T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 11 OCAK 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet OCAKTAN

'Kalbimizin halatları'nı 'küçük melekler' için çözer miyiz?

İnsan sevdiklerini en çok ne zaman özler, bir bayram sabahı Süleymaniye'de deruni bir rüyanın en muhteşem anında mı, Pakistan'da asrın depremiyle çaresizliğe savrulan çocukların "ölümün penceresi"nde sizi beklediği anlarda mı, Doğu'da zalim bir kuşun kanadında ölüm yolculuğuna çıkan yoksul çocukların gözyaşı anlarında mı, yoksa ansızın aşka boyanan bir kalbin sonsuz atışlarında mı?

Belki hepsinde, belki de hiçbirinde...

Bayramlar geçecek, özlediklerimize, kalbimizin kıyılarından çok uzaklara çekip gidenlere bu dünyada belki de hiçbir zaman kavuşamayacağız. Ama birileri, bizi bir yerlerde hep bekliyor olacaktır, beklenen hiç gelmese de...

İnsan kaybettikleri için yandığında ya da âşık olduğunda hep sonu gelmeyen cümleler kurar ve de nokta koymaya hiç zamanı olmaz. Böyle zamanlarda, hiç durmadan daha uzaklara koşması gerektiğine inanır. Hasretin noktalama işaretleri de yoktur üstelik... Çünkü saatler de, cümleler de uzak limanlara doğru koşar durmadan...

Kalabalıkların içindeki yalnızlığa sığınmaktan başka bütün çarelerin tükendiği, cümlelerin yetmediği, saatlerin bile bir anlam ifade etmediği zamanlarda Dede Efendi'nin, Vivaldi'nin, Mozart'ın notalarından ve de Yunus'un dizelerinden başka bir teselli kalmaz elinizde...

Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadı beni kane
Ne akılem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi.

Bazen de "küçük meleklerimiz" için gözyaşı dökmek ve "yaratılmanın hikmeti"ne bakmak yetiverir insana. Daima ve sonsuza kadar yaşama sevinci soluğumuzu kesiverir, sanki kederleri hiç yaşamamış gibi hissedersiniz. Sanki aşkı yeniden bulmuş gibi, ışığı ve sevgiyi ilk kez keşfediyormuşuz gibi, hiç sonu gelmeyecek bir ilahide uçuyormuşuz gibi...

Yaşadığımız "işletme diktatörlüğü"nde, hiçbirimizin kalbine ayıracak zamanı yok. Bir kez olsun bir sabah tazeliğinde, tenha bir mezarlığın köşesinde durup, kanayan rengiyle bir gülü karşılamak aklımızdan geçmez hiçbirimizin... Ya da Yahya Kemal'in o muhteşem dizeleriyle buluşmayı...

Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış.
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle,
Gece bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış.

Bu yüzden de, kalbimizin zamanında ne aşka yelken açan şiirlerin, ne de bizi bekleyen "küçük melekler"in sesi duyuluyor. Acaba bir gün gidenler gittiğinde, zamanın sonunda bir yerlerde ölüme en yakın olduğumuz anlarda kalbimizdeki "hasret halatları"nı çözüp "küçük meleklerimiz" için yeni bir sefere başlar mıyız?

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi