AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Sorun MGK genel sekreterinde değil...

AKP çarşamba günü yapılacak MGK toplantısına hazırlanıyormuş. 'Cumhuriyet'in uyanık güçleri' tarafından eleştirilen icraatları ve 23 Nisan krizine neden olduğu söylenen tepkilerle ilgili olarak 'savunma' yapacakmış.

Sadece Meclis'e karşı sorumlu olan hükümet, niçin kendisini MGK'da 'savunmak' zorunda hissediyor?

Son günlerde üzerine gelen baskılar nedeniyle.

Ne oldu? AKP yöneticileri 23 Nisan resepsiyonuna eşlerini getirmediler de ne oldu?

Başta cumhurbaşkanı olmak üzere sivil-asker bürokrasinin en yüksek yöneticileri yine de resepsiyona katılmadılar.

Demek ki mesele başları bağlı eşler değildi.

Bunu zaten kendisi de bu bürokratik yapının bir üyesi olan CHP'nin, siyasi hayatı boyunca hep krizlerden medet ummuş genel başkanı da söylüyor.

Atamalardan şikayet ediliyor...

Atamalara tepki gösteren 'uyanık güçler', tasfiye edilen kadroların Atatürkçü olduklarını nereden biliyor?

Yoksa daha önceki DSP-MHP-AP koalisyonu döneminde atanmış çoğu milliyetçi -bir kısmı demokratik sol milliyetçi- çizgideki bürokratları mı savunuyorlar?

Emekli olacak büyükelçileri de sahipleniyorlar...

Bir kaç tanesini hariç tutarsak, Türkiye'nin dış politikasını sadece güvenlik anlayışına ve bu anlayışın korku ve kuşkularına teslim eden, sürekli olayların gerisinde kalan ve Türkiye'yi dış politika çıkmazlarına sokan bu kadroyu da kolluyorlar.

Sorun başörtüsünde, bürokraside yapılan atamalarda vesairede değil. Bunu hepimiz biliyoruz.

Sorun hatta, Avrupa'da faaliyet gösteren Milli Görüş Teşkilatı'nın, Fetullahçı örgütlenmelerin memleket düşmanı örgütler sayılıp sayılmaması da değil...

Sorun aslında bir MGK genel sekreterinin, bir ordu müfettişi edasıyla Avrupa ülkelerini dolaşıp, oralarda yaşayan Türkiyeli insanları bir hizaya, MGK tarafından güdülen tek bir çatı örgütüne sokabilmek için toplantılar yaparak, itiraz edenlere hakaretler yağdırmasındaki anlayışın vahimliğindedir..

Aynı zamanda orgeneral olan genel sekreterin tavrı, aslında MGK ve silahlı bürokrasinin Türkiye'de de halka nasıl baktığının bir göstergesidir.

Sorun aslında MGK'dır...

Ve MGK, rejimin asli sahipliği rolünü o derece ileriye götürmüştür ki, artık fiilen günlük politik hayatın türlü zigzagları ve labirentleriyle birebir ilgilenmek durumunda kalmaktadır.

Memleketin ciddi güvenlik meseleleri varken; genelkurmay başkanı, ana muhalefet partisi ile hükümet ilişkileri konusunda görüş teatisinde bulunmakta, parti liderlerini ziyaret ederek önemli memleket meseleleri konusunda hükümeti bağlayıcı demeçler vermektedir.

MGK genel sekreteri yurt dışındaki Türkiyeli örgütleri MGK güdümünde örgütlemeye çalışmaktadır.

Bu işlerde büyük bir terslik vardır. Asıl sorun ülkede yürürlükte olan MGK düzeninden kaynaklanmaktadır.

MGK bu gibi 'rejim'in korunması ve kollanması meseleleri ile uğraşırken Irak'ta, Kıbrıs meselesinde hızlı gelişmeler yaşanmaktadır. Ortadoğu ve dünya kaynamaktadır.

AB, tam üyelik için özgürlüklerin genişletilmesini ister, çok sesliliğin gerçekleşmesini ve bağımsız sivil örgütlenmelerin önündeki engellerin kaldırılmasını şart koşarken, MGK Genel Sekreterliği emir komuta sistemine bağlı bir Avrupa örgütlenmesi için Avrupa ülkelerini gezmektedir.

Üstelik de bunu, o ülkelerin örgütlenme yasağı tanımayan mevzuatını ve özgürlükçü havasını hiçe sayarak yapmaktadır. O örgütlerin de Türkiye'dekiler gibi yasakçı Türkiye mevzuatına ve MGK rejimine bağlı olmasını istemektedir...

Bu anlayışla Avrupa'daki yurttaşların desteğini kazanmak olası değildir.

Sorun aslında MGK düzenidir.

Sorun aslında bu düzenin savunucusu medyadır. Her vesile ile MGK'yı vazgeçilmez ilan eden, ama şimdi genel sekreterin Avrupa'da deşifre olmuş faliyetlerini eleştirenlerdir.

Sorun, adaletin değil bu düzenin emrindeki yargıdır, bürokrasidir, temsili sisteme değil MGK rejimine bağlı militarist siyasi partilerdir.

MGK rejimini desteklemekle memleketin kurtulacağını sanan, ' icazetli aydınlar'dır ve 'sivil toplum örgütü' imiş gibi davranan devletin bazı yan kuruluşlardır.

Evet, MGK'ya 27 Mayıs 1960'dan bu yana darbeler ve dayatmalarla yasal zemin kazandırılmış ve bu zemin sürekli genişletilmiştir.

Evet, MGK Anayasal bir kuruluştur. 12 Eylül'de halka baskıyla kabul ettirilen generallerin anayasasına göre yasaldır...

Buna rağmen, bu anayasaya rağmen, yine bu anayasaya göre, halkın oyu ile işbaşına gelmiş bir siyasi partinin hesap vereceği tek merci Meclis'tir.

Hükümet MGK'ya hesap vermek durumunda olmamalıdır.

Çarşamba günü, eğer böyle bir şey yaparlarsa çok daha zor durumda kalacaklarını sanırım onlar da biliyor..

En iyisi Meclis'e gidip olan biteni orada tartışmaktır.

Kapalı kapılar ardında, askeri bürokrasinin temsilcileri tarafından eleştirilmek yerine, halkın temsilcileri tarafından eleştirilmeyi yeğlemelidirler.

Hükümet, orada icraatlarının milli güvenlikle ilgisinin bulunmadığını açıkça söylemek durumundadır...

Bu, aynı zamanda AB üyeliği yolu için de kilit bir yaklaşım olacaktır.

Kriz çıkartan taraf olmamak iyidir ama, susmak çıkar yol değildir.

MGK'nın yetkileri mutlaka kısıtlanmalı, MGK genel sekreterliği Meclis denetimine sokulmalıdır.

Ülke yönetimi bürokrasinin ipoteğinden kurtarılmadıkça Türkiye'nin bir yere varması mümkün olmayacaktır.


28 Nisan 2003
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED