T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
İ Z D Ü Ş Ü M | 16 NİSAN 2006 PAZAR | ||
|
Kurtuluş Savaşı'nın ünlü komutanlarından, Atatürk ve İsmet Paşa devrinin iki numaralı adamı Mareşal Fevzi Çakmak, ölümünün 50. yılında sessiz sedasız anıldı. CHP'liler 1946'da Çakmak'a yapmadıklarını bırakmadılar.
Kurtuluş Savaşı komutanlarından, Milli Müdafaa Vekili, Başbakan, Atatürk'ün silah arkadaşı ve Cumhuriyet döneminin ilk 20 yılında Genelkurmay Başkanlığı yapan Mareşal Fevzi Çakmak, ölümünün 50. yılında sessizce anıldı. Milli Mücadele'nin iki numaralı komutanı olan Çakmak Cumhuriyet döneminde Atatürk'ten sonra İkinci Adam'dı. Bu konumunu İsmet Paşa döneminde sürdüren Fevzi Çakmak 10 Nisan 1950 günü vefat etti. İNÖNÜ'YÜ DESTEKLEDİ
Milli Şef İsmet İnönü, İkinci Dünya Harbi'nin sonuna doğru, 1943'te İngilizlerin baskısıyla Mareşali görevinden aldı.
ÖLÜSÜ İSMET PAŞAYI YENDİ Fevzi Çakmak, 10 Nisan 1950'de vefat edince, yine CHP'nin gadrine uğradı. Milli Yas ilan edilmediği gibi, radyolar normal yayınına devam etti. Üniversite gençliği ve halk galeyana geldi. Gençler, İstanbul Radyosu'nu işgal ettiler. 12 Nisan'da Mareşalin tabutu, onbinlerce kişinin elleri üzerinde, tekbirlerle Eyüp Sultan Mezarlığı'na götürülerek dedesi Müftü Bekir Efendi'nin yanında toprağa verildi. Cenaze töreni Milli Şef rejimine ve CHP'ye karşı adeta gövde gösterisiydi. Törende onbinlerce insanın tekbir getirmesi CHP'lilerce "irtica hortladı" diye nitelendi. Arapça Ezan yasağının sürdüğü dönemde tekbir getirilmesi olağanüstü bir olaydı. Ahmet Emin Yalman, Vatan gazetesindeki yazısında tekbir seslerini "Bulgar İlahisi" diye küçümsüyordu. Mareşalin vefatından bir ay sonra yapılan seçimlerde Demokrat Parti tek başına iktidara geldi. Milli Şef ve CHP sandığa gömüldü. İsmet Paşa'nın Mareşal'e gösterdiği vefasızlığın bedelini ödediğini savunanlar "Mareşalin ölüsü İsmet Paşa'yı yendi" dediler. Mareşalin cenaze törenine katılan üniversiteliler arasında Turgut-Korkut Özal ve Üzeyir Garih de vardı. ÜZEYİR GARİH VE MAREŞAL Mareşalin adı 25 Ağustos 2001 günü bir cinayetle yeniden gündeme geldi. Musevi iş adamı Üzeyir Garih Mareşal Çakmak'ın kabri başında öldürüldü. Ünlü işadamının sık sık kabristana geldiği, Mareşalin ve hemen ötedeki Nakşi Şeyhi Küçük Hüseyin Efendi'nin kabrini ziyaret ettiği ortaya çıktı. 1930'da vefat eden Hüseyin Efendi, iddialara göre Mareşalin mürşidi. Çakmak, vasiyeti üzerine şeyhinin civarında gömülmüştü. Ancak aile kaynaklarına göre Çakmak, isteği üzerine dedesi Bekir Efendi'nin yanında gömülmüştü. Çakmak hakkında doktora tezi hazırlayan Nilüfer Hatemi, Hacı Bekir Efendi'nin Kadiri tarikatından olduğunu söylemişti. Buraya kadar doğru, ama eksik. Çakmak'ın dedesi Tophane-i Amire Müftüsü Hacı Bekir Efendi ile Nakşi Şeyhi Küçük Hüseyin Efendi'yi biribirine bağlayan bir bağ var. Hüseyin Efendi'nin Şeyhi Hacı Feyzullah Efendi ile Çakmak'ın dedesi Hacı Bekir Efendi, 1859'da kurulan gizli bir cemiyetin liderleriydi. Bekir Efendi'nin Eyüp'teki kabri, başta Küçük Hüseyin Efendi olmak üzere Hacı Feyzullah Efendi'nin halifeleri olan Nakşi-Halidi Şeyhleriyle çevrili.1936'da vefat eden Nakşi Şeyhi Şerafeddin Dağıstani'nin müridi Ali Usta'nın anılarında da Küçük Hüseyin Efendi'den Mareşal'in mürşidi diye söz edilir. İnci Kıraç'ın annesi Behire hanım müridmiş Üzeyir Garih'in öldürülmesinin ardından İshak Alaton, Küçük Hüseyin Efendi'nin Can Kıraç'ın eşi İnci Kıraç'ın büyük dedesi olduğunu söylemişti. Oysa, İnci Kıraç, Halveti Tarikati'nın Çerkeşi Kolu'nun kurucusu Şeyh Mustafa Efendi'nin torunlarından. İnci Hanım'ın annesi Behire Hanım, Küçük Hüseyin Efendi'nin halifesi Sandıklılı Mehmet Emin Efendi'nin müridiydi. Emin Efendi'nin kabri, Hüseyin Efendi ile Çakmak'ın kabri arasında. Behire Hanım da Şeyhinin yakınında gömülü. Behire Hanım'ın oğlu Tevfik Arutay, kızı Nedret ve damadı Prof. Nüzhet Atav da aynı yerde yatıyor. Behire Hanım'ın kızı Saffet Tanman da sohbet halkasındandı. Ege Çiftçiler Derneği Başkanı Hulusi Tanman ve Prof. Baha Tanman Behire Hanım'ın torunları. Can Kıraç ve eşi İnci Kıraç, mezarlık ziyaretlerinde sık sık Garih'le karşılaşıyorladı.
Çakmak'ın dedesi ihtilalci Müftü Hacı Bekir Efendi, Osmanlı döneminde kurulan ilk siyasi parti "Fedailer Cemiyeti"nin kurucularından. Kuleli Vakası'na damgasını vuran Cemiyet, Sultan Abdulmecit'i tahttan indirerek yerine Sultan Abdulaziz'i geçirmeyi ve meşruti-anayasal bir sistemi istiyordu. Küçük Hüseyin Efendi'nin şeyhi Feyzullah Efendi de örgüttendi. Bazı araştırmacılara göre Cemiyet, Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla gelen dış baskılara karşı milli bir tepkiydi. Sanıklara verilen idam cezaları Abdulmecit tarafından sürgüne çevrildi. Feyzullah Efendi Midilli'ye, Hacı Bekir Efendi Limni'ye, Şeyh Ahmet, Kıbrıs'a sürüldü. Namık Kemal, Magosa'da tanıştığı Şeyh Ahmet için "Özgürlükçülerin babası" der. Bekir Efendi'nin adı Sultan Abdulaziz'i devirip yerine V. Murad'ı geçirmeyi amaçlayan Skalyeri-Aziz Bey Komitesi'nde de geçer. Bekir Efendi, Abdulhamit'in Anayasa ilan etmesini ve meşruti yönetime geçmesini isteyen bir din adamıydı. Çakmak'ın İttihat ve Terakki'ye girişi, dedesinin inkilapçı fikirlerinin etkisiyle idi. Çakmak'ın diğer dedesi Derviş Hüseyin Kaptan ve oğlu Hasan Vasfi de 1876'daki Çerkes Hasan Vakası'nda kısa bir süre tutuklandı. Yüzbaşı Çerkes Hasan, Sultan Abdulaziz'in ölümünden sorumlu tuttuğu Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Hariciye Nazırı Raşit Paşa'yı bir baskınla öldürmüştü. CHP 'den Mareşal'e 'Komünist iması' Türkiye'nin ilk "İnsan Hakları Cemiyeti" 1946'da kuruldu. Kurucuları arasında Zekeriya Sertel gibi muhalif solcu aydınların yanı sıra Mareşal Çakmak ve Demokrat Partili Kenan Öner de vardı. Cemiyetin Başkanı Çakmak olacaktı. İsmet Paşa'yla ipleri koparan Çakmak, DP listesinden milletvekili olmuştu. Basın, Cemiyetin kuruluş haberi ile Rusların Boğazlardan üs talebini içeren haberleri birlikte verdi. Dönemin anti-komünist havası içinde CHP'liler, Atatürk'ün silah arkadaşı ve yirmi yıl ordunun başında kalan Çakmak'ı neredeyse komünist ilan ettiler. CHP'li İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer, Milli Emniyet Teşkilatı'nın elindeki fişleri kullanarak Mareşal aleyhinde kampanya başlattı. Muhalefetin en güçlü figürü olan Çakmak'ı yıpratma kampanyası şöyle formüle ediliyordu: İnsan Hakları Cemiyeti= Solculuk= Komünistlik= Rusya=Boğazlarda Üs Talebi. MECLİS KARIŞTI
Meclis'te sert tartışmalar çıkmıştı. Sökmensüer, Rus yanlısı komünist faaliyetlere dikkat çekiyor, devlete sızmaya çalıştıklarını, bu nedenle Çakmak'ı kullandıkları gibi saçma iddialar ortaya attı. Suçlananlar arasında Atatürk'ün Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve yakın arkadaşı Hasan Rıza Soyak da vardı. Aras ve Soyak da İnsan Hakları Cemiyeti kurucuları arasındaydı. Karşı saldırıya geçen Çakmak, asıl komünistleri destekleyenin eski CHP Hükümeti'nde Milli Eğitim Bakanlığı yapan bir zat olduğunu söyledi. Eski Bakan Hasan Ali Yücel bir yazı yazıp "Kimmiş bu bakan" deyince, Kenan Öner, "Sizsiniz" dedi. Tartışmalar, meşhur Yücel-Öner Davası'yla sonuçlandı. Tartışmalar bugünkü tartışmalara benziyor. Devletin, siyasetin tepe noktasındaki isimlerin temelsiz, soyut ve spekülatif açıklamaları o dönemin zihniyetinin bir izdüşümü değil mi? O zaman suçlamalar "Solculuk-Komünistlik" yaftasıyla yapılırdı.
HAKKI DEVRİM, 'YASSIADA DULLARI' DERKEN 'EŞ' AYRIMI YAPMAMIŞTI Gazeteci Emin Çölaşan'ın eşi Tansel Çölaşan'ın Danıştay Başkanlığı'na adaylığı hakkında yapılan yorumları yakışıksız bulan Radikal yazarı Hakkı Devrim'in sicili 'eş' ler konusunda pek de parlak değil. Şimdi unutuldu ve tarihin tozlu raflarına havale edildi ama Devrim, 27 Mayıs 1960'daki askeri darbeyle Yassıada'ya gönderilen Demokrat Parti'lilerin eşleri hakkında utanılacak sözler sarfetmişti. 'SİZDEN BETER OLSUN'
1961'de "Yeni Sabah" gazetesinin 'Fısıltı Gazetesi' köşesinde yazan Hakkı Devrim, DP'lilerin acılı eşleri hakkında "Yassıada Dulları" tabirini kullanmış. Yani, yargılananları zihninde astırmış, eşlerini de dul olarak tasavvur etmiş. Hem de 'Sabiha Deren' takma adıyla. Herkes Sabiha Deren'i kadın sanıyormuş. DP'li tutuklu Tevfik İleri günlüğünde olayı şöyle anlatır: "Hadi Hüsman, Yeni Sabah'ta, Fısıltı sütununda yazan Deren isimli kadının geçenlerde 'Yassıada dulları' diye bahsetmesi üzerine karısına mektup yazmış, demiş ki, 'Bir Sabah gazetesinin dişi bir yazarı Türk kadınına, iffet, ismet ve meziyetlerin kaffesinden mahrum olan, -sizlere- Yassıada dulları demiş. Dilerim Allah'tan ki sizlerden çok daha beter olsun."
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |