T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"İki yolun öyküsü"

Heyetin kaldığı Victoria Oteli'ne girer girmez karşıma çıkan kırçıl sakallı hiç de 'yabancı' gelmedi gözüme. Kırmızı atkısını çıkartıp yüzünü bütünüyle açınca tanıdım: Ülkemizde 'Simyacı' adlı eseriyle tanınan Brezilyalı yazar Paulo Coelho... İlk karşılaştığım kişi tanıdık bir ünlü yüz olunca, "Günlerimiz bereketli geçecek" diye düşünmeden edemedim...

Davos'un önemi, uluslararası jetseti yansıtan dedikodu dergilerini, Time ve Newsweek gibi bütün dünyayı ilgi alanı gören yayın organlarını, Londra ve New York borsalarını yakından izleyenlerin çok iyi tanıdıkları kişileri topluca görme imkânı vermesidir. Devlet başkanları, başbakanlar, bakanlar, büyük şirketlerin en tepe yöneticileri, uluslararası örgütlerin liderleri, hatta dinadamları, yazarlar, gazeteciler... Davos sokakları, otelleri, bir hafta boyunca, 'Kim kimdir?' sayfalarından fırlamışa benzeyen tanıdık yüzlerle dolup taşar...

Bu yıl devlet başkanı düzeyinde katılım biraz az. Ben "Az" desem de, sizler, Ürdün Kralı ve kraliçesi ile Makedonya, Meksika, Latvia, Kolombiya, Brezilya, İsviçre, Rwanda, Slovenya devlet başkanlarının burada olduklarını bilmelisiniz... Ukrayna gibi ülkelerin hem devlet hem de hükümet başkanları burada... Organizasyon, "Bu yıl 24 devlet ve hükümet başkanı, 82 bakan, 56 büyükelçi katılıyor" bilgisini sunuyor. Toplam katılımcı sayısı 2311...

Dünya Ekonomik Forumu, geçen yıl, dayanışma amacıyla New York'a gitmişti; dayanışma mesajı Washington tarafından fazla önemsenmemiş olmalı ki, ABD'den "O da buradaydı" denilebilecek sadece üç kişi görebildim: Dışişleri bakanı Colin Powell bir günlüğüne geldi, gitti. Adalet bakanı John Ashcrow ve bir de eski başkan Bill Clinton... Clinton, yönetimi değil, kendi adını taşıyan vakfı temsilen 'âkil adam' konumuyla burada...

Bundan önceki gelişlerimde, organizasyonu yapanlar, sayfalar dolusu gözleri kamaştıran isimlerle karşımıza çıkarlardı. Bu yılki liste bu anlamda biraz fakir. Bu sebeple olacak, bu yıl listenin en başına siyasileri değil iş dünyasını yerleştirmişler... Sony, Siemens, Nestle, Goldman Sachs, Cisco, Dell, Pfizer gibi şirketlerin başkanları Davos'un bu yılki konukları...

Türkiye'den buraya yıllardır gelen işadamları var. Ak Parti kurucularından Cüneyt Zapsu'nun katıldığı 12. Davos toplantısı bu; kendisine 'sürekli üye' beratı veriliyor... Yavuz Canevi, Emin Hattat, Hamdi Akın'ı da resmi heyetin merkez seçtiği Victoria Otel'de kaldıkları için gördüm... Herhalde toplam on kadar Türk işadamı Davos'u ciddiye alıyor... Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül gelmeseydi bile Davos'u izleyecek gazeteciler var; Hasan Cemal buranın en eskilerinden...

Süreklilerden Osman Ulagay ülkemizde 'globalleşme' gerçeğini en önce keşfedip okurlarıyla paylaşmış yazarlardan; kitaplarını okuyanlar süreçte Davos toplantılarının işgal ettiği merkezi yeri hatırlayacaklardır. Davos'ta konuşulanlar genellikle bir 'tohum' işlevi görüyor; oradan bütün dünyayı etkisi altına alacak bir eğilim haline dönüşebiliyor. Bundan 20 yıl önce, Davos'a tırmananlar, o günlerde konuştuklarının bugünkü sonuçları doğurabileceğini hesap edebilmişler miydi acaba?

Bu soruyu sormamın sebebi, Davos'a ayak bastıktan birkaç dakika sonra yüz yüze geldiğim Paulo Coelho'nun bu yılki 'Davos ruhu'na katkı olarak yazdığı 'İki yolun öyküsü' adlı denemesi... Her zamanki 'bilge adam' kimliğiyle Coelho, İsviçre'nin kayak merkezinde toplanan dünya seçkinlerine, insanlık tarihi kadar eski gerçekleri hatırlatıyor.

Coelho'nun 'gerçekleri' gözlerimize sokmak için bulduğu yöntem eski bir İslâm klasiğinden bir öyküyü aktarmak. Şeyh Kalender Şah'ın 'Asâr-ı Hilvetiyye' adlı eserinde anlattığı öykü, bizim sınırlarımızın biraz ötesinde geçiyor. Birbirine paralel iki yolun ortasında gelişen bir köy varmış... Yolların biri 'Kuzey Yolu', diğeri de 'Güney Yolu' adını taşıyormuş... Uzaklardan gelen bir seyyah önce Güney Yolu'ndan geçmiş, sonra Kuzey Yolu'nu da görmek istemiş... Ancak, Kuzey Yolu'na girdiğinde gözleri dolu doluymuş...

Onu görenler, "Güney Yolu'nda üzücü bir şeyler olmuş ki" demişler, "Adam ağlıyor... Biri mi öldü acaba?" Konuşmaları işiten bir çocuk, "Öldü" sözcüğünü duyunca etkilenip başlamış ağlamaya... O çocuğun ağlaması etraftaki diğer çocukları da ağlatmış... Anneler çarşıya koşup dükkân sahiplerinden gerçeği öğrenmeye çalışmışlar... Herkes, bir ağızdan, "Yolun öteki tarafında dehşetengiz bir şeyler cereyan etmiş olmalı" demekteymişler...

İşin ilginç yönü, Güney Yolu'nda yaşayanların da, kendi etraflarında sükûnet varken, Kuzey Yolu'ndan gelen ağlayış ve çığlık seslerini benzer bir biçimde yorumlamalarıymış... Hatta, "Karşı tarafta herhalde veba salgını var" diye düşünmüşler... Akşam çökmeden, yolun her iki kenarında yaşayanlar evlerini terk edip dağlara sığınmışlar...

Bütün bu olayları gözyaşlarıyla başlatan seyyah ise, elinde öğle azığı olarak parçaladığı gözünü yaşartan soğan olduğu halde, telâş daha ilk başladığında o bölgeden ayrılmış zaten...

O güne kadar huzur içinde yaşayan köylülerin hayatı, bir hiç yüzünden, mesajlar yanlış okunduğu için, kararıvermiş... Coelho, "Bu öykü, her zamankinden daha çok, günümüzü yansıtıyor" demekte...

Davos'a gelince ben de aynı kanaate vardım...


26 Ocak 2003
Pazar
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED