AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Devlet Tiyatroları meselesine devam

Dünkü yazıda anlatmaya çalıştım: Ortada çözülmesi gereken bir sorun olduğu açık ama tarafların teşhis ve tedavi yöntemlerinde problem var. Medyada kendisine büyük yer bulan tartışmanın "sokaktaki vatandaş"ı (biliyorsunuz bir de böyle bir "vatandaşlık tarifi" var!) ne derece ilgilendirdiği ise bambaşka bir mesele...

Başta oyuncular olmak üzere devlet tiyatroları mensupları "Laiklik elden gidiyor! Bizi Ortaçağ'a götürmek istiyorlar!" diyerek imdat çağrıları yaparken, Kültür Bakanlığı şişman balet ve sahneden kıran oyuncu avında...

(Yeri gelmişken hatırlatayım: Ankara'daki protesto gösterilerinin bir parçası olarak oyun öncesinde yapılan "anonslar"ın birinde "Sayın medya mensupları, lütfen kalemlerinizi konuşturup, objektiflerinizi ayarlar mısınız?" dendiği için yazıyorum bu satırları! Bir tiyatro eserinden esinlenerek söyleyecek olursak 'Tiyatro düşmanı' değilim, kötü bir niyetim yok yani...)

Tartışma o kadar çığırından çıkmış durumda ki, "87 kiloluk balet", "Bize göre (yani şişman baletlere göre!K.B.) 65 yaşına kadar yapılır. 'Guguk Kuşu' eserini, ileri yaş grubu olan sanatçılarımızla Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde başarıyla sahneledik" diyor.

Siz artık varın hayal edin o "guguk kuşu"nun nasıl dans ettiğini!

(Yeri gelmişken şunu da hatırlatayım: Benim bildiğim, bir İsviçreli yazarın "Guguk Kuşu" adını taşıyan oyununu yıllar önce karım tercüme etmişti. Dolayısıyla küçük bir soruşturma yapmam gerekecek; şişman baletlerin oynadığı "Guguk Kuşu" adlı temsil çevirmenine telif hakkı ödenmesi gereken kuş olmasın?)

Neyse ki tiyatro ve bale camiasından Kültür Bakanı ile "cumhuriyet'in son kalesini" savunmaya and içmiş tiyatro mensupları arasında sıkışıp kalmış tartışmayı yerinde ve anlamlı biçimde sürdüren insanlar da var. Kültür Bakanı'nın her akşam ekranlarda boy gösteren ama bir biçimde devlet tiyatroları sahnelerine ayağını koymamayı başaran oyuncuları teşhir etmesi yararsız bir iş değil tabii ki. Ama tartıştığımız konunun daha fazla bilgi ve fikir gerektirdiği de açık.

Bakın, konuya hakim âkil adamlardan birisi olan Prof. Mesut İktu ne diyor. İktu, yaklaşık 40 yıl Devlet Opera ve Bale Müdürlüğü görevini yürütmüş: "Tüm dünyada bu yaşa gelmiş (40 yaş) balet ve balerinler emekliye ayrılır. Ancak bizim emeklilik şartlarımız uygun olmadığı için bu yaştan sonra da kadroları devam eder." İktu'nun şu sözleri de önemli: "Böylelikle alttan gelen genç sanatçıların önleri açılır. Dünyada da bu sistem geçerli. Özel sigorta sistemiyle emekli olan sanatçılar mağdur edilmiyor."

Bir başka "âkil kişi"nin, İstanbul Devlet Opera ve Balesi koreografı Geyvan McMillen'ın teşhisi ve önerdiği tedavi yöntemi de buna yakın:

"Yıllardır kadro sorunumuz var. 40 yaşından sonra solist dansçılar dansı bırakmak zorunda kalıyor. Dansın yaşı çok genç. Bu yüzden batıda buna göre statü hazırlamışlar. Solist dansçı, 40 yaşından sonra, iyi bir eğitmen olabiliyorsa veya repetitör olmak için girişimlerde bulunduysa, o sanatçıyı bu kadrolara getiriyorlar. Böyle yetenekleri olmayan kişilere 2 yıl maaş ödeniyor ve bu süreçte, bu sanatçılar kendilerini farklı bir işe yönlendirebiliyor. Sonra da emekliliklerini alıyorlar."

Görüyorsunuz; bu iş "Emekli Sandığı" ya da "Sosyal Sigortalar" rejimi ile çözülebilecek türden bir iş değil. Ayrı bir yasa, ayrı bir çalışma ve emeklilik statüsü gerektiriyor. Geyvan McMillen'in sözleri bana eski Stuttgart Balesi baletlerinden Uğur Seyrek'i ve yine dansçı olan karısının durumunu hatırlattı. Avrupa'nın zengin balelerinden birinde yıllarca dans etmiş bu iki oyuncu kırklı yaşlarına gelince McMillen'in sözünü ettiği bir sürece girdiler. Uğur başarılı bir ressam-heykelci olma yolunda ilerlerken karısı eğitmenliği seçti.

Madem Uğur Seyrek'in adı geçti, balet ve balerin hayatına ilişkin ondan dinlediklerimin bir bölünü de aktarayım: Kilo almaya o kadar engel bir iş ki bu! Her gün (oyunu olsun olmasın) mutlaka dans etmek; iyi bir dansçı olarak kalmaya gayret ederek sözleşmesinin sürmesini sağlamaya çalışmak; her şeyiyle muntazam, disiplinli bir hayat...

Ayrıca unutmayalım ki, tiyatro ve bale çok (hele bale haddinden çok) zengin kaynaklar isteyen sanat dalları. Yani bir bakıma, iyi eğitmenlerinizin ve dansçılarınızın yanında çok paranız varsa bu işe girişiyor ve başarılı oluyorsunuz.

Yoksa? Yoksa manzara bizde olduğu gibi oluşuyor...

Yanlış anlaşılmasın, "Biz bu işin altından kalkamayız" filan demiyorum. Tam tersine herşeye rağmen ben de gerekli kaynakların aktarılmasından yanayım. Ama sonuç olması gerektiği gibi olmalı; sahneye çıkanlar kazanacakları özel statüye uygun biçimde "sanatta rekabet" içinde olmalılar. Zaten bu sağlanmadığı zaman biletlerinizi satacak kimse bulamaz ama iş "Cumhuriyet'in kalesi" gibi klişelere gelince mangalda kül bırakmazsınız...


11 Eylül 2005
Pazar
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED