T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Ülkenin değiştirilemeyen kaderi

İşimiz kişilikleri teşhir değil, kimseyi olduğundan farklı göstermek de istemem. Bu sebeple iki gündür şoku yaşanan olayın kahramanı olan meslektaşların adlarını burada vermeyeceğim. Ne yaptılarsa iyi niyetle, ülkenin daha mükemmel olması amacıyla yaptıklarına da inanıyorum. "Sadece yazsalar ve onunla yetinselerdi" diyeceksiniz; iyi de etkilemek istedikleriniz okumayan cinstense ne yapacaksınız?

Bir dönemin kilit adamı Hüsamettin Özkan Habertürk'te Basın Kulübü programına çıkıp büyük çapta sorumluluğunu taşıdığı 11 yılın (1991-2002) hesabını verdi. Yüce Divan olarak çalışan Anayasa Mahkemesi'nde "Cezalandırılsın" ısrarındaki 4 üyeye karşılık 5 üyenin "Gerek yok" demesi üzerine aklandı Hüsamettin Özkan... Kendisine ve ailesine üç zor yıl yaşatanlarla hesaplaşmak için politikaya döneceği sinyallerini de bol bol verdi programda...

Hoş gelir, safalar getirir...

Medyayı ilgilendiren iki 'ifşaatı' oldu Hüsamettin Özkan'ın. İlki, Kemal Derviş'in Türkiye'ye gelmesiyle ilgiliydi. "Ekonomik krizden nasıl çıkılır?" sorusunun gündemi işgal ettiği günlerde ortaya sürülmüş Kemal Derviş'in adı. Bir gazeteci tarafından... Meslektaşımız, o sıralar TOBB Başkanı olan Fuat Miras'a açmış düşüncesini, o da dönemin güçlü adamı Hüsamettin Özkan'a... Başlangıçta Merkez Bankası Başkanlığı için düşünülen Derviş'in bakanlığına koalisyon kanatlarından direnenler varmış... Devamını okuyalım: "Ecevit bir telefon görüşmesi yaptı, kiminle görüştü bilmiyorum. 'Bu işi bitirin lütfen' dedi. Üç lider de çok özverili davranıyordu."

Ülkemiz ekonomisine silinmez izler bırakmış Kemal Derviş'in gelişini, işte görüyorsunuz, bir meslektaşımıza borçluyuz...

Daha önce kendisi de yazdığı için, "Bunda ne var?" diyeceğinizi biliyorum. Deyin, ne yapayım... Bir de yarım kalmış bir 'başbakan telkini' girişimi var. Onda da bir başka gazetecinin adı geçiyor. Başbakanlık gibi demokratik bir makamın henüz boşalmadan bir başkasıyla doldurulmak istenmesi girişimi bu. Sonuçta istenen kişi başbakanlık koltuğuna oturamamış olsa da 'başarılı bir operasyon' saymamız gerekiyor...

Bir gazeteci o sırada Ecevit'in yanında zaten fiilen başbakanlık yapan Hüsamettin Özkan'ın makamına geliyor. Okuyalım: "29 Ekim'de paşaların kendisine 'Ecevit gitsin, Özkan gelsin' mesajını ilettiklerini söyledi. Ben bunun doğru olmadığını, medyaya yansımaması gerektiğini söyledim. 'Ecevit'e bunu aktarmak istiyorum' dedi. Ecevit'e de söyledi." Ecevit'in "Emekli paşalar mı?" sorusuna, gazeteci, hiç ad zikretmeden "Hayır" demiş... Sonrasını yine Özkan anlatsın: "Ecevit 'Allah Allah' dedi. Bir gün sonra bu manşetten verildi. Ecevit de bunu grup toplantısında gündeme getirdi. Bir ay dört gün sonra istifam istendi."

O bir ay dört günde neler olduğunu biliyoruz: Hüsamettin Özkan bir büyük işadamının yalısına dâvet edildi. İstanbul'un öndegelen simaları oradaydı. İşadamları, daha önce askerin bir gazeteci aracılığıyla ilettiği telkini yinelediler. Özkan'ın kendisine "O ayrılsın, sen başbakan ol" diyen işadamlarına, "Gidin, konuyu bizzat Ecevit'le görüşün" cevabını veremediği anlaşılıyor... Bu telkinler sonuç alamadı, ama Ecevit neredeyse 'doktor raporu ile' koltuğundan oluyordu... Hastane değiştirerek o dönemeci de alınca Ecevit, bu defa, erken seçim oldu-bittisiyle karşılaştı...

Kadere bakın: Hüsamettin Özkan, şimdi, kamuoyu önüne çıkıyor ve şu sözleri sarf ediyor: "İstifamdan sonraki gelişmeler Türkiye'nin kaderini değiştirdi. Ben istifa etmeseydim 3 Kasım seçimi olmazdı. Ben istifa etmesem bu hükümet olmazdı." Helâl olsun vallahi... Türkiye'nin kaderini değiştiremeyen adam gerçekten de...

Bu son olaya biraz daha yakından bakılsın isterim.

Kendilerinden 'paşalar' diye söz edilen birileri, "Ecevit çekilsin, Özkan başbakan olsun" mesajını bir gazeteci aracılığıyla iletiyorlar... Sonuç alınamıyor...

Aynı mesaj İstanbul'da bir grup işadamı tarafından muhataplardan birine tekrarlanıyor... Yine sonuç alınamıyor...

Birden sağda-solda 'gitmesi istenen' politikacıyla ilgili "Ağır hasta" ile başlayıp "Aylardır yıkanmıyor, tırnakları pis" türü yakıştırmalara kadar varan dedikodular çıkıyor... Ecevit hastaneye yatırılıyor ve kendisine, şu yakınlarda İsrail'de Ariel Şaron'a yapıldığı gibi, "İşgöremez, başbakanlık yapamaz" raporu verilmek isteniyor... Bundan da sonuç çıkmıyor...

Süreç kesiliyor mu? Hayır, ardından 'erken seçim' konusu gündeme giriyor ve Ecevit'in DSP'sini yüzde 1,5'a gerileten yeni bir süreç başlıyor... Bu defa sonuç alınıyor...

İnanılmaz 'sürrealist' bir ülkede yaşıyoruz, inanın...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi