|
|
Mutsuzluğun Ally McBeal'I
İnsan ilişkilerinin giy-çıkar tarzı rahatlığı, iç konuşmaların öyle kendini hiç sıkmadan, dip taraflara biriktirmeden dışa vurulması yoluyla deşarj olma halleri, o sakat "yüreğinin götürdüğü yere gitmeler"i salık vermesi dolayısıyla Türkiye'de "bu durum bize hiç uymaz" uçlarına tekabül etse de, neredeyse Amerika ve Avrupa'da olduğu kadar seyirci topladı CNBC-e'deki Ally McBeal dizisi... Ally'nin Türkiye'de de bir 'fun club'ı var artık yani... Nasıl ki, bir zamanlar yazlık sinemada seyredip de, kendilerini esas oğlan esas kız yerine koyarak ve aslında kendi talihinden yakınarak, Hülya Koçyiğit'in başına gelenleri merdiven aralarında, mahalle arkadaşlarına anlattılarsa insanlar, şimdi de aynı şey oluyor. Ally modern mekanların rahat koltuklarında dilden dile dolaşıyor. Öyle ki tüm izm'lere nazire, çiçeği burnunda bir "Ally McBealism"imiz var. Yeni çağın mutsuzluk oyunu yani... Nedir bu Ally McBeal?
Ayşegül'ün maceraları
Ally McBeal 30'lu yaşlarının başında, güzel, başarılı ama en çok da yalnız bir çalışan kadın. İşi ve haksızlıklar sözkonusu olduğunda sözünü esirgemeden, sivri diliyle rakibini çocuk acımasızlığıyla gözünün yaşına bakmadan bir anda nakavt ediveren avukat bayan, işte sıra gönül meselelerine geldiğinde çıtkırıldım bir kız çocuğuna dönüşüyor. Çimenlerin üzerinden çiçek devşiren savunmasız çocuk şeklindeki 'Ayşegül'ün Maceraları' serisi halinde süregiden dizide, arayış içindeki mutsuz ve yalnız Ally'nin çocuksu halleri de oldukça hoşgörüyle karşılanıyor. Öyle ki, karakterin 'nazenin ruh halleri'ni pekiştirecek şekilde 'koptu kopacak' kadın Ally McBeal'in, hafif nevrotik halleri, sürekli halisünasyonlar görüşü, düzlemini bir türlü bulamamış inişli çıkışlı davranışları, herkes tarafından 'ay ne kadar sevimli' ünlemleri eşliğindeki gülümsemelerle karşılanıyor. İşte bütün bunlarla ve yalnızlığa yapılan vurguyla "acınası" hale getirilen Ally McBeal, herkesin içten içe söylediği "talihim yok, bahtım kara" şarkısıyla özdeşim kuruyor ve garip bir "kendini yerine koyma" halleri başgösteriyor. Öyle ki, bütün yalnız kadınlar bir anda Ally McBeal oluyor. Dizideki erkek-kadın neredeyse bütün karakterler mutsuz olduğu halde, 'mutsuzluk sadece yalnız ve güzel kadınlara yakışır' dercesine öne fırlatıyor dizi Ally'i. Kaybetmişlere ya da kaybetmiş olduğuna inananlara (bu tanım neredeyse bütün insanları kapsar) 'yalnız değilsin' diyen dizi, acaba gerçekten doğruları mı söylüyor? Böyle midir yani? Ally'lik halleri gerçekçi midir?
Şöyle sormalı
Böyle nevrotik, depresif, şaşkın haller sergileyen insanlar, anında dengesizlikle yaftalanıp, pattadanak 'ruh hastası' damgası yemezler mi herhangi bir ülkenin, herhangi bir işyerinde? Kimsenin göstermeye cesaret edemediği o çocuk haller bir kez görülecek olsa yani, toprağından yeni koparılmış suyu üstünde çiçek dallarını alıp, çatır çatır kırmazlar mı anında? Köşeye sıkıştığı anlaşıldığında insanın mesela, ter ter tepinmezler mi üzerinde o insanın? Şu da çok ilginç sorudur konuyla bağlantılı olarak: Mutsuzluğa gönderme yapılarak oluşturulan mutluluk tanımı bu kadarla sınırlı mıdır acaba? Ve yalnızlık illa ki mutsuzluğa mı tekabül eder her zaman? Ne kafaca, ne ruhça sağlam bir dayanak ve çıkış noktası bulamamış insanlar için değil midir sadece bu tanım? Nedir yani mutluluk? Hakikaten düşünmek lazım...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |