Doğu Akdeniz'de son dönemde yükselen tansiyon deniz kuvvetlerinin kritik önemini bir kez daha ortaya koydu.
Savunma sanayi alanında başlattığı yerli ve milli projelerle mavi vatanda yeni bir sayfa açan Türkiye'nin önümüzdeki dönemde atacağı bazı projeler bölgedeki güç dengesi açısından yeni bir dönem başlatabilir.
Bu kritik projelerden biri de Türk Deniz Kuvvetleri'nin göz bebeği olan denizaltılara seyir füzelerinin entegre edilmesi olacak.
Yeni Şafak'a değerlendirmelerde bulunan Savunma Sanayi Analisti Kadir Doğan, denizaltı platformlarında seyir füzesi kullanma kabiliyetinin teknolojik açıdan çok ciddi bir kabiliyet olacağını vurguladı.
Seyir füzelerinin durdurulması çok zor araçlardan biri olduğunu belirten Doğan şöyle devam etti:
Denizaltı platformlarındaki seyir füzelerinde fırlatma sistemlerinin kritik olduğunu belirten Doğan, "Genellikle bir torpido içerisinde veya sıkıştırılmış buhar yardımı ile fırlatılan bu tipteki füzeler, bir süre su altında hareket ettikten sonra su üstüne çıkıp, itici motorlarını harekete geçirerek hedefe doğru yol alıyor.Atmaca ve Gezgin gibi platformlarda bu kabiliyetin elde edilmesi, gelecekte denizaltından hava savunma füzelerinin ve hatta balistik füzelerin kullanımı konusunda ciddi teknolojik kazanımlar sunacaktır. Bu açıdan çok önemli" bilgisini paylaştı.
"Bunun temel sebebi ses hızına yakın hızlarda veya daha yüksek hızlarda hareket edebilmeleri, çok etkin harp başlıklarına sahip olmaları ve yüzeye çok yakın hareket edebilmeleridir. Özellikle yüzeye çok yakın hareket edebiliyor olmaları sebebiyle, hava savunma sistemlerine ait radarlar tarafından tespit edilmeleri çok zor bir hal alıyor. Bu durumun sebebi ise dünyanın şeklinden kaynaklı.
Radarlar genel olarak, elektromanyetik dalgaların eğrisel bir şekilde, radar kaynağı tarafından yayılması ve hedeflere doğru hareket edip, hedefe çarptıktan sonra, kaynağa geri dönmeleri prensibine dayanarak çalışıyor. Dünyanın şeklinden dolayı ise bu dalgalar, yüzeye çok yakın bölgeleri kimi zaman tarayamıyor, bu bölgeleri tarayabilmesi için radar kaynağının çok yüksek bölgelere konumlandırılması gerekiyor ve buda çok mümkün olmuyor. Radar tarafından taranmayan bu bölgeye ölü bölge deniyor. Seyir füzeleri de, hedefine ulaşırken, yüzeye neredeyse teğet bir şekilde hareket ettiği için çoğu zaman bu bölge içerisinde yer alıyor ve tespit edilmeleri çok zor oluyor.
Özellikle Atmaca gibi Anti-Gemi ve Gezgin gibi uzun menzilli seyir füzelerinin, denizaltı araçlarından fırlatılmasının ise bahsettiğim diğer özellikler ile birlikte anıldığı zaman ne kadar etkili olabileceğini gözler önüne seriyor."
Türkiye'nin bölgesel çıkarları ve stratejilerinin Türk Deniz Kuvvetleri'nin önemini daha kritik hale getirdiğine vurgu yapan Doğan, şu ifadelere yer verdi:
"Deniz Kuvvetleri strateji belgesinde yeni vizyona dair birçok noktayı görebilirsiniz. Bu belgede yer alan en çarpıcı ifadelerden bir tanesi, küreselleşme etkisi ile “denizden komşu” olma durumunun kapsamı yeniden tanımlanmış ve dünyanın herhangi bir yerindeki denize kıyısı olan her ülke ile ekonomik ve güvenlik çıkarlarına etki etmenin ne kadar önemli olduğu vurgulanmıştır.
Burada özellikle Deniz Kuvvetlerinin üzerine düşen en büyük görev, “kuvvet aktarım kabiliyetini” artırmak olacaktır ki zaten bu hedefe uygun çalışmalar devam ediyor. MİLGEM, Ada sınıfı Korvetler, İ sınıfı firkateynler, TCG Anadolu ve TF-2000 Muhribi ile birlikte Reis Sınıfı deniz altıların da Deniz Kuvvetlerinin hizmetine sunulması ile birlikte, kuvvet aktarım kabiliyetinin ciddi oranda artacağını söyleyebiliriz. Özellikle TF-2000 ve Reis Sınıfı denizaltıların ise bu kuvvet aktarım kabiliyetine ek olarak, caydırıcılık açısından da çok ama çok ciddi bir etki yaratacağını söylemek yanlış olmayacaktır."
TF-2000 Muharibi, deniz kuvvetlerimizin ilk savunma muharibi olma özelliği taşıyor. 7000 Ton deplasmanda, 166 metre boyunda olması beklenen TF-2000, tüm dünya denizlerinde görev yapabilecek kabiliyette olması bekleniyor. Uzun Menzilli Hava Savunma Harbi, Su Üstü Savunma Harbi ve Denizaltı Savunma Harbi görevleri de icra etmesi bekleniyor. ÇAFRAD (Çok Amaçlı Faz Dizinli Radar) sayesinde, uzun menzilde etkili bir şekilde hava savunma görevi de icra edebilecek bu araç ile adeta yüzen bir “kale” sahibi oluyorsunuz.
"Reis sınıfı denizaltılar ise daha özel bir sistem. Bu sistemi özel kılan en önemli yapı taşı ise, AIP dediğimiz “Havadan Bağımsız Tahrik Sistemi”. Deniz Kuvvetleri envanterinde bulunan Ay, Preveze ve Gür sınıfı denizaltılar dizel/dizel-elektrik tahrik sistemine sahip araçlar. Bu araçlar dizel jeneratör yardımı ile şarj edilen bataryalar sayesinde hareket edebiliyor. Suyun hemen üzerine çıkarak, bir süre dizel jeneratör yardımı ile şarj edilen bataryalar dolduktan sonra denizaltı, su altında görev yapabiliyor.
Bu nedenle bu tipteki denizaltılarında, suyun altında uzun süre kalması da batarya teknolojisine bağlı oluyor. Günümüzde bu süre ise 4-5 gün ile ifade edilebiliyor. Aynı zamanda bu araçların bataryalarını şarj etmek için su yüzeyine çıkması da, bu araçların düşman unsurlar tarafından tespit edilmesini de kolaylaştırıyor. Havadan Bağımsız Tahrik sistemi sayesinde, bu araçlarımızın deniz altında kalma süresinin yaklaşık 3 hafta olması bekleniyor ki bu da, bu araçları ciddi oranda caydırıcı bir unsur haline getiriyor. Reis Sınıfı denizaltılara entegre edilmesi beklenilen, çeşitli torpido ve seyir füzeleri ile de bu caydırıcılık katlanmış oluyor. Tüm bunları dikkate alınca, Reis sınıfı denizaltıların caydırıcılık açısından da çok ama çok ciddi bir etki yaratacağını söylemek yanlış olmayacaktır."