Gazze’yi güvenlik anlaşmaları çerçevesinde yönetme iddiasındaki bir mekanizma için Cenin’in turnusol kâğıdı işlevi gördüğünü söyleyebiliriz. Gazze’nin mevcut liderlikten arındırılması, sonraki durağın Batı Şeria’daki otorite olacağı anlamı da taşımakta, dolayısıyla bile bile lades denmektedir.
Cenin şehri, 2024 yılı nihayete ermeden önce yeniden kuşatmanın hedefinde yer aldı. Ancak bu sefer kuşatma İsrail tarafından değil, Filistin Otoritesi tarafından gerçekleşti. Özellikle İkinci İntifada’nın ardından Cenin’de yükselişe geçen direniş grupları ile otorite arasında yer yer yükselen gerginlik, ilk defa bu boyutlara ulaşmış oldu. Karşılıklı çatışmaya da dönüşen bu gerginliğin arkasında ise Filistin’in geleceğine etki edecek bazı bölgesel değişimler yer almaktadır.
BATI ŞERİA’NIN GAZZE’Sİ
İlk olarak, otorite tarafından yapılan kuşatmanın Şam’ın ve Halep’in kontrolünün muhaliflerin eline geçtiği haftaya denk gelmesi, Filistin otoritesinin de endişelerini kısmen yansıtmaktadır. 7 Ekim sürecinin domino etkisiyle odakların Suriye’den uzaklaştığı bir konjonktürde Suriye halkının başlattığı eylemin bir benzerinin Batı Şeria içinde yaşanması olasılığı, güvenlik birimlerini tedirgin etmektedir. “Batı Şeria’nın Gazze’si” olarak nitelendirilen Cenin’deki direniş gruplarının önce Gazze’de daha sonra Suriye’de başlayan hareketlilik sebebiyle yaşadıkları motivasyon, bu bölge üzerinde baskıların artmasıyla sonuçlanmıştır. İsrail İstihbarat servisi Şin Bet lideri Ronen Bar’ın geçen haftalarda Esed’in düşüşünün hemen ardından gerçekleştirdiği Ürdün ziyareti de Batı Şeria ve Ürdün’de olası bir ayaklanmaya dair İsrail’in endişelerini yansıtmaktadır. Batı Şeria için benzer bir tablonun Arap Baharı’nın ortaya çıktığı 2011’den sonra da yaşandığını belirtmekte fayda var. Ancak son 10 yıl içinde yaşanan gelişmeler ve değişen nesil, Batı Şeria’daki halkın siyasi otoriteden beklentilerini farklılaştırmıştır.
TURNUSOL KAĞIDI
Cenin’deki direniş modelinin Batı Şeria’daki diğer şehirler tarafından da sahipleniliyor olması, güvenlik birimleri tarafından Cenin’e özel stratejilerin gelişmesine sebep olmuştur. Bu grupların ilerleyişini durdurmak isteyen güvenlik biriminin lideri Enver Receb; geçtiğimiz haftalarda Batı Şeria’daki direniş gruplarını “paralı askerler, dış güçler” olarak tanımlayarak, bloklar arasındaki gerginliği daha da arttırmıştır.
Gazze için devam eden ateşkes görüşmelerinde özellikle son haftalarda daha sık gündeme gelen “Gazze’de yeni yönetim, Gazze’nin idaresinin devri” gündemlerinin de Cenin’deki gelişmelere doğrudan etki ettiği gözükmektedir. Zira, Gazze’yi güvenlik anlaşmaları çerçevesinde yönetme iddiasındaki bir mekanizma için Cenin büyük bir test sahasıdır. Bir anlamda Cenin’in turnusol kâğıdı işlevi gördüğünü söyleyebiliriz. Ancak Gazze’nin mevcut liderlikten arındırılması, sonraki durağın Batı Şeria’daki otorite olacağı anlamı da taşımakta, dolayısıyla bile bile lades denmektedir.
Yereldeki bu gelişmelerin küresel bazı sebepleri de bulunmaktadır. Trump’ın yeniden seçimleri kazanması, göreve geleceği zamana kadar siyasi aktörlerin politikalarıyla verdikleri mesajları etkilediği görülmektedir. Gazze için ateşkes/esir takası gündemleri devam ederken Cenin’de yaşanan gelişmeler, bir anlamda baskı unsuru oluşturmaktadır. Trump’ın seçim zaferinin Filistin siyaseti için olası etkilerinin gözlemlendiği bir diğer alan, Mahmud Abbas’ın sessiz bir şekilde kendisinden sonrası için halef ataması yapmasıdır. 89 yaşındaki Abbas, sağlık sorunları nedeniyle görev yapamaması durumunda geçici süreliğine Rawhi Fettuh’u aday göstermiştir. Sonuncusu 2021 yılında iptal edilen kritik seçimler de dahil olmak üzere 2006 yılından bu yana seçimlerin yapılmadığı Filistin’de Abbas sonrası geçiş, Yaser Arafat’ın vefatının ardından ara döneme liderlik eden Fettuh ile sağlanacaktır.
Trump’ın ilk dönemindeki İsrail-Filistin politikalarına geri döneceğinin sinyallerini vermesi, Filistin Otoritesinin bilhassa güvenlik birimlerindeki uyum ve koordinasyon politikalarına yansıma ihtimali taşımaktadır. 2017-2021 yılları arasında Batı Şeria’daki ilhakın artmasına destek veren Trump’ın benzer bir yol izlemesi durumunda birkaç sene içerisinde Batı Şeria’da da toplumsal kırılmaların yaşanacağını söylemek mümkün gözükmektedir. Zira bu bölgedeki mülteci kamplarının daha kalın duvarlarla izole edilmesi, Gazze’de olduğu gibi mültecilerin yerinden edilmesi gündeminin buraya taşınması anlamına gelecektir.
HALK VE SİYASET ARASINDA GÜVEN KRİZİ
Siyasi etkisi azalan otoritenin Batı Şeria genelinde Cenin özelinde kurmuş olduğu bu baskı, savaşın ardından Gazze’de, Trump’ın ardından ise Batı Şeria’da sağlamak istediği güvenliğin sınırları için test aşaması olarak değerlendirilebilir. Bu politika iç ve dış siyaset için içerdiği mesajlar itibarıyla kısıtlı zaman diliminde siyasi bir etki kazandırsa da Batı Şeria’da güvenlik doktrininin sürdürebilirliğini ortadan kaldırmakta, halk-siyaset arasındaki güven inşasını zedelemekte, yeni krizlerin kapısını aralamaktadır. İç siyasette Filistinlilere yönelik güvenlik önlemlerinden ziyade kapsamlı çözüm arayışları, siyasi serüveninin son dönemlerine yaklaşan Ebu Mazen için ardında iyi bir siyasi miras bırakmak adına fırsat olarak değerlendirilmelidir. Filistin Otoritesi’nin sahip olduğu bütçenin neredeyse yarısını güvenliğe ayırması; eğitim, siyaset, kültür gibi kritik alanlarda otoritenin elini zayıflatmakta, iç politikada ise güvenlik bürokrasisi oluşmasına neden olmaktadır. 2021 sonrası güvenlik bürokrasinin Filistin içindeki dengelerin kırılmasında kıvılcıma neden olabilecek eylemlerini de unutmamak gerekmektedir. İsrail için abluka ve ambargonun gelinen nokta itibarıyla nihai bir çözüm olmadığı düşünüldüğünde, güçlü bir Filistin siyasetinin varlığı da en az direniş kadar İsrail’in bölgedeki amaçlarının önüne engel olacağı görülmektedir.
FİLİSTİNLİLİK KİMLİĞİ HALKIN TALEPLERİNDEN GEÇER
Son olarak yaşanılanların Cenin’deki insani krizi derinleştirdiğini de belirtmek gerekmektedir. UNRWA’nın faaliyetlerini sonlandırması, alt yapının kullanılamaz hale gelmesi, eğitim olanaklarının yok olması gibi faktörler, Cenin’deki otorite-toplum krizini derinleştirmektedir. Kampların sosyolojisi düşünüldüğünde baskıları arttırmak, kamplarda yaşayan toplulukların daha da radikalleşmesi ile sonuçlanmaktadır. Özellikle 2021 sonrasında Batı Şeria’da yükselişe geçen direniş tablosu bu durumu doğrulamaktadır.
Güçlü bir Filistin Otoritesi’ne olan özlem, Oslo sürecinin ardından yaşanan hayal kırıklıklarına rağmen, Filistinlilerin zihninde yaşamaya devam etmektedir. 2021 ve 2023 yılındaki gelişmeler, otoritenin Filistin’de İsrail karşıtı mücadelenin toplumdaki karşılığı ile paralel gelişmesi gerekliliğini çözüm olarak bir kez daha hatırlatmıştır. Aksi takdirde kalkınma amacıyla uluslararası entegrasyon ve uyumu önceleyen otoritenin önceliklerinin ne olduğu taban tarafından daha sert sorgulanmaya kapı aralama ihtimali taşımaktadır. Otorite için hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da mevcut statükonun üzerine gitmek, içinde riskler barındırsa da “Filistinlilik” kimliğini bütün olarak koruma başarısı gösteren halk için atılması gereken öncelikli adımlardan biridir.