|
|
Aklımız Allah'a emanet
Ben Amerikalıları 'akılcı adamlar' olarak bilirdim; dengelerinin son zamanlarda bozulduğunu anlamam için yolumu bir önemli gelişme sırasında buraya düşürmem gerekiyormuş... Saddam'ın iki oğlu Kusay ile Uday'ın Musul'da öldürülmeleri sonrasında söylenen ve yazılanlara bakıldığında, Amerikan toplumunun, hem de akıl sağlığı yerinde olması gereken okumuş-yazmışlarının, kuşkuculuk kulvarına takıldıkları anlaşılıyor... Villaya baskın ve iki kardeşin öldürüldüğü haberi ABD'ye ulaştığında, önemli tv kanallarına görüş açıklamak için çıkartılanların ilk tepkisi ne oldu biliyor musunuz? "Nereden mâlum öldürülenlerin o iki kişi olduğu?" sorusunu sayısız ağızdan defalarca işittim. Ne yapsın işgal yönetimi? Çare olarak, Kusay ile Uday'ın öldükten sonraki hallerinin fotoğraflarını yayınladılar... Bu defa, daha başka ağızlar, "İki ayda sakal o kadar uzar mı? Hem bilinen kişilere benzemiyor suratlar" itirazında bulundu... Ardından cesetlerin sakalları traş edildi (evet ceset traş etti Amerikalılar), ortaya çıkan manzara mide bulandırdı, kuşkucuların yine de tam tatmin oldukları söylenemez... Amerikan toplumu ya iyice fırttırmış, ya da politikacılara ve politikaya yakın duranlara güvenini bütünüyle yitirmiş... Şimdi de, "Acaba bu cesetler onlara mı ait?" sorusu unutuldu, Amerikan kamuoyunu yönlendiren aklı başında kişiler en başta sorulması gereken soruyu gündeme taşımaya başladılar: "Öldürülmeleri gerekiyor muydu? Bugüne kadar cevabı alınamamış kıymetli bilgiler elde etmek için sağ ele geçmeleri neden sağlanmadı?" Sahi neden? Kusay ile Uday kardeşler, yanlarında Kusay'ın 15 yaşındaki oğlu Mustafa ve bir tek koruma olduğu halde bulunuyorlardı o villada. Diyelim tepeden tırnağa silâhlıydılar (Koca bir orduya karşı sadece dört kişi!!!). Etraflarını çevirip evdeki mühimmat veya gıda bitene kadar beklense ne kaybedilirdi? İçlerinden birisi bile sağ ele geçirilemez miydi gerçekten? Amerika savaşa gerekçe olarak gösterilen 'kitle imha silâhları' (KİS) hâlâ bulunamadığı ve Irak ile El-Kaide örgütü arasında doğrudan veya dolaylı irtibat kurulamadığı için haftalardır sarsılıyor. Eğer ülkede KİS'ler var ise, yerlerini bilecek durumdaki birkaç kişiden ikisi Musul'daki villada öldürülmüş oldu. El-Kaide ile görüşüldüyse, o teması kurması beklenebilecek örgütün başıydı Kusay... Hiç değilse torun Mustafa canlı yakalansaydı, belki dedesinin şu anda nerede bulunduğu bilgisi çocuğun ağzından alınabilirdi... Hatta, dördüncü kişi, yani koruma bile, iyi bir istihbarat kaynağı olabilirdi... Siyasi gerilim romanı meraklıları, bir baskında herkes öldürülmüşse, bunun intikam hissiyle bir ilgisi olmayacağını, ancak susturmak veya konuşmamalarını sağlama almak için yapılacağını düşünürler... Amerikalılar o tür romanları çok okuyor olmalılar; çünkü burada en fazla duyduğum baskına yönelik 'komplocu' sorular oldu... Bağdat Üniversitesi Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nde strateji uzmanı olarak çalışan Dr. Subhi Nazım Tawfiq'in El-Cezire kanalında olay üzerine yaptığı tahlili dinleyenlerin kafası daha da karıştı. Uzman, "Askerler Kusay ile Uday'ı neden öldürdüler?" sorusuna cevap vermenin kolay olmadığını söylüyordu. "Eski bir subay olarak" diyordu Tawfiq, "Korumasız bir evde sıkıştırılan sadece dört kişiyi öldürmek için yapılan hazırlıklara çok şaşırdım. Zırhlı araçlar, helikopterler, savaş uçakları, makinalılar, tanklar… Daha az sayıda asker ve silâhla ev kuşatılabilir ve içeridekilerin teslim olmaları sağlanabilirdi." Bu sözleri duyan el-Cezire muhabiri, "Yani, Amerikalılar aceleci mi davrandılar?" diye sordu. İşte aldığı cevap: "Aceleci davrandıklarını hiç sanmıyorum. İstihbaratı bir gece önce aldıkları ve hazırlıklara 21 Temmuz akşamından başladıkları anlaşılıyor; gece ve ertesi gün beklediler, saldırı akşam 22:00 sularında başladı ve duyduğuma göre dört saat sürdü…" Sizin aklınıza gelen soruyu muhabir de yöneltti asker kökenli strateji uzmanına: "Neden bekleyip tutuklamadılar da öldürdüler o halde?" Tawfiq'in görüşü şu: "Kesin bir zafer elde etmek için… Hiçbir tesadüfe yer bırakmamak için… Büyük bir güçle sardılar evi ve saldırdılar; zaten evde kıstırılanların direnmesi de ondan sonra başladı." Amerikalıların Saddam Hüseyin'in iki oğlunun öldürülmesinden beklendiği kadar mutluluk duymamalarının ve kuşku ifade edip durmalarının sebebi, canlı ele geçirilmeleriyle elde edilecek kazancın ve tatminin daha büyük olacağını bilmelerinden... Bir tv kanalında, konu görüşülürken, fikir açıklayanlardan birinin, "Bizimkiler, biri çocuk dört kişiden korktular mı yoksa?" diye sorduğunu kulaklarımla işittim. Bence 'korku' değil, başka hesaplar bu işte rol oynamıştır... Kusay ile Uday'ın başına gelenden ve işgal yönetiminin onların Musul'daki varlığını kendilerine ileten muhbire 30 milyon dolar ödemeye hazırlandığı duyulduktan sonra Saddam'la ilgili ihbarlar da artmış... Saddam'ı gördüğünü iddia edenler çoğalmış... İşgal güçleri komutanı, bu sebeple olacak, "Bir ay içinde onu da ele geçireceğiz" dedi. Bu konuyu konuştuğum bir tanıdık, "Herhalde ölü olarak" demekten kendini alamadı... Ne kadar da 'kuşkucu' olmuş bu Amerikalılar, hayret!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |