İkinci sınıf Baas propagandacıları

04:0031/12/2024, Salı
G: 31/12/2024, Salı
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Devrim armadasını çeken Heyet Tahrir el-Şam, Baas mukavemetini çökerterek başkent Şam’ı ele geçirdi. Yıkıcı bir sentetik uyuşturucunun bölgesel tedarikçisi haline gelen narko yönetimden geriye harabe bir ülke ve insanlık tarihine kara bir leke olarak kazınan hikayeler kaldı.

Emrah İnci / Araştırmacı – Orta Doğu Çalışmaları

8 Aralık Pazar sabahı yarım asırdan daha eski Esad tiranlığı sona erdi. Hanedanlığının son mezar kazıcısı Beşar, sayısız savaş suçu pahasına bırakmadığı koltuğunu terk ederek Moskova’ya kaçtı ve mülteci statüsüne düştü. Devrim armadasını çeken Heyet Tahrir el-Şam, Baas mukavemetini çökerterek başkent Şam’ı ele geçirdi. Yıkıcı bir sentetik uyuşturucunun bölgesel tedarikçisi haline gelen narko yönetimden geriye harabe bir ülke ve insanlık tarihine kara bir leke olarak kazınan hikayeler kaldı.

BAAS KLEPTOKRASİSİ

Baba Esad’ın sistemi, bir aile iktidarı değil anti-Sünni bir yönelimle Nusayri elitinin kontrol altına aldığı bir düzendi. Sadık Nusayri subaylarla Esadist rejim kültü inşa edildi. Hafız’ın çevresinde cinayetlerine ortak olan devşirilmiş Sünniler de vardı. Hama katliamcısı Mustafa Abdulkadir Talas bunlardan biriydi. Oğul Esad döneminde ise menfaat çemberi daraltıldı. Orwell tanımıyla bazı eşitler daha fazla eşitti. Sadakat, yerini şüphe ve söylentilere bıraktı. Artık Nusayriler de Muhaberat'ın radarındaydı. Darbe teorisyenleri 1984 yılında Hafız Esad’ın rahatsızlığı nedeniyle hastanede yatmasını fırsat bilen kardeşi Rıfat’ın darbe girişiminin izdüşümünde bekledikleri yeni darbeye atıfta bulundular. Dönem koşullarında Savunma Tugayları Hafız’a sadakatini tescil ederek onu iktidarda tutmuştu. Beşar için kurgulanan senaryolar bir tevatür olarak kalsa da aile içinde babası kadar desteklenmediği açıktı. Nitekim 8 Aralık devriminde Nusayri azınlığın merkezi Lazkiye’de bir direnç gösterilmedi. Eski rejimi temsil eden heykeller yıkıldı. 3 yıldızlı bayraklar caddelerde yerini aldı.

FRANSIZ TİPOLOJİSİNİN BAKTIĞI BÜYÜK FOTOĞRAF

Sınırın Türkiye tarafında ise Esed’ten bir türlü vazgeçemeyenler vardı. Seçmen pazarında kurulan sığınmacı husumeti, siyasi organizasyonları taşıyacak güce ulaşmıştı. Kendi kimliğinin en önemli vasfı olarak Suriyeli karşıtlığını gören partiler, hükümete gün be gün “Suriyelileri gönderin” siparişi verdiler. Muhalif argümantasyondaki doz aşımı, Esed’in Şam’daki son saatlerinde dahi Esed’le görüşme çağrıları yaptı. Gel gör ki Esed, Türkiye’deki muhalifler kadar kendine güç izafe etmemiş, Şam’dan kaçmadan çok önce el koyduğu zenginliği ülke dışına çıkarmıştı. Esedsever hinterlant, ezberlenmiş cihatçı öykülerle 27 Kasım harekâtını terörize etmeye çalıştı. Muhalif medyanın birbirlerine paralel istikamette baktığı “büyük fotoğraf” hariciyedeki Fransız tipolojisini yaşatır bir hezeyandan öteye gidemedi. Suriye’deki hadiselerin akışı gösterdi ki bıçak sırtında oyun kurgulayabilmek lider kabiliyetlerin harcıdır. Doha’da kurulan Astana masasında Moskova ve Tahran’ın yeni Suriye gerçeğini kabullenmesi bu kabiliyetin somut göstergesidir.

ONLAR DA İNSANDI

Suriye, artık harabe yığınından başka bir şey değil. Ülke daha önce böylesi yıkım ve tükenmişlikle yüz yüze kalmadı. Sednaya zindanında güneş görmeyen istismar hücreleri insan mezbahanesi olmuş. Asitli depolar ve pres makinelerinde tahayyülü mümkün olmayan korkunç zulümler yaşanmış. 1987’de askeri hapishane olarak inşa edilen Sednaya’da kaç mahkumun infaz edildiği bilinmiyor. İşkence salt Sednaya’dan ibaret değil Esed’in daha birçok karakolu var. Cinayet emirlerini uygulayan canilerin bir kısmı kayıp. Yerin 3 kat altında mahsur kalan insanları izlerken Merhum Cengiz Dağcı’nın “Onlar da insandı.” sözünü düşündüm. Katledilen masumlar, dehşet verici olaylara gönüllü olarak kör kalanlar, iç cephede Esed’i allayıp pullayıp zihinleri bulandıran propaganda piyonları ve yüzbinlerce insanı öldürenler… Onlar da insandı.

SURİYE’NİN BUGÜNÜNÜ ŞEKİLLENDİRMEK

İç savaşın getirdiği otorite boşluğunda palazlanan terör örgütü PKK uzantısı YPG-PYD güney sınırlarımıza paralel uzanan uydu terör devleti oluşturma hevesine kapıldı. Daha düne kadar Kürtlere kimlik vermeyen rejim, diktatörlüğünün bekası olarak görmüş olacak ki terör örgütlerine kucak açtı. Bölgenin en önemli arazileri YPG-PYD tahakkümüne bırakıldı. Türkiye için bıçak kemiğe dayanmış ancak ne olup bittiğini anlayamayan tezkere muhalifleri ise ikinci sınıf Baas bezirganı oluvermişlerdi. 15 Temmuz sonrası Fethullahçı yapılanmanın prangasından kurtulan Türk Silahlı Kuvvetleri, Fırat Kalanı Harekâtı ile DEAŞ ve YPG-PYD unsurlarını bertaraf etti. Fırat Kalkanı ve ardıl harekâtları Suriye’nin bugününü şekillendiren mihenk taşı olarak okumak isabetli olacaktır. Stratejik müttefiklerce desteklenen terör taşeronları Türkiye’nin sınırlarından uzaklaştırılmış olsa da Suriye’nin toprak bütünlüğüne göz dikmiş vaziyette bekliyor. Yeni Şam yönetimi ve Ankara’nın güvenlik kaygılarından esasla iş birliğinin ileri seviyelere taşınması hayat memat meselesi. YPG-PYD için geri sayım başladı.

ÜNİTER YAPININ GARANTÖRÜ TÜRKİYE

Suriye’de herkes derin bir muhasebe içinde. Sarsıntı sürüyor. Türkiye depresyonuna giren uluslararası mecraların Neo-Osmanlı yaygarası Ankara’nın bölgedeki adımlarını baltalamak için bir propaganda aracı olarak kullanılıyor. Ustalık dönemini yaşayan Türk diplomasisi uluslararası arenada “ele geçiren ülke” manipülasyonuna düşmüyor. Ankara, kalıcı istikrarın sağlanması için mutlak şekilde üniter yapının korunması tezini işliyor. Fransız mandasında tecrübe edilen etnik ve mezhebe dayalı haritalar iç savaşın başladığı ilk günden bu yana gündemde tutuluyor. 28 Eylül 2013’te The New York Times’ta çıkan “Yeniden şekillendirilmiş bir Orta Doğu hayal etmek” adlı makalede bölünmüş bir Suriye ve kuzeyde terör devleti gösterilmişti. Türkiye’nin güvenliğinin Suriye’nin güvenliğinden ayrı düşünülemeyeceğini yaşayarak tecrübe ettik. Elde edilen kazanımlar ve iş birliğinin rasyonel bir zeminde ileri boyutlara taşınması, sürdürülebilir çözümün anahtarı olacaktır.



#Suriye
#Esed rejimi
#Baas rejimi