AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K Ü L T Ü R

Osmanlı dönemi musıkîsi diriliyor

Osmanlı'nın ihtişamlı döneminin musıkîsi, Bezmârâ Topluluğu ile yeniden canlanıyor. 16. ve 17. yüzyıl Osmanlı musıkîsi eserlerini yine o dönemin sazlarıyla icra eden Bezmârâ Topluluğu, yaptığı çalışmalarla bu musıkînin Türkiye'de ve dünyada tek temsilcisi.

Bezmârâ, "toplantıyı süsleyen" anlamına geliyor. Unutulmuş, eski bir makamın adı olan bu isim, 16. ve 17. yüzyıl musıkîsini o dönemin sazlarıyla icra eden tek topluluğun adı.

Bezmârâ, sadece o dönemin eserlerini seslendirdiği için değil, unutulmuş 16. ve 17. yüzyıl sazlarını hayata döndürdüğü için de takdiri hakediyor. Kantemir Edvarı'ndaki ve Ali Ufki Bey'in Mecmûa-i Sâz ü Söz'ündeki eserleri seslendiren topluluğu kuran ve o döneme ait beş sazı, yazılı kaynaklar ve minyatürlerden yararlanarak tekrar hayata döndüren Fikret Karakaya, yaptıkları işin yurtdışında daha çok itibar gördüğünü ve erken Osmanlı musıkîsinin, bize sözlü yoldan gelen 19. yüzyıl musıkîsinden farklı özellikler taşıdığını, ihtişam döneminin musıkîsinin de ona uygun olduğunu söylüyor.

Kantemir Edvarı'ndaki eserler seslendiriliyor

Fikret Karakaya, Kantemir Edvarı adıyla bilinen, Osmanlı kaynaklarında Kantemiroğlu adıyla anılan Romanya asıllı bir asilzadenin yaklaşık olarak 1700'de kaleme aldığı, Kantemiroğlu'nun kendi buluşu olan bir sistemle notaya aldığı toplam 354 peşrev ve sazende semaisi bulunan bir yazma etrafında 1994'te bir grup arkadaşıyla çalışmaya başlar.

Bu sırada Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü'nden, 1995'te Fransız Sarayı'nda düzenlediği Diloğlanları (Dragomanlar) Sergisi'nin kapanışında bir konser talebi gelir. Dönemin sazları bulunmadığı halde çok başarılı geçen konser sonrasında, Kantemir Edvarı'ndan seçilecek 50 kadar eserin 16. ve 17. yüzyıl sazlarıyla seslendirilmesi projesini heyecan verici bulan enstitü müdürü Stefanos Yerasimos'tan destek alırlar. 300 yıl sonra yeniden yaptırılacak çalgıların yapım masraflarını enstitünün karşıladığı çalışmada, Edvar'ı yayına hazırlayan Owen Wright, Kantemir üzerine kapsamlı bir kitap hazırlamakta olan Walter Feldman, Osmanlı musıkîsiyle ilgili ciddî araştırmaları bulunan Eckhard Neubauer ve Cem Behar'ın verdiği destek projeyi daha da güçlendirir.

Kendi sazını kendin yap

Sazların yapımı aşamasına gelindiğinde, zaten uzun bir süredir sazlar üzerinde çalışan Karakaya, bir grup arkadaşıyla repertuar tespiti için Edvar'daki eserler üzerinde çalışmaya devam ederken, bir yandan da minyatürlerden elde ettiği verileri yazılı kaynaklardaki bilgilerle birleştirerek çalgı yapımcılarına verilmesi gereken çizimleri ve şablonları hazırlamaya başlar. Sonuçta ortaya çıkan 12 tür sazın (çeng, ud, kopuz, şehrud, mıskal, kanun, kemânçe, santur, ney, tanbur, daire ve kudüm) beşini (çeng, santur, kemânçe, mıskal ve kanun), Karakaya kendisi yapar. İlk olarak çeng üzerinde çalışan Karakaya, divan şiirinde bir mazmun olan ve sevgilinin cefasıyla beli bükülmüş âşığı simgeleyen çengin gövdesinin, eskiden zerdali ağacından, tellerinin ibrişim ya da bağırsaktan yapıldığını söylüyor. Diğer çalgıların da çoğu doğadan yararlanılarak yapılıyor. Sözgelimi, kemânçenin gövdesi hindistan cevizi kabuğundan yapılıyor. Kamıştan yapılan mıskal, makamlara göre akortlanırken, fasulye ve nohut yardımıyla borunun içindeki hava sütunu kısaltılıyor.

ESKİYE RAĞBET OLMADIĞINDAN UNUTULMUŞ

Günümüzden çok uzak bir tarih olmamasına rağmen o dönemin sazları farklı nedenlerle terkedilmiş. Fikret Karakaya bunun çeşitli sebepleri olduğunu söylüyor: "O dönemde kullanılan bazı sazlar, teknik bakımdan yetersizlik gösteriyordu. Çeng, kanun, santur gibi sazlarda, makam değişince bazı tellerin yeniden akortlanması gerekiyor veya bütün ara sesler elde edilemiyordu. Özellikle çengin terkedilmesinin ana sebebi budur. Öte yandan, şehrud (şâh-ı rûd) adlı, udun büyüğü ve bir oktav pesti olan muhteşem saz, yerini alacak başka bir bas çalgısı olmadığı halde, çok büyük gövdesinin hem yapılması, hem kucakta tutulması, hem de çalınması zor olduğundan terk edilmiş olabilir. Tüm bunların ötesinde, bir sazın terk edilip başka bir sazın rağbet bulması, moda olgusuyla da açıklanabilir. Yeni bir saza gösterilen rağbet, eskisinin zamanla unutulmasına yol açmıştır."

  • HALE KAPLAN ÖZ

  •  
    Festivalin galipleri Aniden ve Uzak
    Kemal Tahir TYB'de anıldı
    Kemal Tahir için ölümünün 30. yılında düzenlenen etkinlikler sürüyor. Geçtiğimiz günlerde Kültür Bakanlığı'nın Atatürk Kültür Merkezi'nde ev sahipliği yaptığı oturumlardan sonra, Türkiye Yazarlar Birligi de Tahir'i anma programı kapsamında bir sempozyum düzenledi. Önceki gün birliğin İstanbul'daki merkezinde yapılan programa Türkiye Yazarlar Birliği yöneticileri ile edebiyat çevresinden çeşitli isimler katıldı. Sempozyumda söz alan katılımcılar, ünlü yazarın toplumun gerçekleri ile herkesten çok önce yüzleşebildiği fikrinde uzlaştılar. 3 oturum şeklinde gün boyu devam eden sempozyumun ikinci oturumunda söz alan D. Mehmet Doğan, Kemal Tahir'in 1960'ların sisli ortamında kanaatlerini ve duruşunu net bir şekilde ortaya koyan bir aydın olduğunu söyledi. Ölümünün 30. yılında bir Kemal Tahir portresi çizmeye çalışan Prof.Dr. Kurtuluş Kayalı ise konuşmasında ünlü yazarı, kendisi ile rabıta kurulacak birini bulmanın zor olduğu yalnız bir şahsiyet olarak tanıttı. Özlem Fedai, bu tür toplantılara ilginin yeterince olmamasından yakınırken, şair Ragıp Karcı, Kemal Tahir'in yerlilik meselesine yeni bir bakış açısı getirdiğini söyledi.
  • ÖMER ÇAKKAL, İSTANBUL


    Ali Ufkî Bey ile üçüncü albüm
    İlk konserini 1988'de Fransız Sarayı'nda veren Bezmârâ, daha sonra İstanbul'un belli başlı konser salonlarında ve Topkapı Sarayı'nın Kubbealtı salonunda dinleyici önüne çıktı. 1999'da Fransa'da Versailles Sarayı'nda (Nisan ve Mayıs), 28 Haziran-9 Temmuz 2002 arasında ise ABD'nin Washington ve Raleigh kentlerinde çok sayıda konser verdi. Bezmârâ'nın, kaydı Aralık 1998'de Topkapı Sarayı'nda gerçekleştirilen Splendours of Topkapi (Topkapı'nın İhtişamı) adlı ilk CD'si Nisan sonunda Avrupa'da satışa çıktı. İkinci albümleri Kalan Müzik'ten "Yitik Sesin Peşinde" adıyla yayımlanan grubun, Ali Ufkî'nin Mecmûa'sından 35 sözlü ve sözsüz eserin yer aldığı üçüncü albümü yakında dinleyiciye sunulacak. Dördüncü CD'sinin kayıtlarına hazırlanan Topluluk 22 Mayıs'ta Boğaziçi Üniversitesi'nde, Mayıs'ın son haftasında İzmir Atatürk Kültür Merkezi'nde ve 16 Haziran'da -İstanbul Festivali kapsamında- Darphâne-i Âmire'de dinleyicisiyle buluşacak.
  • 28 Nisan 2003
    Pazartesi
     
    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED