T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 10 OCAK 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


A'RAF BAYRAMI: Vakti kuşanmak

Ancak ''Adem'den olmak''ta ortak kökünü bulabilen dallar meyve verebilir. Ancak Arafat Vakfesi'nde ''tanışasınız-bilişesiniz (A-r-f) için Allah sizi soylara-boylara böldü''nün ârif'i olmak'la kendini bulabilir. Kendi'ni bulamayanın bulabileceği ne vardır ki?

  • KEMAL ERSÖZLÜ
    Arz'ın dört bir yanından Adem'in çocukları Arafat'a akıyorlar... İhbut değil bu; belki İhrac, belki Huruc.. Atalarının emrine meleklerin âmade kılındığı Efrâd, ata'larının rüşd çağına kadem bastığı toprağa koşuyor, fevc fevc.. Koşan Afad değil, adeta Ebâbil; koşmuyor, adeta uçuyor sanki... İhbut, Şeyâtin için bir düşüş'ken, Adem için geçici yurduna bir süzülüş demek. Eşya'nın Esma'sı ile yüklü Kuşlar'ın süzülüşü...

    Şimdi Huccac arasında olan musahabe arkadaşlarımız helallik gezilerinde istiyorlar ki Mekke'den konuşalım. "Hangi Mekke?" diyorum; Adem'in Mekke'sini mi, İbrahim'inkini mi? Leyle-i Kadr'in Mekke'sini mi, Mekke'nin İstikbal'de oynayacağı Büyük Inkılabî Rolü mü? Ve Tabii Haşr'ın Müteşâbihât'ını bir lem-i Misal'le temsile koyuşunu mu? Mekke, edvârın hercümercine yetmeyen mübârek belde...

    MEKKE'DEN SONSUZ/LUĞ/A AKAN ZAMAN

    'Mekke'de Zaman' bir A'raf... Havva'sını bulduğu tepelerden düzlüklere baktığında, zürriyetinden yüzbinlere o "Ünlü Hitabe"yi irâd eden Evlad'ını (Hz. Peygamber'i) görmüş müydü Adem? "Ey insanlar, hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktan" diyen o "Kutlu Ses"i. Ancak ''Adem'den olmak''ta ortak kökünü bulabilen dallar meyve verebilir. Ancak Arafat Vakfesi'nde ''tanışasınız-bilişesiniz (A-r-f) için Allah sizi soylara-boylara böldü''nün ârif'i olmak'la kendini bulabilir. Kendi'ni bulamayanın bulabileceği ne vardır ki? Türkçe'ye 'kendi'ni buldurtan dizelerin ozanında somutlaşan irfan'ın muhteşemliğine bakın:

    'Okumaktan Mâni ne/ kişi hakkı bilmektir/ çün okudun bilmezsin / ha bir kuru emektir.'

    "Burada bulunanlar bulunmayanlara duyursun sözlerimi" diyen Hatîb-i Kelâm; 23 yıllık 'Büyük Okuması'nın ardından bu Vedâ Konuşması'nda Ehl'ine tevdi ediyordu vediasını. 'İnsanlık içinden çıkarılmasına bir ömür sarfettiği 'Vasat Ümmet'in hâsılası 'kuru emek' olmayacaktı. 'Refik-i la'ya hamd doluydu, 'ebter' dedikleri 'doruğundaki hikmet'in dönüştüğü kevser'i görmüştü. 'Zamanın Sonu'na dek akacaktı Mekke'nin Irmağı... Hacer'in zem-zem'inden içmişler susamayacaklardı bir daha Ker-belâlar'da... Cennet'in iki nehr'ine bırakılan "Kaside-i Su" sepeti elbette Din'i kemâline erdirecek; Kudüs'te, Medine'de, Mekke'de Mâder'ini bulacaktı. Çarpacak bir Akabe Kayası bulan hangi ses mâkes bulmamıştı ki?

    VAKFE MAKAMI'NDAN YÜKSELEN "SES"

    Arafat Vakfesi'nde İbrahim'in Vârisi Rabb'ine olan Risalet Borcu'nu ödemişliğine, Hukukullah'a riayet etmişliğine tanık tuttu yüzbinleri... "Ey Ashâbım"la başlayan her paragrafında Hukuku'l-Ibad'ın bir rüknüne omuz verdi. Kadın, erkek, zengin, yoksul, efendi, hizmetçi 'haklar geçidi'nden paylarını aldılar. 'Iqra'nın manasını kavradılar, kişilik buldular, kimlik buldular, Kişi Hakkı'na saygıya durdular Duruş Mekanı'nda, Vakfe Makamı'nda... "Adem'den beri hür yaşamış" bir 'ben'in idrâkiyle, İbrahim'den beri "hangi Zalim bana zincir vuracakmış şaşarım" diyen bir Adlî Önderlik bilinciyle, Zilhicce'nin dokuzunu onuna bağlayan gece, aralarında Rasulleri'nin bulunduğu 'Son Bayram için Emin Belde'ye yöneldiler.

    Yumuşak başlıydılar, merhamet onların arasında tedâvülde olan'ın adıydı, ama kim demiş 'uysal koyun'dular? 'Dövene elsiz'dirler, söven'e dilsiz; Habil'in Kabil'e kalkmazdı eli. Ama elleri üzerine el koyamazdı Aduvvallah. Hele 'Dişsiz Koyun'u kapan Kurt'u görmüşlerse Diyâr-ı Fırat'ın kenarında; "tekme yer çifte yer ama Hakk'ı tutar kaldırır"lardı. Üzerlerine Merhamet kanatlarını indirmiş bir Rasul'un abası altında 'okumanın manası'nın bu olduğu tefakkuk ediliyordu çünkü.

    Ve Yüce Muallim "başı mı, sonu mu daha hayırlı olur, bilinmez" buyurduğu Kevser'in suyunu Arafat'taki gözelerden koyverdiğinde, Söz'ün gücüne olan güvenle vasiyet buyurmuşlardı: "Burada olanlar, olmayanlara duyursun akvalimi. Ola ki işiten, iletenden daha iyi anlar ve düzeltir-düzenler ahvalini." Söz keserdi savaşı, ağulu-aşı yağ ile bal iden'di Kelam. Söz eğer Sözlerin Ekberi'yse, Arafat'ta 'lebbeyk'e duran milyonlarının toplu vuran yürekleri teşrik tekbirleri ile çarpıyorsa, emin olabilirdi Müddessir "ve Rabbüke fe kebir"i tebliğ ettiğinden.

    MEDİNELERİ SULAYAN KEVSER

    Gecesi bile gündüzü kadar aydınlık olan bir gün'dü başlayan, kıyamete kadar sürecek bir tek gün... Bekâ yurduna göçmüş, Cennetu'l-Bâki'ye defnolunmuş için 'Mevta' denilebilir miydi? Toprağa dönmek, Adem'e dönmek... Biri Cennet'in ihracâtı diğeri Turab'da meknuz Define... Güneş'i cebinde kaybetmemişlerimiz için hâlâ Küresel Karanlık'ı izleyecek İşrak'ın adresi belli. Derya içre olduğundan bi-idrâk olmayan mâhiler için Mahal-i Arafat'ın Zem-zem'i içinden geçeceği Medineler'i sulayan bir Kevser olmaya devam edecektir.

    Humaniter Inkıraz'ın Asr'ıyla muasır olma yokuşunda susamaktansa; Zilhicce'nin 10 gününde Akabe'yi aşmaya niyetli muhacirlerimizle yol tutanlar için evlâ olan 'o tek gün'ün çağdaşı olmaktır. Hablullah, kendisine imtisak edenleri Human rights'ın efsunundan koruyan bir sa-yı Musâ'yadönüşecektir.

    Söz'ün (kelam/logos/sofos) ekberiyeti için yükselen seslerle çınlayan ekinsiz vadi'de 'o gün'den beridir umudunu yitirmiş olan Şeytan her Arafat mevsimi'nde üzerine boca edilen hicareyi izler, atan el kimin eli diye... Kerim Elçi'ye el vermiş ellerin attığını atan fâil-i hakikî mâ'lum, hiç hedefini bulmaz mı recm (taşlama)? Şeytânu'r-Râcim'e soruyor olmalı Adem Nebî'nin Ruhâniyeti: 'fe eyne tezhebu?' Yüzünü nereye çevirse Arafat'ın 'fâk'ını sarmış Ebâbil Kanatları'nı görüyor olmalı Promete.Hacer'in beldesinde Esved-Taş'ın câzibesine meftun Hafaza Melekleri'yle uçuşan recm-taşları yüklü Tayyar... Nereye kaçsın Şeytan? Onların her birine Rabbi için bir Zibhu'l-Azim olmaya azmetmiş bir İsmail hulul etmiş sanki. 'kil ve Bâliğ olduğu İhtiyarlık Çağı'nda, erdiği rüşd'ünü isbatla sınanan Benî demm'i hangi kasemi ile yolundan çevirse ki İblis? Şubereketli 10 gün'ün ilk gününden bir sahneyi fişeklese mesela... Sivilizasyon'un Yerküre'yi kuşatmış yılbaşı sâhunluklarını hayatu'd-dünya'nın muhalled ziynetleri olarak, üzerine gelen recm-taşlarını savar bir silaha dönüştürebilir mi? Tavaf'ı içi boş bir turistik tur'a irca ettirebilir mi? Şirazesinden çıkmış bir dünyayı rampasına oturtabilecek bir enerjiye kısa devre yaptırabilir mi? Harem'in dışına taşmadan burada toprağa gömülen bir enerji... Kokmasın için dünyaya tuz olacak bir cevher'i arazları ile kuşatıp, Deccal formatında geldiği toprağa postalayabilir mi? Kendisini recmetmeye gelenleri kendisinde dirilten bir "Tababet Yılanı" mıdır Şeytân? Aleyh-lâ'ne istikbâr fanusunu kuşanmış olabilir, devler aynasında yüzleşiyor olabilir, ama yalan'dır Yılan'ın kavli. Salladığı kuyruğunun peşine takılanlara kılavuzluk (iğva) edebililir belki, onun baktığı delikten bakan, gör dediğini gören...

    Ama Şeytân bilir her Kuş'un karga olmadığını, milyonlara bâliğ bir Ibadullah'tan her birinin etinin yenemeyeceğini... Bilir ki, Allah'ın öyle muhlis kulları vardır ki, değil Kişihakları'na fiziksel bir tecavüzün fâili olmak, kardeşinin aleyhinde hoşlanmadığı bir kelam'ın, bir İmâ'nın eyleyeni olmak bile onun etini yemek gibidir.

    Medeniyet'in rahminde beşer'i yontan irade'nin ona üflediği ilk Nefha Arafat'ta fısıldanmıştı kulaklara... Kulaktan kulağa dalga dalga esen bu diriltici Ruh'u taşıyana demişiz Eşref-i Mahlukât. Hüsran içinde olan Asrımızın Müstesna İnsanı... Hele bir salâ versin Salih amellere, Hakk'ı vasiyetleşme bir başlasın, 'Hakk' tutulup bir kaldırılsın; Hukuk'un Müdâfileri saflara dursun; görecektir 'İnsâniyet nedir?' beşerîyet.

    VAKTİ KUŞANANLAR, VAKTİ KUŞATANLAR

    Arafat, bir Duruş vakti... Vakti kuşananlar, vakti kuşatanlardır. Kutadgu Bilig'in (İlâhi Hikmet) Kutalmış oğulları... Divân-ı Hikmet'in Erenleri, Sözlerinin Erler'i... Söz'ün Ekber olduğu bugün, bugün'ü kokutanlar korksunlar. Karyelerin Anası'ndan dönenler kentlerini Sivilizasyon'un Civitas'ına (Sitesi) kurban vermeme kararlığıyla dönüyorlar. Kentlerini Medeniyet'in Medine'sine rücû ettirecek bir Söz'le, Akîde'yle... Kişi'nin Ainesi'nin İş olduğunun terbiyesini almışlarımıza lafazanlığı arkaya atıp 'Büyük Kurban'a soyunma vaktinin ezanını okuyor Arafat ve Hitabesi... Mazlumların gözyaşları Nuh'un Medeniyet Gemisi'nin kazanını kaynatmış gibi... Çoğu giden Az'ı kalan bir Uzatma Dakikası'nda konaklayacağımız Mütevazi bir Cudi Dağı'nı arıyor Sefinemiz. Ararat'ın burnu yükseklerde. Arafat'ın telbiyesinde Bâb-ı li'den Emr almışlarımızı balıklara atmayacaktır Zu'n-Nun'un Gemisi. Salın kuşları bir baksınlar, Cudi'nin toprağı ayak basmaya müsait mi? Güvercinler Küremize muştulasın Silm'i / İslâm'ı (barış'ı) kâffeten. Selam'a dursun Zaman. Cudi emin olabilirsin, üzerinde 'Büyük İsrail'i inşa etmek isteyenlerin varsa bir mekr'i, vardır Allah'ın da bir Plan'ı... Hele Metropollerin Sunağı'ndan kaçıp kurtulan 'Tanrı Kuzuları, Koçları' boynuzları bir sallamaya görsün; kaç şiddetinde bir zelzele ile hissedecekler inkılabı zalimler, görülecektir.

    Bugün Kurban Bayramı... Gurbet Kuşları'nın Kurbet (Allah'a Yakınlaşma) Vakti... Hacılar Mekke'de tavaf'ta, müteakip yılların adayları Beyt-i Hakikî olan Kalb'in etrafında Sema'da... Üzerine yığılan taşlardan silkinip kalktığında Şeytan'ın yuvalanmak isteyeceği kan damarları bir yanda; hablu'l-varid (şahdamarı)ndan daha yakin Rabb bir yanda... Human eridikçe, İnsan tahrir'de (özgürleşmede). Human, Şeytan'ı Nâsih bilen Satanist; İnsan, Evrensel Zikr'e koşan Rahman'ın Kulu... Güncel'in "light" diline indirgemek caiz olursa, Human rights out, Kişi hakları in.

    Kurbet Bayramınız mübarek ola...

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi