T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 21 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


Avrupa' nın tarihi sınavı

Çok-etnikli ve çok-kültürlü bir toplum tecrübeleri olmayan ve içerdeki İslâm tehlikesinden korkan AB ülkelerinin nüfuslarının çoğunluğu, ulusal sınırların verdiği yanılsatıcı konfora ve etnik kimliğe dayalı ulusalcılıklara geri dönüyor.

İran'ın diplomatik atağı ABD'yi köşeye sıkıştırdı
   SIMON TISDALL

  CHARLES KUPCHAN (*)
İngiltere'de Mayıs 2006 seçimlerinde, AB ile entegrasyondan hoşnut olamayan Muhafazakâr Parti, İşçi Partisi'ni yenilgiye uğrattı. Bu arada, AB karşıtı partiler, Polonya'daki koalsiyon hükümetine katıldılar.

DAĞILMA SİNYALLERİ

Geçen yıl Fransa ve Hollanda tarafından reddedilen AB Anayasası, suya düşmüş durumda. Ekonomik milliyetçilik ve korumacılık dalgası hızla tırmanışa geçiyor. İtalyan, Fransız, İspanyol ve Polonya hükümetleri, şirketlerini uluslararası dev şirketlerin satın almasını engelleyecek yeni önlemler aldılar.

Ulusal sınırları ve göçmenlere, özellikle de Müslüman ülkelerden gelen göçmenlere düşmanlığı ortadan kaldırmayı düşleyen bir kıtada, ulusal sınırlar yeniden kalın hatlarla çizilmeye çalışılıyor.

Kısacası, Avrupa'daki siyasî hayat, yeniden ulusal temeller üzerinden yükselmeye başlıyor ve böylelikle Avrupa'nın bütünleşme teşebbüsünü, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana karşı karşıya kaldığı en büyük krizin eşiğine sürüklüyor.

Eğer AB tökezlemeye devam ederse, yalnızca Avrupalılar kaybetmeyecekler. ABD, ulusal sınırlarına kapanmaya çalışan ve ABD'nin ihtiyaç duyduğu ekonomik ve stratejik ortaklığı hakkıyla yerine getiremeyecek kadar zayıflayan bir Avrupa ile karşı karşıya kalacağı için kaybeden aynı zamanda ABD de olmuş olacak.

UYUMSUZ BİR BİRLİK

Dört temel güç, AB'nin altını oyuyor: Birincisi, Avrupa'nın aşırı bürokratik refah devletleri, Avrupa'nın entegrasyonu ve küreselleşme ile başa çıkma mücadelesi veriyorlar: Devlet'in, istenmeyen değişim güçlerine karşı egemenliğini koruması ve hissettirmesi gerektiğinde ısrar eden Avrupalı halklar, ayağa kalkmaya başladılar.

Fransızlar, AB Anayasası'nı "ultra-liberal" olduğu gerekçesiyle reddetmişlerdi. Paris sokakları, işçi reformlarını bloke etme çağrısı yapan büyük gösterilere sahne oldu. İtalyanlar, euro'nun ekonomilerine zarar verdiğini söyleyerek homurdanmaya başladılar.

Özellikle Fransız, Alman ve İtalyan hükümetleri, bir yandan, rekabetçi para piyasalarının tepeden oluşturduğu baskılar nedeniyle, öte yandan da, geçmişin konforuna geri dönmek isteyen ve geleceğin belirsizliklerinden korkan seçmenlerin aşağıdan oluşturdukları baskılar yüzünden iki çapraz ateş arasında sıkışmış durumdalar.

Sonuç, yalnızca kitlelerin Avrupa'nın entegrasyonundan duydukları hoşnutsuzlukların ve getireceği faydalardan duydukları kuşkuların hızla artmasına neden olan siyasî kilitlenme ve ekonomik durağanlıktır.

AB'NİN KİMLİK KRİZİ

İkincisi, birliğin genişlemesi ve Müslüman göçmenlerin akın etmesi, geleneksel Avrupalı kimlikleri parçaladı ve yeni sosyal sürtüşmeler yarattı.

AB'de şu ân en az 15 milyon Müslüman yaşıyor ve 70 milyon nüfusuyla Türkiye AB üyeliği için AB'nin kapısını çalıyor. Avrupa'lı Müslümanların çoğu, Avrupa'daki toplumlardan dışlanmış durumda ve asimilasyon yaşıyorlar.

Çok-etnikli ve çok-kültürlü bir toplum tecrübeleri olmayan ve içerdeki İslâm tehlikesinden korkan AB ülkelerinin nüfuslarının çoğunluğu, ulusal sınırların verdiği yanılsatıcı konfora ve etnik kimliğe dayalı ulusalcılıklara geri dönüyorlar.

Üçüncüsü, seçmenler, Avrupalı ulusal kurumların, hem etkisiz, hem de ülke gerçeklerinden kopuk olduğundan yakınıyorlar ve Avrupalı politikacılar, her geçen gün daha fazla popülist politikalar izlemeye başlıyorlar.

Fransa'da aşırı sağ Milliyetçi Cephe, eşi görülmemiş bir popülarite kazanmaya başladı. Fransız halkının üçte birinin, Milliyetçi Cephe'nin "Fransız halkının gerçek sorunlarını yansıttığına" inandığı ortaya çıktı.

Polonyalı seçmenler, "Polonyalıların ilgilendiren şey, Polonya'nın geleceğidir; AB'in geleceği değildir" şeklinde ısrarlı açıklamalar yapan milliyetçi ve korumacı Lech Kaczynski'yi devlet başkanı olarak seçtiler.

Avrupa, birlik teşebbüsüne yeni bir hız ve hayat kazandıracak güçlü bir liderlikten yoksun. Londra, Paris, Berlin ve Roma'daki hükümetler, kırılgan, zayıf ve halktan kopuklar; bölünmüş ve öfkeli seçmenleri idare ve ikna etmekle meşguller.

Öte yandan, kuşak değişimi, sorunları, iyice içinden çıkılmaz hâle getiriyor. İkinci Dünya Savaşı'nı ve acı sonuçlarını yaşayan Avrupalılar için AB, Avrupa'nın kanlı geçmişi için kutsal bir panzehir. Ama bu eski kuşak, artık sahneden çekiliyor.

KONSENSÜS ŞART

AB, hiç olmazsa şimdilik sadece başıboş sürükleniyor; henüz tümüyle çözülmüş değil. Ancak şu ân, yalnızca kararlı ve acil adımlar, rayından çıkan birliği yeniden rayına oturtabilir.

Fransız hükümetinin 2007 seçimlerine kadar çalkantılı bir dönem geçireceği anlaşılıyor. O yüzden, İtalya ile Almanya arasında kurulacak ortaklığın, AB'nin yönlendirici merkezi gücü olarak geliştirilen Fransa-Almanya koalisyonunun yerini alması zorunlu. AB Komisyonu'nun eski başkanı olan İtalya Başbakanı Romano Prodi, bu konuda gerekli olan önsezilere ve uzmanlığa fazlasıyla sahip biri. Ama Prodi'nin, Almanya Şansölyesi Angela Merkel'i AB'yi en öncelikli mesele yapmaya ikna etmesi gerekiyor.

Avrupa'lı liderler her şey normalmiş gibi hareket etmeyi bırakarak, şu ânki siyasî krizin ağırlığını itiraf ederek hareket etmek zorundalar. Her şeyden önce, AB Anayasasını silbaştan gözden geçirerek AB Başkanı'nın, Dışişleri Bakanı'nın atanmaları ve önemli reformlar konusunda kesin ve kararlı adımlar atmalılar. Unutmayalım: Yalnızca merkezîleşmiş ve muktedir bir AB, yurttaşlarının hayatlarına ve taleplerine uyan kararlar alabilen bir birlik olabilir.

Avrupalılar, büyük bir dönüm noktasının eşiğinde oldukları gerçeğiyle yüzleşmek zorundalar. Eğer siyasî ve ekonomik birlik projesini acilen hayata geçiremezlerse, 20. yüzyılın en büyük başarılarından birini riske atmış olacaklar.

* Charles Kupchan, ABD'nin önde gelen düşünürlerinden biri. "The End of American Era" (Amerikan [Hâkimiyeti] Döneminin Sonu) başlıklı bir kitabın yazarı olan Kupchan, bugüne kadar en ateşli AB savunucularından biri olarak biliniyordu. Kupchan'ın bu makalesi The Globalist'in 16 Haziran tarihli nüshasından çevrildi. -YK.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi