AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Kıbrıs davası, Avrupa Birliği yolunda bir engel mi yoksa bir köprü mü?

KIBRIS'TA VER KURTUL POLİTİKASI

Türk medyasında, Kıbrıs konusunun sırtımızda bir kambur olduğu, bu meseleyi çözümlemeden bizim Avrupa Birliği'ne katılamayacağımız yönünde yaygın bir kanaat vardır. Bu kanaatin ifadesi olarak, ver kurtul politikasını savunanlarımız bile vardır.

Bu görüşü savunanlara şu sual sorulmalıdır; "Kıbrıs'ta, Batılı ülkelerin bütün isteklerini kabul etsek bile, bizim Avrupa Topluluğu'na kabul edileceğimiz garanti midir?" Buna hiç kimse evet diyememektedir. O halde, Türkiye bütün teklifleri kabul etse bile, durumu değişmeyecektir.

Bu konuda, resmi olarak ileri sürdüğümüz bir tez daha vardır; "Kıbrıs konusu ile Avrupa Birliği üyeliği birbirinden ayrı konulardır. Bunlar birbirine karıştırılmamalıdır." Bu tezimize rağmen biz istesek de, istemesek de, batı politikasında bu iki konu arasında bir irtibat kurulmuştur. Bu iki gerçekten hareketle, Kıbrıs meselesinin Türk dış politikasında nasıl şekillenmesi gerektiğine karar vermek gerekmektedir.

Bu açıdan baktığımız zaman, Kıbrıs konusu, Avrupa ile Türkiye arasında bir engel değil, köprüdür. Türkiye, Avrupa Birliği'ne giriş sürecini tamamlamadan, Kıbrıs'ta bir çözüm için yardımcı olamaz.

Bunu söylediğimiz zaman, bizim çözümsüzlüğü savunduğumuzu söyleyenler çıkabilir. Halbuki, her iki Kıbrıs'ın veya sadece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği'ne eş zamanlı olarak girmesi, nihai ve gerçekçi çözüm olmalıydı.

AVRUPA BİRLİĞİ'NİN GAYESİ

Avrupa Birliği'nin nihai gayesi nedir? Hudutlarla bölünmemiş tek bir Avrupa kurmak. Bu güne kadar yapılan söylemlere bakarsak, güneyi ve kuzeyi ile birlikte Kıbrıs ve Türkiye, kurulacak Avrupa'nın hudutları içerisindedir.

Kurulacak Avrupa'da, ulaşılmak istenen üç hedef vardır: İnsanların, malların ve sermayenin serbestçe dolaşımı. Eğer Türkiye bir gün Avrupa Birliği'ne girerse, Türk insanı, Türk malları ve Türk sermayesi, Avrupa ülkeleri içerisinde serbestçe dolaşacaktır ve bunun karşılığında, Avrupa'dan gelen insan, sermaye ve mallar da Türkiye'ye girebilecektir.

Bu Birliğe üye olan Kıbrıs'ta ise, iki bölge arasındaki hat kaldırılacak ve iki taraf arasında da bu serbestlik uygulanacaktır. Avrupa Birliği'nin nihai çatısı bu şekilde çizilmişken, geçici ve yapmacık bir takım uygulamalar, anlamını kaybetmektedir. Bu gün Annan Plânında teklif edilen noktalar nelerdir? Muayyen sayıda göçmenin güneyden kuzeye geçmesine izin verilmesi, Kuzey ve Güney Kıbrıs arasındaki hattın değiştirilmesi ve ticarette bir takım kolaylıkların getirilmesidir.

Bu yönüyle bakıldığı zaman, Annan Plânı ile Avrupa Birliği'nin nihai gayesi arasında pek bir fark yoktur. Ancak akla şu sual gelmektedir. Yolun sonunda ulaşılacak hedef aynı iken, neden bu hedefe kısa kısa adımlarla gidilmesine çalışılmaktadır? Bu durum, Avrupa Birliği'nin nihai hedefe ulaşmaktaki isteksizliği gibi bir şüpheyi ortaya çıkarmaktadır.

KAFALARDAKİ İSTİFHAM

Türkiye'nin kafasında bir şüphe vardır: Avrupa yolunda ilerlerken, birileri çıkar da, "buraya kadar" deyip, Türkiye'yi dışlayacak bir formül uygularsa, ne yapılacaktır? Eğer Avrupa Birliği, Türkiye'yi de içine alacak bir genişleme fikrinde samimi ise, Kıbrıs meselesinin halli çok basitleşmektedir. "Yunanistan ve Türkiye'nin üye olduğu uluslararası bir kuruluşa, Kıbrıs adasının bir bütün olarak katılması."

Bu yorum, konuyu basite dönüştürmek için yapılmış değildir. Bu yorum, Annan plânının, Avrupa Birliği hedefi ile bağdaşmayan yönünü ifade için yapılmıştır. Türkiye, Avrupa Birliği üyeliği ile Kıbrıs konusunu karıştırmamak konusundaki politikasında ısrarlıdır. Ancak, biz istesek de istemesek de artık Kıbrıs konusu ile Avrupa Birliği üyeliği birbirine bağlanmıştır. Bu bağlantı, Türkiye'nin eline, haklı bir koz vermiştir:

"Evvela, Kıbrıs konusunu hallet de gel" diyenlere karşı; "Bize üyelik için verdiğiniz sözleri tutun da, biz de bu çözüme katkıda bulunalım." demek hakkını.

POLONYA MİSALİ

21. yüzyılda, uluslararası anlaşmazlıkların halli için yeni bir metot keşfedilmiştir; Dünya zenginliklerine tek başına sahip olmak yerine, nimetleri paylaşmak. Avrupa Birliği'nin temelini oluşturan "Demir- Çelik Birliği" bu şekilde kurulmuştur. Bu Birliğin genişlemesi, coğrafi bir bütünleşmeden çok, nimetleri paylaşmak için bir bütünleşmedir. Bu kıstas, niçin Türkiye ve Kıbrıs'ın iki bölümü için de uygulanmamaktadır?

1996 yıllarında bir Alman Parlamento heyeti, TBMM Dış İlişkiler Komisyonunu ziyaret etmiştir. Heyete başkanlık eden Alman Meclis Başkan Vekili, Polonya'yı niçin Avrupa Birliği'ne almak istediklerini izah ederken aynen şu ifadeyi kullanmıştır:

"Almanya'nın eski topraklarının bir kısmı, bu gün Polonya hudutları içersindedir. Bu toprakların zorla geri alınması mümkün değildir. Polonya Avrupa Birliği'ne üye olursa, orada kalan Alman toprakları sorunu kendiliğinden hallolacaktır." Almanya'nın Ankara Büyükelçisi de Marmara Grubunda yaptığı bir konuşmada aynı görüşü tekrar etmiştir.

Bu durum şunu ifade etmektedir ki, Avrupa Birliği'nin genişleme süreci, bir yönüyle uluslararası anlaşmazlıkların hallinde kullanılan mekanizmalardan birisidir.

Annan planı üzerinde müzakereler yapılırken bu incelik gözden kaçırılmamalıdır. Kıbrıs konusu, Avrupa Birliği yolunda önümüze çıkan bir engel değil, bizi Birliğe götürecek bir köprüdür. Bütün mesele, Türkiye'ye, evvela Kıbrıs meselesini hallet de gel diyenlere, "Siz taahhütlerinizi yerine getirirseniz, bu konu kendiliğinden hallolur." diyebilmektedir.


28 Nisan 2003
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED