T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Bilim adamının dürüstlük yükümü

Sosyal bilimciler paparazzi yazarı değildirler ve olmamalıdırlar. Dürüstlük ilkesi; herkesin bağlı olması gereken evrensel bir ilkedir. Bilim adamının, hele bir zamanlar Sovyet döneminde "Sovyetler'de bir evli erkek evinin kapısını açtığında yabancı bir erkek şapkası görürse geri döner ve münasip bir zaman geçtikten sonra evine gelir" yalanını, daha önce "mum söndü" yalanlarını herhalde inanmaya değer bulmayan "sosyalist" eğilimli bir bilim adamının, şimdi nasıl olup da tek bir kitap okuyarak, "Rhode Island Üniversitesi'nden Bayan Dona M. Hughes"in iğrenç yalanlarının Türkiye'de pazarlamasını yapmayı üstlendiğini anlamak imkânsızdır. (bkz: M. A. Kılıçbay, Cinsel Apartheid Ülkesi İran, Pazar Sabah 16 Nisan 2006, s.14). Bu "Bayan Dona M. Hughes"in, "bilimsel incelemeleri"ni İran'daki bu korkunç olayların çok olağan olduğu, çünkü "İslamcıların gözünde kadın aşağılık bir varlık!" sonucu ile taclandırdığını görüyor da, üstelik bu ahlâksızlığı tasvib ediyor bizim bilim adamımız! Oysa "Batı'dan Uzakdoğu'ya küçük kız çocukları ile fuhuş yapmaya giden ve Hristiyan partilere oy veren Hristiyancıların durumu çok olağan, çünkü Hristiyancıların gözünde kadın aşağılık bir varlık!" tarzında bir cümleye meselâ -Allah göstermesin- benim bir yazımda rastlasa idi, beni Türk savcılarına emânet etmek için elinden geleni ardına koymazdı. Bu çifte standart, İslâm'a hakaret için İslâm yerine "İslamizm" deme ahlâksızlığını ve alçaklığını reva görme; belki başkalarına yakışır, fakat benim ümîdi kesmemden sonra da Abant toplantılarının nâzenîn üyesi olan Mehmet Ali Kılıçbay'a yakışıyor mu? Yoksa "Vur abalıya!" misâli, vurulacak kimse esasen emperyalist efendilerimizin hedef gösterdiği "abalı mollalar" olunca mı yakışıyor? İran'ın "kadınlar cenneti" olduğunu söylemiyorum elbette, fakat "Bayan Dona"dan naklen verilen bilgiler karşısında "Allah yalancının müstahakkını versin! demek de imkânsız! Bu iğrenç yalanlar Türk okuyucusuna aktarılmadan önce, hiç değilse insaflı bir Batılı "bilgin bayan"a başvurularak "irdelenemez mi idi?" "Bilim Kadını" maskesinin altında, Kılıçbay gibi Hänselcikleri tuzağına düşüren bir küresel emperyalizm cadısının gizlenip gizlenmediğini araştırdı mı? (Gir sürüye kurt kapmasın ah kuzucağım! Sonra yârdan ayrılırsın vah yavrucağım!)

Bu gibi korkunç abartılı haberlerin birini de, yanlış hatırlamıyorsam 1981 sonlarında okumuştuk: İran, bir Batı ülkesinden, günde iki bin el kesmeye elverişli makineler ithal etmiş! (Demek oluyor ki İran'da, bütün ülkede, hiç değilse günde on bin el kesiliyormuş! -H.H.)

Bu gibi alçakça yalanların mucitleri bir an gözlerini yumup kendileri ile baş başa kalarak düşünmelidirler: -Asırlarca bizim için çocukları kaçırarak iğneli fıçılara attığımız ve onların kanı ile "hamursuz" yaptığımız alçakça iftirası dillerde gezdi, bu yüzden cezalandırılan, idam edilen biçareler oldu. Şimdi bizim de "ötekiler" için benzer yalanları yaymamız nâmertlik ve alçaklık değil midir?

Bu yalanların bir zararı da, kendi sorunlarımızdan bizi uzaklaştıran, sahte bir uyuşturucu neş'esi alma karşılığında bağımlılık yaratan haplar gibi olmalıdır. Tam "ey kimsesiz âvâre çocuklar! Hele sizler! Hele sizler!" diyecek veya "elbet değil nasibi mezellet kadınlığın!" diyerek ülkemizdeki çocuk ve kadınların sorunlarına dönmek üzere iken, bir "cadı bayan" derhal şekerleme kılığında uyuşturucu hapını dayar: "-Sınırın ötesinde, İran'da yaşamadığımız için yatıp kalkıp ne kadar şükretseniz azdır ayol nankörler! Bir de kalkıp cennet vatanımızda töre cinayeti, kimsesiz çocuk, fuhşa sürüklenen kadın sorunu var dersiniz. İran'daki kadınlar, sizin savunmaya ve korunmaya kalkıştığınız bu özgür kadınlarımızın yerinde olmak için nelerini vermezlerdi! Ayrıca, kadınlarımızın ve çocuklarımızın özgürlüğüne ne karışırsınız? Kadın korunmaya muhtaç mıdır? "Çocuk ve kadının ahlâksızlıktan korunması" ne demek? Kadın korunmaya muhtaç mıdır? "Ahlâk" diye görece (izafi) olmayan bir şey var mıdır? İran'a mı özeniyorsunuz? vs. vs.

Elbette İslâm toplumlarında ve genel bir bakışla kadının konumu olması gereken konum değildir. Ne var ki, biz kadını Meryem'in, Hadîce'nin, Fâtıma'nın, Zeyneb'in hoşnut olacağı bir konumda görmek isteriz, bu konuda küresel emperyalizm cadılarından görüş almaya ihtiyacımız yoktur.

Kadının olması gereken konumda olmamasına haklı olarak sinirlenen hanım kardeşlerimiz de ölçüyü kaçırmamaya özen göstermelidirler. Yanlış aktarılmadı ise, bir bacımız üstelik Kutlu Doğum konuşmasında, "Peygamberimiz'in evliliğinde güçlü faktör Hadîce'dir. O'na... rehberlik eden, hatta yetiştiren kişidir Hadîce" demiş!

Estağfirullahilazîm! Neûzu billâh!

Aman Yâ Rabbi!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi