|
|
Şu an Afganistanda'ki her 5 çocuktan 3'ü öksüz. En büyük hayalim, Kabil'de bir gün sokaklarda yaşıyan 4 bin yardıma muhtaç çocuğun kalabileceği okulu, yüzme havuzu, sağlık ünitesi ve tenis kortu olan büyük bir merkez açmak." Bu sözler eski bir Afgan mültecisi olan Mahbube Rawi'ye ait. Mahbube Rawi, Avustralya'nın Sydney kentinde yaşıyor. Son dört yıldır Pakistanda'ki mülteci kamplarında yaşıyan Afganlı dul kadınlar ve öksüz kalmış çocuklar için yardım topluyor. Endonezyada'ki mülteci kamplarına kadar dünyanın dört bir yanındaki yardıma muhtaç Afganlı çocuklara ulaşmaya çalışıyor. Rawi, bu çalışmaları rahatça sürdürebilmek için bir de yardım organizasyonu kurmuş. Adı da, Mahbube'nin Sözü. Organizasyon kurulduğundan bu yana hiçbir hükümet kurumundan yardım görmemiş. Çalışmalarından dolayı sadece UNICEF tarafından ödüllendirilmiş. Rawi'nin, gazeteci Jane Mills ile yaptığı sohbeti yayınlıyoruz. Siz Kabil'de orta halli bir ailenin en küçük kızı olarak büyüdünüz. 1979'da Sovyetler Birliği ükenizi işgal ettiği zaman bir öğrenci olarak pek çok gösteriye ve protestoya katıldınız. O günleri biraz anlatır mısınız? O zamanlar daha 14 yaşında genç bir kızdım. Bir sabah uyandığımızda gördük ki, bütün sokakları Rus askerleri ve tankları doldurmuş. Ülkemizi işgal etmişlerdi. Afgan halkının kanında, yabancı işgalcileri kabul etmeyen bir inat var. Bütün orta ve lise öğrencileri sokaklara döküldük. Bize öncülük eden birkaç kızı izledik. Daha sonra onların hepsini tutuklayıp hapse attılar. Ben kurtulmuştum. Diğer okullardan öğrencilerin de katılımyla sayımız giderek kabarırdı. İstediğimiz kalabalığa ulaşınca protestomuz da başlardı. 'Defol Rusya! Seni İstemiyoruz!' diye hep bir ağızdan bağırırdık. Askerler gelir ve bizleri elektrikli joplarla döverek dağıtmaya çalışırlardı. Ertesi gün okula gelir ve aynı şeyleri yeniden tekrarlardık. İçimizden bazı öğrencileri alıp götürürlerdi ve onları bir daha göremezdik. Babam bu tür gösterilere katılmamı istemezdi. Çok engel olmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Babanız iş adamı mıydı? Hayır, babam önceki hükümette kamu görevlisiydi. Afganistan'ın yüzde yüzü Müslüman olduğu için herkes komünizme karşıydı. Afgan halkı hem hoşgörülü hem de dinine ve geleneklerine bağlıdır. Ama Rusya her şeyi yakıp yıktı. Ruslar beni iki kez tutuklamaya çalıştı. İkincisinde kaçtım ve saklanmaya başladım. Patika yollardan dağları aşarak Peşaver'e gittik amcamla. Aileme bir hoşçakal bile diyemedim. Peşaver'de sizi neler bekliyordu? Her şeyden önce biz birer Afgan mültecisiydik. Önceleri hiç kamp yoktu. Pakistan halkı bize evlerinin altında hayvanlara ayırdıkları odaları kiralamaya başladı. Çetin şartlarda yaşıyorduk. Çok kalabalıktık. İlk açılan kamplar inanılmaz derecede kötü ve yetersizdi. Gelen yardımlar, en çok ihtiyacı olanlara gitmiyordu. Bazı kişiler bu yardımlara el koyarak ailesine ve akrabalarına dağıtıyordu. Bu yolla pek çok kişi zengin oldu. Endonezya'daki mülteci kampında bana 'anne' diyen iki tane çocuğum var. Biri Peştu diğeri de Hazara Türklerinden. Kadınların toplumdaki yeri konusunda ne düşünüyorsunuz? Ben kadınların eğitim görmesini ve özgür olmasını istiyorum. Burka giyip giymediğiniz önemli değil. Çünkü gerçek özgürlük insanın kalbindedir. 4 bin çocuk için merkez
Şimdiye kadar sağlık ocağı ve okulu bile olmayan bir köye 'Kadın Sağlığı ve Eğitim Merkezi' yapıyoruz. Bu köy, Kuzey Afganistan'ın Abdara vadisinde. Bu köyü pilot bölge olarak kullanacağız. Amcam Kabil'deki evini dul kalmış kadınlara yardım etmek için vakfımıza tahsis etti. Pakistan'daki kampta bulunan fırın ile çukulata fabrikasını Afganistan'a taşımak istiyoruz. En büyük hayalim, Kabil'de bir gün sokaklarda yaşıyan 4 bin yardıma muhtaç çocuğun kalabileceği okulu, yüzme havuzu, sağlık bölümü ve tenis kortu olan büyük bir merkez açmak. Benim çocuklarım Tamina (13) ve Navit (6) bu konuda bana çok destek veriyorlar. Kendilerine verdiğim harçlıkları, 'anne bu senin öksüzlerin için' deyip bana geri uzatıyorlar.
|
|