T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
K Ü L T Ü R - S A N A T | 9 MART 2006 PERŞEMBE | ||
|
Kader Gemisi'nde yüz bir gün
Ferhat Ünlü son romanı 'M.A.T'ta birbirinden ilginç karakterleri Kader Gemisi'nde biraraya getiriyor. Karakterlerin kaderini de bu geminin kırılan dümeni belirliyor.
'M.A.T' sizin üçüncü romanınız. Son romanınızda polisiyenin biraz dışına çıkmışsınız. Tarz mı değiştiriyorsunuz? Yazmak keşif işidir. Yazabileceklerinizi keşfederek dolduruyorsunuz satırları. 'M.A.T'ın deneysel bir roman olduğunu düşünenler çoğunlukta. Kitapta birbirinden ilginç karakterlerin tuhaf bir gemide bir araya gelmeleri gerekiyordu. Her biri kaderle oyun oynayan adamlar bunlar. Selçuk Sanrı bunların başında geliyor. Ölmeye çalışırken çok zorluyor kaderi ve gemiye düşüyor, yaşadığına bin pişman olacak hadiselerle karşı karşıya kalıyor ama nedense gemiye düştükten sonra hayatı sevmeye başlıyor. Roman, Selçuk'un hikâyesi üzerinden bireysel bir çatışma alanında ilerledi. Zahmettin Cumhur adlı karakterde ise sistemle, yine sistemin araçlarını kullanarak savaşma öyküsü öne çıktı. Üçüncü anlatıcı Alarga da alt sınıflar ile yönetici elitin arasındaki boşluğun ve aynı zamanda benzerliğin simgesi oldu. Böylece roman polisiyenin dışına çıktı. 'MAT', iddialı bir hayal gücünün ürettiği bir roman mı, yoksa keskin bir gözlem gücü sayesinde mi ortaya çıktı? Gözlem ve tahayyül ilişkisi edebiyatın kilit sorunlarından biri. Ben her zaman bilinci, hayal gücünün düşmanı olarak görmüşümdür. İnsan rüya görürken müthiş evrenler kurar zihninin derinliklerinde, ama sabah kalkınca bunları kâğıda dökemez. Çünkü yazma işi bilinçle yapılan bir şey. Bu durumda edebi üretim sürecinde hayal gücünün en büyük düşmanı olan bilince ihtiyaç duyuyorsunuz. Ben bir yazarın her ikisiyle de iyi geçinmesi gerektiğini düşünüyorum. Benim yazarlığımda ise hayal gücü biraz daha ağır basıyor. Çünkü edebiyatı, 'hayatın', 'gerçeğin' bir nevi diyalektik alternatifi olarak görüyorum. Roman da hayatla çatışmamızdan türeyen bir şey. Karakterlerinizin öyküleri oldukça ilginç. Mesela Zahmettin Cumhur anneannesinin rahminde doğuyor, Selçuk Sanrı da gülümseyemiyor. Böyle tuhaf insanları neden bir gemide bir araya getirdiniz? Hayat ya da kader akışkandır. Gemi de, siz üzerinde dursanız bile sürekli hareket eden bir şey. Romandaki geminin adı da Kader Gemisi zaten. Kader birbirinden farklı türleri bir arada toplayan ve topyekun bir yere götüren olgu ve bu yönüyle yüce yaratıcının şaheserlerinden biri. Gemide birbirinden farklı, birbirinden tuhaf insanlar var evet, çünkü hayat da öyle. Bir arkadaşım gemi metaforunu, Nuh'un Gemisi'nden esinlenerek kullanıp kullanmadığımı sordu. Esasında aklıma gelmedi, ama neden olmasın. Nuh'un Gemisi'nde birbirinden farklı canlı türleri vardı, Kader Gemisi'nde de birbirinden farklı insan türleri var. Farklılığın olduğu yerde yönetim zorlaşacaktır ve dolayısıyla politika daha çok devreye girecektir. 'M.A.T', gemideki yapı nedeniyle siyasi yönü ağır basan bir roman. Kitapta köleler ve soylular var. Siz yazarken hangi sınıfa sempati duydunuz? Vallahi önce şunu söyleyeyim: Yönetmek esasında insanı daha çok geren bir şey. Zira iktidarı muhafaza etmek için sürekli teyakkuzda olmak gerekiyor. Romanda yönetenlerin soylu addedildikleri ve bu soyluluğun da bir bedelinin olduğu anlatılıyor esasında Romanda ihtilali teşvik edenlerin macerasını anlattığımız için herhalde terazi yönetilenlerden yana olmuştur. Kendinizi de 'münasebetsiz' olarak görüyor musunuz? Edebiyatçılığı göz önüne alırsak edebiyat zaten münasebetsiz bir iştir. Ama eğer ortada bir münasebetsizlik varsa da bunu kendime karşı yaptığımı düşünüyorum. Yazarlık serüvenimle ilgili bir şey. Bunun da başkalarına faydası var, zararı yok.
Peki kim bu münasebetsizler? Ferhat Ünlü kitaba ismini veren 'münasebetsiz'leri bakın nasıl anlatıyor: Sistem açısından bir şeyleri kurcalayan herkes münasebetsizdir. Biz de bu açıdan epey verimli bir vahada yaşıyoruz. Genç bir ülkeyiz, imparatorluk geçmişimiz var ama hâlâ kendimizi bulamadık. Kendimizi buldukça münasebetsizler de buhar olup uçacaklardır. Benim ise daha romanın başlarında Selçuk Sanrı "Bense şans denilen o illetle oynanan tehlikeli bir satranç oyunundan söz edebilirim sizlere" derken 'mat' kelimesi kafamda berraklaşmıştı.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |