|
|
Firavun tedbiri
"Hatırlayın ki sizi Firavun'un adamlarından kurtardık. Onlar size işkencenin en kötüsünü revâ görüyorlar, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bu size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan vardı. Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık; Firavun ve adamlarını da siz bakıp dururken denizde boğduk." (Bakara; 2/49-50). Hz. Musa'nın zamanında Hiksoslar dönemi kapanmıştı, Mısır'ı Kıptî soyundan gelen bir Firavun yönetiyordu. İsrâiloğulları'nın, ülkesi için bir tehlike oluşturacağı endişesiyle erkek çocuklarını öldürüyor, kız çocuklarını hayatta bırakıyordu. Ama sonunda Allah Mûsa'yı Firavun'un katliamından kurtardı, üstelik kendi sarayında besletip büyüttü, onu peygamber yaptı, Firavun'la mücadeleye memur etti, Firavun din konusunda yapılan tartışmalarda Musa ile başedemeyince kuvvete başvurdu, onu ve topluluğunu imha etmek istedi, sonunda kendisi ve adamları boğularak helak oldular. Yûnus sûresinde açıklandığı üzere (10/92) Allah, Firavun'un cesedini de çürümekten korudu, aynı politikayı takip edenlere ibret olsun diye onu insanlara mumyalattı ve günümüze kadar cansız bedeni ile gelmesini sağladı. Tarih için Akif, "Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi" diyor. Firavun'un da akibetinden ibret alınmamış olmalı ki, bugün bile tedbir adına insan haklarına tecavüz ediliyor, vehme dayalı tehditlerden söz edilerek "belki bir gün bize şu kötülükleri yapar" gerekçesine dayanılarak çocuklar katlediliyor. Burada çocuktan maksadım "din eğitimi ve öğretimi kurumları ve faaliyetleri"dir, dindarlığını muhafaza ederek eğitim ve öğretimden yararlanmak isteyen çocuklarımızdır. Başta İmam Hatip okulları olmak üzere din eğitimi ve öğretimi yapan kurumların ya kapatılması veya altının üstünün budanması, kaynaklarının kurutulması, başını örterek okumak isteyen kızlarımızın okullarından uzaklaştırılmaları, dindar insanların devlet hizmetinde istihdam edilmelerinin olabildiğince sınırlandırılması işte böyle bir tedbir ve politikanın sonucudur. Bunlara yaşama ve gelişme imkanı verildiğinde birgün iktidar olup, "yetkiyi kendilerinden alarak" halka zulmedenleri yerlerinden etmelerinden, hak ve adâleti hayata sokmalarından korkanlar, onları daha "beşikte iken" katletme yoluna girmektedirler. Bunu yaparken ele âleme karşı yakışıklı/geçerli gerekçelere ihtiyaç bulunduğu için de "irtica" gerekçesine sığınmaktadırlar. Kendileri tarif etmekten kaçınsalar da irticadan maksadın, yalnızca "şiddet ve kuvvete başvurarak başkalarının hak ve özgürlüklerini kısıtlamak olmadığı, zaman içinde buna yol açabileceğinden korktukları (vehmettikleri) dindarlığın da irtica içinde mutâlaa edildiği anlaşılmaktadır. Çünkü polisiye, adlî ve idari tedbirlerle önü kesilmek istenen faaliyetler yalnızca şiddet kullanan gurupları değil, dindar insan yetiştirmek için çalışan şahıs ve gurupları da içine almaktadır. Bu Firavun politikası daha ne kadar sürecek? Demokratikleşme başarıya ulaşırsa bu politikanın da sona ermesi bekleniyor; inşaallah öyle olur. Çünkü (bir yerlerde böylesi varsa) gerçek demokrasilerde, hukukun üstünlüğüne dayanan yönetimlerde suç fiil, bütün unsurlarıyla oluşmadan kimseyi cezalandırmak ve haklarından mahrum etmek mümkün değildir. Yine bu yönetimlerde düşünce suçu yoktur, düşünceyi şiddete başvurarak başkalarına dayatma suçu vardır. Türkiye'de İmam Hatip Okulları ve dindar insan yetiştirmeyi hedefleyen diğer eğitim ve öğretim kurumlarının şiddet eylemcileri yetiştirdiklerine dair hiçbir kanıt yoktur. Eğer bazı marjinal ve nadir örneklerden söz edilirse hatırlamak gerekir ki, Milli Eğitim Bakanlığının diğer okullarında okuyup mezun olmuş çocuklarımız içinden -ne yazık ki- böyleleri daha çok çıkmıştır. Gelecek yazıda YÖK üzerinden aynı konuya devam edeceğim.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |