|
|
Herkes doğru dese de yanlış yanlıştır
Bir önceki yazımızda (8 Eylül 2005), bir tartışmayı, meselenin en dibinden, en temelinden ele alarak yürütmemiz gerektiğini söylemiştim. Çünkü yüzeyde görülen mutabakatın, aslında derinlere indirildiğinde pek de bir mutabakat olmadığı ortaya çıkabilir diyorduk. Şimdi, gene aynı iddiayı sürdürmek istiyorum. Eğer taraflar oportünist bir tavır içinde değillerse, yüzeydeki uyuşma veya uzlaşma, aslında ve hakikat planında fazlaca bir anlam taşımaz, diyorum. Nitekim gündelik hayatımızda, muhataplarımızla öyle karşılıklı konuşlanmalar üzere bulunabiliriz ki, onlarla belirli konuda anlaştığımızı sanabiliriz. Oysa, anlaştığımızı sandığımız o hususlardan biri pratik olarak karşımıza çıktığında, o konuya bizim bakışımızla, muhatabımızın bakışının hiç de örtüşmediğini fark edebiliriz. Ama pratik zorunluluklar, bizim, birbirimizle anlaşmamızı öngörüyorsa, biz de, diğer faktörlerin üstünü örterek, durumu "idare etmeye" kalkışabiliriz. Ancak böyle yaptık diye, gerçekten anlaşmış sayılır mıyız? Öyle bir kabul içinde görünmek, o görüntüyü hakikat yapmaya yeter mi? Bahsi geçen yazının bir yerinde şunu söylüyorduk: "Bir yanlış, her zaman yanlıştır. O yanlışa zamanla hoşgörüyle bakılması veya o yanlışı zamanla herkesin benimsemiş olması, giderek o yanlışın artık hatırlanmaz oluşu ve böylece onu herkesin doğru diye kabul etmesi, asla, asla, asla, onun artık doğru haline geldiğini göstermez. Çünkü yanlış bir temelin üzerine doğru bina inşa edilmez, edilemez. Batıl bir temel üzerine hakkı inşa edemezsiniz. Amerika veya İngiltere veya herhangi bir gayrimüslim ülke (devlet), Müslümanlara müsamaha gösterse, onların baş örtüsüne, namazına vb. müdahale etmese, o ülke Müslümanlarca belki sempati görür; fakat bu durum o ülkenin Müslümanlaştığı anlamına gelir mi?" Şimdi, bu mülahazalar üzerine birisi kalkıp şu itirazı ileri sürse ve dese ki: "Yanlış her zaman yanlış olmuyor, bugün için geçerli olan yanlışlar yarın doğru olabiliyor, bugünkü doğrular da yarın yanlış olabilir. Bu olay tabiî ki daha çok ön kabule bağlıdır. Temel dayanağın sakatsa (yanlışsa demiyorum) üstüne inşa ettiğiniz bina da sakat olacaktır." Böyle bir karşı çıkış, tam da bizim söylemek istediğimiz hususu örneklendirmiş olur. Biz kelime oyunu peşinde değiliz. Yanlış kelimesinin yerine sakat kelimesini ikame etmekle hedeflenen gerçeklik değiştirilmiş olmaz. İtiraz sahibinin kelimelerini kabul ederek düşünsek bile, ortada değişen bir gerçekliğin bulunmadığı ortadadır. Şöyle ki, yanlış kelimesini kullanmaktan kaçınıp onun yerine "sakat" kelimesini kullansak ve o ifadeyi aynen benimsesek ne çıkar? "Temel dayanağın sakatsa (yanlışsa demiyorum) üstüne inşa ettiğiniz bina da sakat olacaktır." demek, neyi değiştiriyor? Yani sakat bir temel üzerine bina inşa etmek sakat bir iş olacaksa, bu iş zaten ve kendiliğinden yanlış olmuş olmuyor mu? Ama bazılarının dikkati tuhaf iş görüyor. Siz, parmağınızla bir hedefi işaret ediyorsunuz, arkadaş o hedefe bakacağına parmağınıza bakıyor. Siz parmağınızı değil, fakat başka bir yeri hedeflediğiniz için, uzlaşmanız da imkânsız hale geliyor. Çünkü o, ısrarla, sen bana parmağını göstermedin mi, diye sorup durdukça, tartışmanın sağlıklı yürütülmesi bir yana, tartışmanın zemini bile ortadan kalkmış oluyor.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |