
2000 senesindeki ölümden sonra başa geçen oğlu Beşar da, babasından aldığı bu geleneği devam ettirmeye kararlıydı. Mevcut rejimin yıkılmasının, Suriye’deki bütün Aleviler için vahim sonuçlar doğuracağı algısını sürekli canlı tutmaya çalışıyordu. Kendi başlarına hareket etme hakkı tanınmayan Aleviler, Esad ailesinin şahsında cisimleşen bir Nusayri çetesinin liderliğine mahkûm bırakılıyorlardı yani… İktidarını sürdürmek için gözünü kırpmadan her türlü vahşete imza atabilen, yüzbinlerce insanı en ağır işkencelerden geçiren ve canlı canlı yerin bilmem kaç kat altındaki hapishanelere gömen bu rejimin Alevilere biçtiği rol, onları katil bir azınlık haline getirebilmekti.
ALEVİ MUHALİFLER: NAHL EL-SAHEL
Sadece Sünni çoğunluğun hayatını mahvetmekle kalmamışlar, aynı zamanda Alevilerin hayatlarıyla da oynamışlardı. Özellikle 2011’den sonra, rejim karşıtı olduklarından şüphelenilen pek çok Alevi de, ciddi baskılara maruz kalmış ya da öldürülmüştü. Zira Alevi muhalif hareketinin güçlenmesinin, kendileri için çok büyük bir tehlike oluşturacağına inanıyorlardı.
Açık mektubuma karşılık veren Muhammed Abdullah el Ahmed de, Nusayri çetesi tarafından tehlikeli görülen Alevilerdendi. Ancak rejimin, büyük bir zulme imza attığını ve Alevileri de bu zulme ortak etmek isteyerek, onları uçurumun eşiğine getirdiğini söyleyen başkaları da vardı elbette. İlki 2011 senesinin Mart ayının sonunda Baniyas şehrinde, ardından Saliba mahallesi ve Lazkiye’nin güney mahallelerinde ve ardından Lazkiye’nin kuzey kırsalında olmak üzere rejim karşıtı gösteriler gerçekleşmişti. Ayrıca Tartus’ta da rejimin devrilmesi çağrısında bulunan gösteriler düzenlenmiş ve gösterilere onlarca Alevi de katılmıştı.
Alevi aktivistler, Suriye kıyılarında devrimci örgütler kurmak için çok sayıda girişimde bulunmuş ve bu girişimler ciddi şekilde takip edilmişti. Suriye Devrimi başladıktan bir süre sonra, 2012 senesinin Ağustos ayında, Alevilerin yoğun olarak yaşadığı kıyı kesimlerinde kurulan bir gençlik örgütlenmesi olan Nahal el-Sahel Hareketi mesela. Rejimin işlediği suçları teşhir etmeye çalışan bu Alevi gençler, rejimin onların dini duygularını istismar ettiğini söylüyorlardı. Ayrıca Hz Ali’den (R.a.) alıntılar yapıyorlardı - ki Hz Ali (R.a.) Efendimize atfedilen “Zalimler iki türlüdür. Birincisi zulmedenler, ikincisi de zulme rıza gösterenler” ne kadar güzel bir sözdür - bütün Alevileri zulme karşı ses yükseltmeye davet ediyorlardı. Çok sayıda etkinlik gerçekleştiren bu gençler, hazırladıkları Nusayri rejimi karşıtı broşürleri de bütün kıyı bölgelerinde dağıtmışlardı. Bu gençlerin bir kısmı işkence altında öldürülecek, bir kısmı ise kaçırılacak ve bir daha asla kendilerinden haber alınamayacaktı. Katil bir azınlık haline gelmeyi reddetmişler, haysiyetli bir hayat sürmüşler ve şerefli birer ölümle de veda etmişlerdi dünyaya…
TÜRKİYE ALEVİLERİNE AÇIK ÇAĞRI
Bugün Suriye’de her kesimden insanın katılımıyla gerçekleşen o kutlamalardaki sevinci ise kelimelerle tarif etmek mümkün değil adeta. Şam kurtulduktan sonra konuştuğum Suriyeli bir arkadaşım “Hepimizin gözü aydın” diye haykırıyordu ve şöyle devam ediyordu: Sünni’nin gözü aydın, Alevi’nin, Hristiyan’ın hepimizin ama hepimizin gözü aydın.
Yaşanan bütün o akıl almaz katliamlar esnasında sadece belli bir kesim mağdur olmamıştı çünkü. Büyük bir korku imparatorluğu kurulmuş ve rejim açısından tehdit oluşturan herkes öldürülmüş, kaybedilmiş ya da zindanlara atılmıştı.
Ancak bir yandan Suriye’de büyük bir sevinç yaşanıyorken ve bu korku imparatorluğunun başındaki diktatör arkasına bile bakmadan kaçmışken; bir yandan eski rejimin ülkemizdeki propaganda aygıtı, Siyasi Aleviciler hiç zaman kaybetmeden devreye girdiler. 2011’den bu yana yaşanan her şey karşısında susan, insanların üzerine varil bombası atılırken, yüzbinlerce kadın tecavüze uğrarken dahi sesini çıkarmayan bu kesimler, suç ortaklıkları ortaya çıkınca daha agresif bir hale geldiler üstelik… Ve şimdiye kadar pek çok katliama imza atan, üstüne üstlük üzerinde binlerce masum insanın kanı olan ve silahlarını da teslim etmeyi reddeden rejime bağlı şebbihaların cezalandırılmasını, “Suriye’de Alevi Katliamı var” yalanıyla dolaşıma soktular.
Allah kimseyi böylesi zelil bir duruma düşürmesin, böylesi alçaltmasın. Yapmak istediklerinin, Suriye’de bunca senedir yapılmak istenenden hiçbir farkı yok çünkü. Türkiye’deki Alevileri, toplumun hafızasına katil bir rejimi destekleyen bir azınlık olarak yerleştirmek… Suriye’deki pek çok Alevi, Baas rejiminin yarattığı vahşetten sorumlu olmadığını ve yeni yönetime olan güvenini ifade etmesine rağmen, buradaki Alevileri korkutmaya çalışıp, onları inançlarından uzaklaştırmak, seçici bir katliam algısının esiri yapmak, Baas işbirlikçisi sol örgütlerin mezesi haline getirmek ve kendi kuyruk acılarını biraz olsun geçirebilmek için Aleviler üzerinden iç karışıklık çıkarmak…
HEPİMİZİN GÖZÜ AYDIN OLSUN
Sünni’nin gözü aydın, Alevi’nin, Hristiyan’ın gözü aydın… Hepimizin ama hepimizin gözü aydın… Bütün insanlığın gözü aydın olsun ki, Allah bize zulümle âbâd olunmayacağını gösterdi bir kez daha. Seneler evvel Halep kırsalında tanıştığım küçük bir çocuğun yanıma gelerek “Babamı öldüren Beşar’ı cehennemine koyması için her gece Allah’a dua ediyorum.” demesini hiç unutmam. Türkiye’deki Alevi kanaat önderlerinin ve Alevi halkının da, güzeller güzeli bu evladımızın duasını işitmesi öyle önemli ki şimdi, tıpkı Suriye’deki Alevilerin yaptığı gibi, kendileri üzerinden yapılmak istenenlere karşı seslerini yükseltmeleri ve aşağı itilmek istedikleri o uçurumun kenarından kendilerini kurtarmaları öylesine elzem ki… Âlemlerin Rabbi Yüce Allah aşkına, yüreklerimizi titreten Resûl-i Ekrem Hz. Muhammed Efendimiz aşkına, gözlerimizi yaşlarla dolduran Hz. Ali Efendimiz aşkına… Bilcümle insanlık aşkına…