T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 19 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
Yirminci yüzyılın ilk yarısı, Türkiye'yi yönetenlerin, kendi tarih ve kültürleriyle bağlarını kopararak, Batı'nın eğitim sistemiyle birlikte bütün kurum ve kuruluşlarını hiçbir uyarlama yapmadan, olduğu gibi benimsediği yıllar oldu. Aşağıdan, toplumun içinden, yönetilenlerden değil de, yönetenlerden, yukarıdan gelen baskıyla yapılan kültürel değişme, başta eğitim kurumları olmak üzere, her alanda büyük bir yoksullaşmaya yol açtı. Tabandan daha çok tavandan gelen kültürel değişmeyle, üniversiteler Anadolu insanının değerlerinin değil, Batılı insanın değerlerinin misyonerliğine soyundular. Edirne'den Kars'a, merkezi bir yönetim altında toplanan üniversiteler, Batı kültürünün değerlerine dört elle sarılarak, devlet kurum ve kuruluşlarını milletin kültür ve değerlerinden uzaklaştırarak, yönetenleri yönetilenlere, yönetilenleri de yönetenlere yabancılaştırdılar. Bütün ömrünü Anadolu insanının eğitimine adayan, İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'nin emekli, ancak eğitimden hiç kopmayan öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ferruh Müftüoğlu "Maarif Meseleleri" isimli kapsamlı çalışmasıyla, "Türk eğitim sistemi"nin ayrıntılı bir analizini yaparak, geçmişten geleceğe güçlü bir ışık tutuyor. Müftüoğlu anekdotlarla zenginleştirdiği kitabında, tarihin derinliklerinden bakarak, eğitim sistemini bütün boyutlarıyla sorgulamakla kalmıyor, uygulanabilir çözümler de öneriyor. Üniversiteler Müftüoğlu'nun vurguladığı gibi: "Hakikatın arandığı", hayatın bütün boyutlarıyla yaşanır kılınmasının güvencesi ve eğitimli insanların yetiştirildiği kurumlardır. Onlar bir yandan ülkenin eğitim seviyesini yükseltirken, diğer yandan da yaptıkları araştırmalarla, her alandaki bilgi birikimine de yeni boyutlar kazandırırlar. Üniversitelerin gücü ve zenginliği, ülkenin bütün kurum ve kuruluşlarının ana sermayesini oluşturur. Türkiye gibi, üniversiteleri güçlü olmayan ülkelerin ekonomik, siyasal ve kültürel alanda hiçbir kurum ve kuruluşu güçlü olmaz. Çünkü eğitimli insanlar ile eğitimsiz insanların yönettiği kurum ve kuruluşların başarısı, mutlaka birbirinden farklıdır. Eğitimli insanların elinde toprak altına dönüşürken, eğitimsizlerin elinde de altın toprağa dönüşür. Avuçladıkları toprağı altına dönüştürenler, her ikisini birbirinden ayırmasını bilenlerdir. Dünyanın her yerinde altın toprakla birlikte bulunur. Türkiye'yi yönetenler, bugüne kadar yönetilenlere ne verebileceklerini değil, yönetilenlerin kendilerine ne verebileceklerinin hesabını yaptılar. Artık hem yönetenler, hem de yönetilenler, Türkiye'nin kendilerine ne yapabileceğini değil, onların Türkiye'ye ne yapabileceklerini düşünmelidirler. Bunun için de, başta eğitim sistemi olmak üzere, her alanda köklü zihniyet değişikliğine ihtiyaç vardır. Türkiye'de eğitimin amacı, Anadolu insanının gönlünde yatan aslanları uyandırmak olmalıdır. Onları uyandırmak bir sermaye işi değil, bir eğitim işidir. Eğitim gücü, sermaye gücünden çok daha önemlidir. Eğitimli olan yoksul düşmez.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |