T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 19 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
Cumhurbaşkanlığı seçimine tam bir yıl kala, 'irtica tehlikesi' iddiaları aniden hız kazandı ve dört koldan tehlikeli bir kampanya başlatıldı. Türkiye zaten, günlerdir terör belası yüzünden 'sıcak' günler yaşıyor. Terörün de, dolaylı olarak bu kampanyanın bir parçası olduğunu düşünmekle beraber, sonuç itibariyle ortada 'silah' olduğu için bu konuda tansiyonun yükselmesi normal. Çünkü, patlayan silahlar, bombalar ve ölümler var... Ancak, ortada hiçbir somut olay yokken 'irtica' kampanyası başlatmayı anlamak mümkün değil. Aslında, 2007'deki Cumhurbaşkanlığı seçimini düşününce anlaşılmayacak bir şey yok. Önce Cumhurbaşkanı Sezer, Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmayla 'irtica' startını veriyor ve kampanyayı başlatıyor. Hemen arkasından, ülkenin 'gerçek sahipleri' hep bir ağızdan seslerini yükseltmeye başlıyorlar: "İrtica tehlikesi kapıda!.." İşte bu söylem, Türkiye'deki kutuplaşmayı azdıracak fitilin ateşlenmesi anlamına geliyor. Çünkü bu aynı zamanda, otoriter zihniyetin kapılarının aralanması, demokrasinin geri plana çekilmesi anlamına gelmektedir. İyi de, bu 'irtica' işi apar topar ve de telaş içinde neden şimdi dolaşıma sokuldu? Son bir haftadır 28 Şubat benzeri bir görüntü sergileniyor, kutuplaşmayı tetikleyecek olaylar sanki ard arda sıralanıyor. Özellikle, 'Büyükanıt krizi'nden sonra ortaya çıkan olaylara daha yakından baktığımızda doğrusu kafamız karışıyor. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde bira fıçılarıyla 'içki alemi' düzenleyen gruba satırlı saldırı oluyor. Bazı gazeteler olayı, 'irtica' ile bağlantılandırıyor. Bir gazete, imzasız e-posta'ya dayanarak, İstanbul Üniversitesi kampüsünde, bir grup öğrencinin kantinde Kur'an okuduğu ve bazı kızların başlarını örttürdüğünü iddia ederek 'irticanın ayak sesleri'ni köpürtüyor. Ve yine bir gazete, İran Cumhurbaşkanı'yla Türkiye Cumhurbaşkanı'nın karşılaştıran yakışıksız bir manşet atarak, tersinden 'irtica kampanyası'na eklemleniyor. Üç yıldır 'irtica' konusunda hiçbir ciddi uyarıda bulunmayan CHP lideri Deniz Baykal, ne hikmetse son bir haftada 'irtica'yı keşfediyor ve "Bugün Türkiye'de kimse kimsenin başını zorla açtırmıyor. Ama daha şimdiden zorla kapatma uygulamaları başladı. Böyle devam ederse kimse başı açık gezemez hale gelecek" demeye başlıyor. Yani, sizin anlayacağınız bir hafta içinde herkese bir haller oluyor ve irtica yeniden icadediliyor. Herhalde, irticanın bir haftada kapıya dayandığına inanacak kadar saf değiliz. Herhalde, üçbuçuk yıldır AB yolunda demokratik ekonomik reformları gerçekleştiren AK Parti iktidarı, bir gecede 'irticacı' olmadı. Hepimiz biliyoruz ki, bu kampanyanın hedefi, 'irtica' üzerinden muhtemel bir krizi tetikleyerek Çankaya kalesinin korunmasıdır. Çünkü, sivil siyasal rejime güvenmeyen 'devlet eksenli' anlayış, Çankaya'yı bu anlamda statükonun son kalesi olarak görmektedir. Çünkü bu anlayış, sivil siyasal rejimin ruhu bağlamında sadece bir kez Turgut Özal'a aralanan kapının yeniden açılmasına gönlü razı değildir. Kısacası, önce Tayyip Erdoğan'ın, olmazsa AK Partili bir ismin Cumhurbaşkanı olmaması için çok acımasız ve aynı zamanda toplumu kutuplaşmaya götürecek 'Çankaya savaşları' başlatılmış bulunuyor. Bu savaşı başlatanların bu ülkeyi sevdiklerinden kuşkuluyum. Bu yüzden, hepimizi ateşe atacak provokasyonlar yapmalarından endişe ediyorum...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |